09 Kasım 2015 00:54

TGC Genel Başkanı Olcayto: Baskıların süreceğini düşünüyorum

Paylaş

Gözde TÜZER
İstanbul

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Cağaloğlu’ndaki binasına gittiğinizde, Babıali medyasının hala yaşadığını ve gazetelerin gerçekten gazete olduğu hissine kapılıyorsunuz. Her ne kadar gazeteler artık holdinglere taşınmış ve patronların “işleri” haline gelmişse de 40 yıldır gazetecilik yapan ve Türkiye siyasetini yakından takip eden Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Başkanı Turgay Olcayto’yla da konuşurken geçmişin gazetecilik anlayışını daha iyi anlıyorsunuz. Olcayto’yla 1 Kasım seçimleri sonrası Türkiye siyaseti, basının ahvali, gazetecilik ve edebiyat üzerine konuştuk.

Seçimlerin hemen ardından Davutoğlu barış ve kardeşlik mesajları vermişti . Ancak hemen ardından Nokta dergisinde 2 gazeteci tutuklandı, bugün itibariyle 81 gazeteci işte çıkarıldı. Seçimlerden sonra Türkiye’nin basın hayatını nasıl görüyorsunuz?
Basın hayatı bir anlamda diğer özgürlüklere bağlı. Bir de Türkiye’de yargı bağımsızlığına pek çok ölçüde bağlı. Yani sağlıklı bir yargı olduğu zaman basının da işleri yoluna girer diye düşünüyorum. Çünkü yapılanların çoğu hukuksuz. Ama onları yargıdan döndürebilmek çok zor.

Peki bundan sonra ne olacak. Belki çok daha ağırlarını, ölümleri, tutuklamaları gördü geçmişte ama daha fazlasını beklemek mi gerekiyor?
Şimdi artık iktidara tek başına gelmiş bir AKP var. Türkiye’de artık muhalefetin de esamesi okunmadığına göre, dışarıyla muhatap olacak. Eğer gerçekten Avrupa Birliği’ne girmek gibi bir dertleri varsa (ki ben olduğunu düşünmüyorum) daha temkinli adımlar atması lazım. Daha çağdaş ve demokratik ülkelerde ne varsa, onu Türkiye’de uygulaması lazım. Eski balkon konuşmalarını hatırlıyoruz. “78 milyonu kucaklayacağız” dediler, ama kimseyi kucaklamadılar hatta ayrışma daha da derinleşti. Bugün de o ayrışma son derece keskin durumda. Bunun için biraz da kurulacak hükümeti beklemek lazım o biraz daha ipuçları verir.

Umutlu musunuz peki?
Ben çok umutlu değilim. Basın üzerindeki baskıların devam edeceğini düşünüyorum. Zaten bugün çıkardığı yasalarla güvenlik paketleriyle bir çok yerde valiler OHAL komutanları gibi çalışıyorlar. Güney doğuda gazetecilik yapmak fevkalede zor. Kaldı ki olağanüstü hal yokken de valilerle anlaşamıyordu zaten gazeteciler. Şimdi anlaşamamak gibi bir durum söz konusu olmayacak. Şu mahalleye girmeyi yasakladım diyecek yasaklayacaklar.

Bölgede gazeteciler çok daha fazla karşı karşıya kalıyor. Bir polis gazetecinin başına silah dayayabiliyor ve bundan hiç endişe duymuyor. Bölgedeki çatışmalı süreç gazetecilerin gazetecilik faaliyetlerini nasıl etkiliyor?
Biz de takip ediyoruz. Bölgeyede gittik. Çok zor. Orada gazetecilerin kendi aralarında da bir birlik yok. Kimisi devletin gazetecisi haline gelmiş. Birbirlerini ihbar ediyorlar. Bir kısmı HDP’nin, bir kısmı islamcı Kürt partisinin. Yani aralarında tam bir birlikte yok. Onların bölünmesi belki devletin de hoşuna gidiyor. Ayrıca 106 haber portalı ve internet sayfasına el konuldu. Onların içinde Yüksekova var, Şemdinli var. Onlar kendilerini sadece internetle ifade edebiliyorlardı. Haberlerini kendi internet portallarıyla Türkiye’ye iletme şansları vardı. Ama bu şansları da bir anda kesildi. Sıkıntı düşündüğüm zaman, tek parti yönetiminin tek adamlık, tek tip gazeteci isteyen, hatta tek tip toplum isteyen, diniyle düşüncesiyle bir ülke haline gelmesi ki o zaman bizim demokrasiye kilit vurmamız, unutmamız gerekti. Kaldı ki ne kadar demokrasi var ülkemizde o da tartışılır tabi.

‘DEVLET AĞZIYLA KONUŞAN GAZETECİLER’

Ne kadar demokrasi var kısmı önemli. Siz çok uzun yıllardır gazetecilik yapıyorsunuz, Türkiye’nin siyasi tarihini yakından takip ediyorsunuz.  Gazetecilerin üzerindeki bugün yaşanan yoğun baskıları 2015’le sınırlamak ya da AKP’yle sınırlamak doğru mu? AKP öncesinde gazetecilik açısından nasıl bir Türkiye tablosu çıkıyor karşımıza?
Bir kere iki açıdan değerlendirmek lazım. Biri gazeteciler açısından değerlendirmek gerekiyor. Türkiye’de gazetecilerin kendi haklarını çok iyi bildiklerini söylemek çok zor. Eskiye baktığınız zamanda böyle. 1946’ya kadar Türk Basın Birliği denilen bir basın örgütü var. Ve bu birlik yeniden hortlatılmak isteniyor. Neden, çünkü devlet güdümlü. Onların gazeteci saymadığını devlet de saymıyor. O zamanın gazetecileri de devlet ağzıyla konuşan gazeteciler.

Bugünde benzer bir durum var sanki ne dersiniz?
Tabi tabi. 46’da ilk demokrasi hareketleri başlar ve gazeteler çoğalır. Ve ilk defa meslek örgütleri kurulur. Ve Türk Basın Birliği’ni de devlet ortadan kaldırır. Onun yerine Sedat Simavi Türkiye Gazeteciler Cemiyetini (O zaman İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’ydi) kurar. Onu İzmir ve Ankara izler. Artık daha özgür habercilik yapılabilir diye düşünülür. 50’de Demokrat Parti gelir. 54 seçimlerinde son derece baskıcı bir Menderes hükümeti görürsünüz. Ülke insanı ikiye ayrıştırılır, tıpkı bugünkü gibi. Ve 27 Mayıs darbesi geldi. 27 Mayıs darbesi sivillerin yapamadığı 3 önemli şey gerçekleştirdi. Biri bugüne dek ulaşılamaz denilen bir anayasa yaptı. İki Basın İlan Kurumu’nu kurdu. Ve 5953 sayılı yasayı 212 sayılı yasayla çalışanlar lehine değiştirdi,. Bugün 212 diye biliyoruz ama aslında 5953 sayılı yasa.

Siz yıllardır gazetecilik yapan bir isim olarak genç gazetecilere, gazetecilik yapmak isteyenlere, iletişim fakültelerisi öğrencilerine ne öneriyorsunuz?
Gazetecilik gerçekten onurlu bir meslek ama artık yürek isteyen bir iş. Bütün dünyada böyle. Dikkat ederseniz gazeteci ölümleri dışarı da da çok fazla. Bizim gibi politik değil belki ama uyuşturucu oluyor, şu oluyor, bu oluyor. Ama sonuçta sizin ortaya çıkardığınız olaydan ötürü size yöneliyorlar. Her şeyden önce dürüst ve yürekli olmaları lazım. Bir de bu mesleği sevmeleri lazım. Bu meslek heyecan isteyen bir meslek. Mesela AB standartlar koyuyor bütün mesleklere.  Gazeteciliğin standardı olmaz. Meşhur bir laf vardır. Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur derler. Gerçekten biraz yetenek işidir gazzetecilik. Biraz kaleminiz varsa, cesaretiniz var bu meslek dünyanın en keyfili mesleklerinden biri.

‘GAZETECİLİK ONURLU BİR MESLEKTİR’

Köşelerdeki saldırgan üslup dediniz ya. Siz nasıl görüyorsunuz? Yani gazeteciler fikirlerini evrensel gazetecilik ilkelerine bağlı söyleyebilirler ama bu kadar hedef göstermek, nefret söylemi yaratmak köşe yazarlarına, gazetecilere ne kadar uygun?
Bunlara gazeteci demek mümkün değil. Gazetecilik onurlu bir meslektir. Bu kadar ayağa düşecek bir meslek değil gazetecilik. Gerçekten dürüst bir şekilde yapıldığı zaman onurlu bir meslek. Sonuçta bir tür amme görevi yapıyorsunuz, halk için çalışıyorsunuz, halkın haber alma kanallarını açık tutmaya çalışıyorsunuz. Önemli bir görev yani. Ve doğruları anlatmaya çalışıyorsunuz. Son zamanlarda öyle insanlar türedi ki, bakıyorsunuz bu insan kim diye. Doğru dürüst bir şey de bulamıyorsunuz. Herkes hem gazeteci hem ajan sanki. Herkes hem gazeteci hem halkla ilişkiler uzmanı sanki. Hem gazetecilik hem PR yapıyor. Onun için buna benzer bir dönemi doğrusu ben yaşamadım yani. Hatta Hrant’ın ölümüne neden olanlarda yine hedefe koyan gazeteci arkadaşlardır. Onun yazılarını kırparsın koyarsın 1,2,3,5, sonra “Aaa bak vatan haini.” Zaten Türkiye’de en kolay olunan şey vatan haini. Biraz eleştiriniz sert olduğu zaman vatan hainisiniz. Niye devleti hükümeti eleştirdiniz. Gazetecinin görevi bu. Vatan hainliğinden değil onu doğru yola çekmek ya da tartışmak zaten.

‘GAZETELER PROMOSYON GİBİ OLDU’

Peki siz bugünle geçmişi karşılaştırdığınızda gazetecilik açısında ne gibi farklar var peki? Benzerlikleri çok ama farkları da çok.
Teknoloji çok gelişti. Bütün bilgi kirliliği risklerine rağmen sosyal medya çok önemli. Eski gazetecilik yapılamıyor. Muhabirlere ağırlık veren bir gazete hayatı vardı. Köşe yazıları da bu kadar saldırgan bir üslupla ya da desteksiz yorumlarla hatırladığı gibi gazetecinin yazdığı yazılar değildi. Bugün çok fazla sayıda köşe yazarı var. Hatta bazı gazeteler dergi gibi, herkesin bir taraf tutma durumunda. O pek yoktu eskiden. Çalışanlarda da bugünkü düşmanlık yoktu birbirlerine. Ulus’ta çalışan arkadaşlarla Zafer gazetesinde çalışan arkadaşlar akşam aynı barda buluşup içerlerdi. Şimdi aynı sokaktan bile geçmiyorlar. 70’lerde daha derli topluydu. Gazeteler daha çok tiraj alayım diye promosyon verirlerdi. Bugün tirajlar fevkalede düşük. Gazeteler de çok kötü. Ve gazetelerin kendileri holdinglerin eline geçtiği için sahip olarak şimdi gazeteler promosyon oldu.

SARDUNYALAR NEDEN ÜZGÜN?

Şimdiki siyaset var, politika var ama biraz edebiyat konuşalım. Yeni çıkan kitabınız “Üzgün Sardunyalar” Şöyle soralım sardunyalar neden üzgün?
Halkın daha dar gelirli çalışan kesiminin en sevdiği çiçektir Sardunya. Ve eskilerin çiçeklerle konuşma adeti vardır. Hatta çiçeklerle konuşursan daha çabuk açar derler. Wolfgang Borchert’in hikayesi de bizi derinden etkilemişti. Aslında kitabın adı “Türkiye’nin ölümlerle dansı”ydı ancak yayıncı başka bir isim olsun diyince öyle bir yazı da vardı. Üzgün Sardunyalar oldu.

Gelen tepkiler nasıl?
Okuyan arkadaşlarım çok sevdi. Neden bu kadar sevdiler bilmiyorum.

Siz hem köşeniz de hem de edebiyat dünyasında yalın ve anlaşılır bir dille yazıyorsunuz. Edebiyat açısından bugün yazılanlarla karşılaştırdığınızda nasıl bir tablo çıkıyor karşınıza? Türkçe içinde soruyorum elbette bunu?
Türkiye’de herhalde az kitap okunuyor. Aslında çok güzel kitaplar var. Onları okuduktan sonra daha özlü ve daha doğru yazabilirler. Türkiye’de sanatta kalite olarak çok ucuzladı. Genelde kitaplar pek ilgilendirmiyor insanları.

‘YERİ DOLMAYACAK İSİMLER’

Son olarak sanat dünyasında büyük kayıplar yaşadık. Sennur Sezer, Üstün Akmen, Gülten Akın... Türkiye’deki edebiyat nasıl olacak sizce bu isimler olmadan?
Ben mesela Gülten Akın hayranı bir kişiyim. Ve gerçekten çok üzüldüm. Benim en çok alıntıladığım şairlerden biridir. Metin Eroğlu’na bakıyorum kaç yıl geçmiş aradan, adam hala bugünü anlatıyor. Edip Cansever’e, Cemal Süreyya’ya baktığımızda da... Toplumumuz demek ki çok değişmiyor ya da değişmesi çok uzun sürüyor. Yeni ve çok iyi arkadaşlar da var ama artık eski dergilerde yok. Tabi ortamda biraz değişti. Ben de Türkiye’de edebiyat dünyasında yerleri dolmayacak diye düşünüyorum.

ÖNCEKİ HABER

İşçi kıyımına göz yummak sendikanın bitmesi demek

SONRAKİ HABER

Brezilya'da kürtaj ve ceza tartışması: Kadınlar sağlık hakkı için sokaklara çıktı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...