07 Kasım 2015 14:17

Güz mezarına gömdüklerimize

10 Ekim’in üzerinden neredeyse bir ay geçmiş olacak yazıyı okuduğunuzda. İyileşiyor muyuz zamanla bilmiyorum. Bildiğim tek şey tanık olduklarımla yaşamayı, bu şekilde yaşarken mücadeleyi büyütmeyi öğrendiğim. Hayatta kalmak ve bize bu ölümü reva gören iktidarın sonu için çalışmak bundan sonraki işimiz. Bir de bir yoldaşa selam vermeyi asla ihmal etmemek…

Paylaş

İlke IŞIK 

“Güz mezarına gömsünler sizi 
Salkımlar gibi buluştunuzdu 
Ağular gibi seviştinizdi 
Güz mezarına gömsünler sizi” 

Bu aralar toplantı, hastane, adliye her ne yapıyorsam eve dönüşte dinlediğim tek şarkı bu. Cemal Süreyya şiirinin Fazıl Say bestesi. Güz mezarlarına gömdüğümüz 102 güzel insanı her gün ama her gün anmak için bulduğum pek çok yoldan sadece biri bu.
10 Ekim günü birçok insan gibi benim de hayatım sil baştan değişti. Artık hiçbirimiz eskisi gibi değiliz. Eskisi gibi gülemiyor, konuşamıyor, yemek yiyemiyor, su bile içemiyoruz. İnsanın içtiği çay, yürüdüğü yol, yediği yağmur nasıl azap olurmuş yaşayarak görüyoruz. Her günün, her dakikanın başka bir ruh halini barındırdığı bir durum bu. Tarifi gerçekten çok zor.
Tanıklık nasıl bir şeymiş anlamaya çalışıyorum. 102 insanın hemen yanı başımda hayatını kaybettiği bir katliamın tanıklığından söz ediyorum. Her şey yanımda oldu bir anda hem de. Birçok emekçinin toplandığı mitingin başlangıç kısmından söz etmeyeceğim hiç. O anda ne yaptığımdan, ne düşündüğümden. Sadece yanımdaki Yurdagül’e “Hayır bomba değil” dediğimi, hem onu hem de kendimi inandırmaya çalıştığımı söyleyeyim ne kadar beklenmedik olduğunu anlatmak için.
Patlamanın içinde olan biri olarak bilançonun bu kadar ağır olduğunu anlamam bir miktar zaman aldı. Çok kötü değildir diye düşündüğümü hatırlıyorum ilk birkaç dakikada. Yerde gördüğüm ilk yaralı Uğur Erman’dı hiç unutmuyorum. Bacağından yaralı olduğunu görünce çok sevindim. Dedim ki kendi kendime “İyi ya herkes bacağından falan yaralı demek ki çok kötü bir şey yok.” Ancak birkaç saniye sonra tablo apaçık ortadaydı. “Korkmaz Abi kötü yaralı” haykırışlarıydı belki de bunu sağlayan. Korkmaz hemen yakınımda yatıyordu ve arkadaşlar hızla müdahale ediyordu.

GÖZÜMÜZÜN YAŞINI SİLMEDEN
Burnunuzun dibinde iki tane bombanın patladığını, her yerin yaralı ve ölülerle dolu olduğunu düşünün. Ne kadar zaman alır kendinize gelip, yaralananlara yardım etmeyi örgütlemek. O gün o alanda olanlar için dakikalar yetti, herkesin birbirine yardım etmesi için. O kadar hızlı örgütlendi ki yaralılara müdahale, araçların çevrilmesi, pankartların sedye yapılması. Çok çabuk fark ettik sağ kalanlar ve hiç yara almayanlar olarak yanımızdakinin elini tutmayı. 
Gözümüzün yaşını silmeden hastanelere koştuk sonra. Yaralıların durumlarının takibi, kayıpların bulunması gerekiyordu çünkü. Ama benim için alandan ayrılmak çok zor oldu. Orada kalmalıydım, sonsuza kadar oradan ayrılmamalıydım, benim görevim buydu sanki. Şükran gelip Parti’ye götürmese daha ne kadar kalırdım bilmiyorum gerçekten. Partinin önü kalabalıktı ve içerisi içi ağzına kadar doluydu. Ama kriz masası genç yöneticilerimiz tarafından oluşturulmuştu bile. Kayıplar, yaralılar ve ölümlere ilişkin haberler yağıyordu. Herkes birilerini arıyordu, birilerini bulmaya çalışıyordu. Çalan telefonları hatırlıyorum, sürekli telefonlara cevap verip, “Arıyoruz, bulacağız” diyordum. Kan anonsları sürekli negatif kanlara ilişkindi. Ben dahil çoğumuz pozitif kana sahip olduğumuz için utanıyorduk. 
Sonra Adli Tıp süreci başladı. Akşam 17.00-18.00 gibiydi Adli Tıp Kurumu’na ulaştığımızda. Bizden önce aileler doldurmuştu bahçeyi, ağlamalar, hıçkırıklar, feryatlar. Ölenlerimizi bulmak zorundaydık, tek tek yakınlarına teslim etmeliydik onları. Hastanelerde bulamadığımız arkadaşlarımızı bulduk Adli Tıp’ta. Ölülerimizi buldukça sevinen tuhaf insanlar topluluğuyduk orada. 
İsimleri aldıkça aileleri çağırıp, ailelerle birlikte ağlamak ve gerekli olan lanet olası prosedürleri tamamlamak zorundaydık. İşte böyle bir anda çağırdık Ali Deniz’in yakınlarını. Babası Ogün Uzatmaz ve Hasan’ı aldık, herkesin giremediği demir kapının ardına. Ogün Uzatmaz uzun uzun anlattı Koçero’sunu. Emek Partisi’ne kendisinin getirip tanıştırdığını anlatıp, arkasından “İyi ki tanıştırmışım” deyişini yaşamım boyunca unutmayacağım. Bir babanın oğlu için diyebileceği başka ne olabilirdi ki…
Sonra Korkmaz’ın bütün ailesini geçirdik o demir kapının ardından. Çocukluğunu bildiğim ve annesini, babasını ve iki ablasını çok iyi tanıdığım Korkmaz’ın. Alanda iki kez yanından geçip, bir türlü selam vermediğim için “Çocuğa da bir selam vermedim, ayıp oldu” diye düşündüğümü hatırladım o anlarda. 

İYİ OLMANIN TEK YOLU
Hiç uyumadığım o gecenin bir kısmını cebimde Şebnem’in kimliği ile geçirdim. Kim verdi hatırlamıyorum ama Şebnem’in çantasının arkadaşları tarafından alındığını söyleyip kimliğini elime veriverdi bir arkadaş. Cebime koydum ve elim kimliğine dokunarak dolaştım durdum Adli Tıp’ta. Şimdi hatırlıyorum tuhaf bir güç verdi bu bana. Şebnem’den bir parçayı yanımda taşımak ayakta tuttu belki de beni. Ertesi gün akşam üstüne doğru ben Korkmaz’ın cenazesi için ayrıldığımda buldu arkadaşlar Şebnem’i. Yurdagül ve Tugay teşhis etti ve ailesine haber verdi. 
Sonrası yaralılarla dolu bir Ankara’ydı. Mitinge Ankaralılar gelmeden patlayan bomba, Ankara’ya ülkenin bütün illerinden yaralılar bırakmıştı. Ankara yaralıların yarasını sarmak için gerçekten çok uğraştı. Elimizden ne gelirse yaptık, ne yapmamız gerekirse insanüstü bir çabayla uğraştık belki de. İyi olmamızın tek yoluydu buydu, hep birlikte iyileşmeye çalıştık aslında.
Zaman geçiyor. 10 Ekim’in üzerinden neredeyse bir ay geçmiş olacak yazıyı okuduğunuzda. İyileşiyor muyuz zamanla bilmiyorum. Zaman acılarımıza iyi geliyor mu tartışılır. Bildiğim tek şey tanık olduklarımla yaşamayı, bu şekilde yaşarken mücadeleyi büyütmeyi öğrendiğim. Biz hayatta kalanların yapacağı tek şey de bu. Tek bir anını bile unutmayacağım yaşadıklarımın. Hayatta kalmak ve bize bu ölümü reva gören iktidarın sonu için çalışmak bundan sonraki işimiz. Bir de bir yoldaşa selam vermeyi asla ihmal etmemek…

ÖNCEKİ HABER

Anlatmak... Anlatabilmek...

SONRAKİ HABER

Perinçek Erdoğan'ın Kızıl Elma'ya dahil olduğunu ilan etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...