07 Kasım 2015 14:20

Sokak iyileştirir!

Elbette bazı acılarımız olacak; hatırladıkça üzülecek, üzüldükçe yorulacak, yoruldukça öfkelenecek, öfkelendikçe sokağa çıkacağımız acılar…

Paylaş

Sema BARBAROS

Elbette bazı acılarımız olacak; hatırladıkça üzülecek, üzüldükçe yorulacak, yoruldukça öfkelenecek, öfkelendikçe sokağa çıkacağımız acılar…
Diyarbakır’da barış için toplananların arasında patlayan bombayla sınırlı kalmadı. Ardından, umut olabilmek, açılan yaraları sarmak, geleceğin yüzü çocukların kahkasını duyabilmek için oyuncaklarla Suruç’a giden gençlerin yine bombayla katledilmesi geldi. Çocuklara umut olmak isterken katledilen gençlerin acısı; yakınlarında ve arkadaşlarında onarılması zor bir yara açarken, toplumu da kaygıya, korkuya sürükledi. Aslında barışa, yaşama dair umudu, geleceğe olan düşleri öldürmekti amaçları. 
Yetmedi! Çünkü “zaten oralar hep kaos ve çatışma bölgesiydi”, Acının ve korkunun buralara, “güvenli” bölgelere taşınması gerekiyordu. Bu kez bomba ülkenin göbeğinde, başkent Ankara’da patladı. Yaşamı, barışı, kardeşliği, dayanışmayı, cesareti... insanlığa ait güzel ne varsa öldürmek için kolları sıvamışlardı. Dersim, Maraş, Çorum, Sivas... Biliyorduk, yeni değildi, korku salarak yönetmenin örnekleri tarihimizde bolca vardı. Ama şimdi kendi yaşadığımız tarihin katliamlarına tanıklık ediyorduk.

TESLİM OLMAMAK İÇİN 
Ankara katliamı... Sabahın erken saatlerinde vakitsiz biten hayatların haberini almak... Birlikte yaşadıklarımızın, birlikte tartıştıklarımızın, birlikte yürüdüklerimizin; tanımasak bile geleceğe inancımızı tazeleyen kimi öğretmen, kimi sağlıkçı, kimi öğrenci, kimi işçi, kimi barış annesi, kimi çocuk yüzü aşkın insanın ölümüne tanıklık etmek... İnsanlara en yakınındakini kaybettiğini söylemek, geride kalanların bundan sonraki hayatının o kadar kolay olmayacağını bilmek... Ama yine de yürümek... Kolay değil!
Nasıl başa çıkacağız? Bir mitinge çoluğunla çocuğunla gitmekten korkmakla; kalabalık içine girmekten, metroya binmekten imtina etmekle; çevreye, insanlara şüpheyle bakmakla, belki sana da şüpheli gözlerle bakanlar olduğu hissiyle nasıl baş edeceğiz? Toplum içinde yaratılan korkuya ve güvensizliğe teslim olmamak için ne yapacağız? 

İLK ADIM BİLMEK
Her ne olursa olsun bilmek, karanlıktan aydınlığa geçerken atılması gereken ilk adımdır. Neler olduğunu, ne ile baş etmemiz gerektiğini bilmek, nasıl baş edeceğimizi bulmak için de altın anahtardır... 
Katliamların asıl amacını biliyoruz; bir araya gelenler arasına korku duvarları örmek. Devletin bilerek üstünü örtmeye çalıştığı, ya da zaten harcını kendi koyduğu duvarlar... Duvarlar örüldükçe de birbirimizden uzaklaşacaktık. Duvarlar yükseldikçe karanlık artacak, karanlık artıkça sorularımıza yanıt aramamaya, kendimize dönmeye başlayacaktık. 
Kendini kapatmak, sessiz kalmak, dikkatini dağıtmak, olmamış gibi davranmak, alışmış gibi yapmak… Yalan değil her biri savunma mekanizması, günü kurtarmak için işe yarar yöntemler... 
Hani duvarlar dedik ya o duvarları en iyi biz kadınlar biliriz. Evlerin arasına çekilen, aynı daralmışlıkları yaşamamıza rağmen aramızda yükselen... Fabrikada yanıbaşımızdakiyle konuşmamamız için çekilen... Kapının eşiğine her çıktığımızda yasasıyla, geleneğiyle bizi geri dönmemiz için tehdit edenlerin ördüğü duvarlardı onlar. Biz ne kadar geri çekilirsek o kadar bizi hapseden duvarlar...

İKİNCİSİ HAREKETE GEÇMEK
İşte bu yüzden ikinci anahtar da harekete geçmektir. Sokağa her çıkışımızda, günlük rutinimizden küçücük bir farklılıkta bile nefes aldığımızı hissetmemiz, bir arkadaşımızla buluştuğumuzda, komşumuzla konuştuğumuzda bile “iyi geldi” demelerimiz hep bu duvarları aştığımız, yani harekete geçtiğimiz anlardır.
Sokağa çıkmak, elbette sadece eylem yapmak değildir.  Sokağa çıkmak aynı zamanda hayatın akış yönünü ve hızını görebilmenin de yoludur. Sizi size bırakan, zamanı durduran unutma yöntemlerinin aksine çözmenin, aynı duvarları yıkma çabası içinde olanlarla birlikte yürümenin olanaklarını da görmektir. Acılarla baş edebilmenin en etkili yöntemi gerçeği görmek, yapabileceklerinle ve de yapamayacaklarınla yüzleşmektir. Acının size has olmadığını anlatır sokak, anlatır da sen de anlat, der. 
Onun için sokak iyileştirir, dayanışma güçlendirir. 
Direncin kadın şairi Sennur Sezer’in Sabah Türküsü’nde söylediği gibi “Emek senin, umut senin / Korku ne? / Yeter ki elin ellere kavuşsun.” 

ÖNCEKİ HABER

Sur’da polis ablukası devam ediyor

SONRAKİ HABER

Mücadeleye devam

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...