07 Kasım 2015 14:13

‘Bu gitmeler gitmek değil’

Yine bir Ankara akşamı yoluna koymaya değer işler planladık. Bu kez eksiktik, 10 Ekim Ankara Katliamı’nın bizden aldığı arkadaşlar olmadan 25 Kasım’ı, devlet şiddetini ve tabii ki bu katliamı konuşuyor ve “Ne yapabiliriz?” diyorduk.

Paylaş

Burcu YILDIRIM
Yine bir Ankara akşamı yoluna koymaya değer işler planladık. Bu kez eksiktik, 10 Ekim Ankara Katliamı’nın bizden aldığı arkadaşlar olmadan 25 Kasım’ı, devlet şiddetini ve tabii ki bu katliamı konuşuyor ve “Ne yapabiliriz?” diyorduk.
Sahi ya, ne yapabiliriz? Daha fazla ne yapar da bu öfkeyi, acıyı dindirebiliriz? Duymayan kulaklara, görmeyen gözlere, konuşamayan dillere bir parça vicdan, bir parça insanlık sunabiliriz? Konuştukça çoğalan, çoğaldıkça acıtan... Ülkemizde demokrasi-barış-özgürlük ve insanlığa dair ne varsa talep ettiğimiz onca şey daha kaç canımızı alacak? Kaç kere yitip gideceğiz yarım kalan gülüşleri, umutları, düşleri hayatta kalmayı tesadüfen becerebilen arkadaşlara bırakıp?
Bana arkadaşımı, yoldaşımı, sırdaşımı, dostumu dolu dolu bir barış mücadelesinde anlatmak ve yarım bıraktığı her şeyi daha ilerden tutarak yaşamak kaldı. Öyle ya ilk bomba patladığında “Savaşa hayır, barış hemen şimdi!” diyerek düşmüştü Şebnem…

BİZ NASIL SESSİZ KALALIM?
İnsan hayatının çok ucuz, paranın, iktidarın ve savaşın ise kıymetinin salık verildiği ülke gündeminde büyüyoruz, yetiştiriliyoruz, cezalandırılıyoruz; yetmiyor, öldürülüyoruz. Bütün bunları yaşarken küçücük bir “Neden?” sorusu getirdi bizi yan yana. Çünkü bize öğretilen en temel yaşam hakkı bile hiçe sayılıyor, geleceğimiz ellerimizden alınıyordu. Emekçiydi ailelerimiz; ayaklarımızı toprağa sağlam basmayı, direnmeyi, çalışmayı, dürüstlüğü öğrenmiştik. Nasıl dururduk sus pus! “Irmağının akışına toprağının kokusuna” öldüğümüz üç tarafı denizlerle çevrili ve her şeyiyle tek olan canım memleketimizin havası, suyu, toprağı satılıyor, ayakkabı kutuları dolup dolup boşalıyor, hırsızlıklar, arsızlıklar hasıraltı ediliyor, kadınlar her gün daha çok ölüyor, tacize, tecavüze uğruyordu. Devletimizin varlığının güvencesi olan askerlerimiz, polislerimiz cesetleri arabaların arkalarında sürüklüyor, gaz bombalarıyla kafa göz çıkarıyor, yerine göre taciz, tecavüz ediyor, ülkenin birliği ve bütünlüğü için hak talep eden bir kısım “terörist”i öldürüyor, bu yeri geliyor 35 günlük bir bebek, yeri geliyor 70’lik bir dede oluyordu. Söyleyin şimdi, nasıl sessiz kalalım? Zaten o sessizlik değil mi Ankara’da patlayan! Şebnem’in gülüşünü, Ali Deniz’in yumruğunu, Elif’in, Dilan’ın ve yüzü aşkın arkadaşımızın hayatını aldı.

ÖFKEMİZ HAYAT DOLU
Her yerde defalarca söylüyoruz, gün doğumunda ve gün batımında. Yastayız! Öfkeliyiz!  İsyandayız ve öfkemiz hayat dolu! Bu kez de senin için Şebnem, senin ve hayatını kaybeden arkadaşlarımız için... Hacettepe Üniversitesi öğrencileri, akademisyenleri, işçileri birleşerek binlerce kişiyle yürüdü. İki günlük boykot örgütledi. Bu demek oluyor ki haklıyız, Şebnem. Ve daha yapacak o kadar çok işimiz var ki; kaybettiğimiz tüm arkadaşları yaşatmak için,  yaşayabilmek için adımlarımızı sağlam atacağız. Bu kez çok kişiyiz; bu kez düşmemek için… Öyle ya, zaten sokaklarımız, yollarımız, adımlarımız bir. Bizi nasıl ayırabilirler ki?

 

ÖNCEKİ HABER

Şebnem’in bıraktığı yerden..

SONRAKİ HABER

Anlatmak... Anlatabilmek...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa