07 Kasım 2015 14:46

İşçi, emekçi, tarihimizin yaşsız ve ölümsüz aydını: Sennur Sezer

Pek çok alanda hem aktif bir savaşçı oluşu ve hem de kalemiyle, kelâmıyla yer alışı, onu hem bir kadın yazar/şair ve savaşçı olarak hem de bir aydın/sanatçı olarak tarihte çok özel bir yere yerleştirdi. Hayata işçi olarak katıldı ve işçi ve emekçi sınıfının, sınıfına ve mücadelesine bağlı aktif bir aydını ve mücadeleci bir kadın şairi, yazarı olarak onun mücadelesinde ve tarihinde daima yaşayacak...

Paylaş

Cevriye AYDIN

En zor şeylerden biri aramızdan ayrılan yakınlarımızdan, yoldaşlarımızdan birinin ardından yazmaktır. O vakte kadar hakkında şimdiki zaman, geniş zaman kavramlarıyla konuşurken birden geçmiş zamanı anlatan cümleler kurmak zorunda kalmak, bütün diğer zorlukları da yüklenerek en öne geçer. Söz konusu olan Sennur Sezer olunca bu duruma en başta elinize hükmeden beyniniz karşı çıkar. Çünkü Sennur Sezer kendisini tanıyan bilen çok geniş bir çevre için yaşsız bir kişidir ve hiç ölmeyecek gibi durur, yaşam denilen aralıkta.
Bu saptamaların onun şahsında haklı nedenleri vardır. Çünkü o kendini bildi bileli günceli, tarihi ve geleceği birlikte kovalayan işlerle meşgul olmuştur. Her şeyden önce yaşadığı her dönemi karakterize eden ilerici-devrimci hareketlerin, hak mücadelelerinin, politik çalışmaların içindedir. Bunun yanında gerek şiir, gerek edebiyatın diğer kollarında pratik geçim davasının gerektirdiği işler onu çok geniş bir yelpazede okuma uğraşı içine gark eder ve  “her şeyin tarihi” ile haşır-neşir olmak durumunda kalır. 
Tüm yazdıklarıyla, yaptıklarıyla; aç yatılmayan, sömürülmeden çalışılan, emeğin kıymetinin bilindiği, işçinin ülke yönettiği bir geleceği örme bilinciyle ve o geleceğin özlemiyle daima dinamik bir fiziksel ve zihinsel aktivite içinde bulunur. Hayatın nabzının attığı yerlerde yaşar, mücadele ve tanıklık eder. Bugünü anlamak, geleceği kazanmak için tarihi deşer, gün yüzüne çıkarır.
Hayat karşısındaki bu duruşu nedeniyle, geleneksel kültürün dayattığı yaş dönemlerine dair toplumsal rollerin karşısına kendi yüklendiği rolleri ve gündemleri koyabildiği için, yaşa göre iş algısını boşa çıkardığı için yaşsız bir insandır. Aynı şekilde hiç ölmeyecek gibi çalıştığı, bu güne ve mevcut duruma, iş ve görevle sıkıca bağlandığı için de diri bir zihni ve diri kahkahaları hiç yitirmemiştir. 

OKUR YAZARLIĞIN SOMUT GÖREVLERİ
Sennur Sezer; yazarlık, şairlik, öğretmenlik ve hatta okur yazarlığın insana somut belli toplumsal görevler yüklediği günlerden gelir. Bugünün gençleri okur-yazarlığın insana nasıl toplumsal görevler yüklediğini bilemezler. Yetmişli yıllara kadar varlıklarını sürdüren adeta bir “geçiş dönemi görevlileri” olan, “eğitmen”, “iğneci” ve “dava vekili” diye bilinen bu insanlar, okur-yazarlığı, belli meslekleri askerlikte öğrenmiş; öğretmensiz yerlerde öğretmen, hastane-doktor olmayan yerlerde sağlıkçı, avukat olmayan yerlerde dava vekiliydiler. Bulundukları köyün, kasabanın insani ve sosyal sorunlarına çözüm aramak, sorulan her soruya cevap bulmak da bu insanların “somut görevleri” arasındaydı.
Sennur Sezer de işçi emekçi hareketimizin, demokrasi ve özgürlük mücadelemizin hem “eğitmen”i, hem “iğneci”si hem de “dava vekili” dir ve hareketin daima içindedir; diğer işçi emekçiler gibi kolektifin bir parçasıdır. En deneyimli, en bilgili, en birikimli, en çalışkan, en üretken, en dikkatli, en şefkatli (gerektiğinde hafif tertip paylasa da), en sayılan ve sevilen üyelerinden...
Sennur Sezer sadece okuduklarını değil, yaşayarak ya da gezerek görüp öğrendiklerini de canlı bir kütüphane gibi biriktirir, sistematize eder ve saklar. Her gerekli olduğunda da derhal bulur çıkarır, söyler, yazar... Her şeyi bilir, ama işe yeni başlamış bir yeni yetme gibi öğrenmeye, araştırmaya istekli ve gayretlidir. 

HEM USTA BİR ŞAİR, HEM BİR SIRA NEFERİ 
Usta ve tanınan bir yazar-şairdir; her gittiği toplantı mekanının düzenini dert edip, sandalye taşıyacak kadar ayrıcalıksız bir sıra neferi, sorumluluk duygusu yüksek bir insandır. Toplantı ya da diğer ortak çalışmalardaki nice eksik-gedik karşısındaki tutumu, kendisini  “o evin kızı” gibi doğal görevli saymaktır. Tabii burada ataerkil toplum düzeninden edindiğimiz reflekslerin rolü olduğu kesin. Ama, Sennur Sezer’in, kişiliğimize giydirilmiş bu refleksler hakkındaki farkındalığı en yüksek kadınlardan biri olduğu gerçeğini de göz ardı etmeyelim. O, bu anadili gibi öğrenilmiş “kadınca” refleksleri çok seçerek terk eden veya sürdüren kadınlardandır. Klişe etiketlemelere, üstünkörü değerlendirmelere yüz vermez. Eğer ortada kalmış, sahipsiz bir iş varsa, durum “evin kızı” olmasını gerektiriyorsa, bundan hiç gocunmaz.
Onun evrensel anlamda değerli ve örnek pek çok özelliğine hepimiz yaşamında tanık olduğumuz kadar, onun ardından yazılanlarla da vâkıf olduk. Sennur Sezer yaşamı boyunca o kadar çok beceri ve yeteneği geliştirmiş ve şahsında buluşturmuştur ki, onun her bir yeteneği ve becerisi ayrı bir kişiliği tanıtmak ve analiz etmek kadar ayrı bir iştir, aslında. O yüzden, onu tanıyan herkes eline kalemi alıp yazsa, yüzlerce binlerce Sennur Sezer portresi ortaya çıkar ve bunların hepsi de doğrudur ve onu anlatır. Yine de anlatılamamış bir şeyler kalır. Onu yüceltme gayretinden ve isteğinden ileri gelen bir durum değildir, böyle olması... Sennur Sezer’in hayatta ilerlemek için seçtiği yolla ilgili, yanında, safında yer almak istediği tarafla ilgili ve o saflarda bulunmanın insana yüklediği ve kattığı onurlu yükler ve manevi zenginliklerle ilgilidir, daha çok...

TARİHTE ÇOK ÖZEL BİR YERE YERLEŞTİ 
Kişiliğindeki zenginlikte, eylem ve yeteneklerindeki çeşitlilikte onun yazgısını birleştirmek için yaptığı “seçim”in özel bir önemi olduğunu görürüz. Safında yer aldığı işçi emekçi sınıfının Sennur Sezer’in şahsında ve dağarcığında bulunan özelliklere, niteliklere, bilgi ve birikimlere çok ihtiyacı vardı ve Sennur Sezer, kişiliğindekileri, bilgi bohçasında ve dağarcığında olanları, yeteneklerini ve becerilerini kendisine ihtiyaç duyulan sınıflara yöneltmeyi tercih etti, seçti. Bu karşılıklı buluşma, Sennur Sezer’in kişiliğinde saklı yetileri ortaya çıkardığı gibi yetenek ve becerilerini daha işlek ve geniş bir mecrada insanlarla canlı ilişkiler içinde yaşatmasına, işçi ve emekçi hareketinin daha çok ihtiyacına cevap vermesine yol açtı. Böylece onun inançlı, meraklı, üretken ve çalışkan kişiliği ile onun ürettiklerine yani şiirine, yazılarına, araştırmalarına ve konuşmalarına, onun saygın dostluğuna her gün daha çok ihtiyaç duyan işçi ve emekçi hareketinin ihtiyaçları çok isabetli ve anlamlı bir şekilde buluştu.  
Bu buluşmadan bizlere böyle zengin bir kişilik ve eserler mirası, her birimizin hayatına bir şekilde dokunarak kattığı sayısız anı ve kendisinden daha çok şey öğreneceğimiz engin bir deneyim mirası bıraktı. 
Onun şiir, edebiyat, çocuk edebiyatı, tarihsel anlatı, gazete yazarlığı, kültür-sanat programcılığı, güçlü hatipliği, propagandacılığı, insan hakları savunuculuğu, kadın hak ve özgürlüğü alanındaki aktivistliği yanında çeşitli toplantılarda sunduğu bildiriler ve araştırmalarıyla katkıları gibi daha sayabileceğimiz pek çok alanda hem aktif bir savaşçı oluşu ve hem de kalemiyle, kelâmıyla yer alışı, onu hem bir kadın yazar/şair ve savaşçı olarak hem de bir aydın/sanatçı olarak tarihte çok özel bir yere yerleştirdi. Hayata işçi olarak katıldı ve işçi ve emekçi sınıfının, sınıfına ve mücadelesine bağlı aktif  bir aydını ve mücadeleci bir kadın şairi, yazarı olarak onun mücadelesinde ve tarihinde daima yaşayacak. 

VASİYETİ MÜCADELE 
Eğer sağlığı ve ömrü yetseydi, hem yazınımız hem de mücadelemiz daha birçok özgün tavır ve eser kazanacaktı. Uzun ve meşakkatli bir çalışmanın ürünü olan “Türk Safo’su Mihri Hatun” adlı eseri bunu bize göstermektedir.  15. Yüzyıl Osmanlı Kadın Şairlerinden, kadının toplumdaki yeri için yazdıklarıyla bir öncü olan Mihri Hatun’un yaşamını beş yüz yıl geriden bir roman kurgusu içinde günümüz okurlarına getiren Sennur Sezer, şairin, biyografik öyküsünü kendi divanındaki şiirlerinden yola çıkarak kadın mücadelesi tarihinin güncel dağarcığına kazandırmıştır. Bizlerin ve yeni kuşakların yüzyıllar öncesinin eski ve süslü dilinden (Osmanlıca ve Divan Edebiyatı üslubundan) öğrenme olanağımız olamayacak bir kişiliği tanımamızı sağlamıştır. Mihri Hatun’un şiirleri ile dile getirdiği kadının toplumdaki yerine dair eleştirileriyle kadın eşitliğine dair düşünce ve görüşlerinin bugünkü kadar güncel ve döneminin çok ilerisinde görüşler olduğunu biz Sennur Sezer’in bu çalışması sayesinde öğrenebildik. 
Onun çeşitli toplantılarda sunduğu pek çok bildiri gibi Türkiye tarihinde kadın işçiler ve kadın emeğine dair bildirileri de araştırmalarla ortaya çıkardığı bilgilerle donanmıştır. Kollektif bir eser olarak gerçekleştirmeyi düşündüğü ve önerdiği “Türkiye’de Kadın Emeği Tarihi” diye adlandırdığı kapsamlı araştırma için onun kitaplığında ve arşivinde pek çok ön çalışmasının olduğunu, sunduğu bildirilerden ve bulduğu / biriktirdiği tarihi bilgi ve belgelerden tahmin edebiliriz. 
Bütün bu değer biçilemez emek ve gayretinin, daha da uzun ve çetin bir mücadele ile varılacak ışıklı bir yolu açacağına dair bilinci ve inancı hiç eksilmedi. 
Gitmeden birkaç gün önceki yazısında ülkede barışa dair ve barış umuduna karşı işlenen cinayetlerin, toplu kırımların getirdiği sonuçlara dair vasiyet gibi sözler söyledi: “Barış için, savaşın sarsıntısını atlatması gereken çocuklar için elinizden geleni yapmayı savsaklamayın. O gençler bunu istiyordu...”
Sennur Sezer hakkında konuşurken geçmiş zaman cümleleri kurmak zor demiştim. İşte, günün görevini tarif ediyor. Devamı da gelecektir, hiç kuşkunuz olmasın!

ÖNCEKİ HABER

Senden öğrenmeye devam edeceğiz

SONRAKİ HABER

‘İstikrar’dan öldük...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...