07 Kasım 2015 13:57

Uğur nerede öldürüldü? Ceylan peki? Ya Berkin?

‘Çocukların eylemde ne işi var!’ diyenler, ekmek parası için sigortasız çalışan çocuklar için ‘Fabrikada ne işi var?’ diyemiyorlar. Adana’daki Ahmet Yıldız’ın kafası pres makinesinin arasında kaldığında da sordular mı, ‘Bu çocuğun o iş yerinde ne işi var’ diye?

Paylaş

Mukadder BAYRAMOĞLU

Eğitim Sen Antep Şubesi İşyeri Temsilcisi 
Merhaba Veysel Yoldaş,
Sana nasıl sesleneceğimi uzun süre bulamadım. ‘Yavrum’ dedim, ‘meleğim, kuzum, canım’ dedim… Bütün kelimler eksik kaldı. Hepsinin toplamı olan ‘yoldaş’ kelimesiyle seslenmek istedim. Yaşın küçüktü belki ama davan büyüktü: Barış!
Seni patlama günü gördüm mü, bilmiyorum. Görmüş olsaydım mutlaka yanına gelirdim. Annesinin, babasının elinden tutup eyleme gelen, saygı duruşlarında hangi yumruğunu kaldıracağını bilemeyen çocukların bir inip bir kalkan kollarını, bazı sloganlara dönmeyen dillerini görünce umut dolar içime. Sonra umudun yerini hüzün kaplar. Kimi zaman ekmek, kimi zaman da barış için daha bu küçük yaşta yollara düşüşünüze içlenirim. Yaşının küçüklüğüne dakikalık üzülen, hemen ardından “Ne işi var o çocuğun orada” diyen büyüklerin sorumluluktan kaçışına isyan ederim. Sanki yaşanılası bir dünya bırakmışız da, bu ülkede dışarı çıkmasan da yaşama şansın varmış gibi… 
Uğur Kaymaz nerede öldürüldü? Evinin önünde. Ceylan peki? Annesi, parçalanan bedenini eteğine, eylem yerinde koymadı. Cizre’deki Cemile neredeydi? Evinde. Berkin ne yapıyordu? Ekmek almaya gidiyordu...
“Çocukların eylemde ne işi var!” diyenler, ekmek parası için sigortasız çalışan çocuklar için “Fabrikada ne işi var?” diyemiyorlar. Adana’daki Ahmet Yıldız’ın kafası pres makinesinin arasında kaldığında da sordular mı, “Bu çocuğun o iş yerinde ne işi var” diye? Öğretmenin de yazmıştı ya mektubunda, “Verdiğin dersi aldık” diye… Büyüklere her gün ders vermeye devam ediyorsunuz.
Boş sırana arkadaşların çiçek koyduğunda, yollarınızı gözleyen öğretmenleri düşünüyorum. Ölümlerinizi arkadaşlarınıza nasıl anlatacaklarını… Patlamadan sonra okula ilk geldiğim gün, öğrencilerim koşup bana sarıldı, “Çok korktuk öğretmenim size de bir şey oldu diye.” “Siz biliyor musunuz?” dedim, “Evet” dediler. “Neyi biliyorsunuz” dediğimde tek tek anlattılar. “Peki, Veysel’i biliyor musunuz?” dediğimde, “Ölenlerin en küçüğü” dedi sen yaşlarda biri… Boğazım düğümlendi. Kardeşliği, barışı nasıl anlatacaktım, “Barış” diyenlerin öldüğü bir ülkede!
Simgeleşmiş isimleri saydım, daha sayamadığım binlerce isim var. Ana kucağından alınıp dört duvar arasına konanları saymadım bile. Elleri kirli ve terli olduğu için gözaltına alınanlar… Bu ülkenin anaları evlatlarının kimini toprak anaya kimini taş duvarlar arasına gömdü. Kaç çocuk öğretmensiz, kaç öğretmen öğrencisiz kaldı bu memlekette? Çetelesi tutulamayacak kadar çok… 
“Çocuklar bir gecede büyür mü? Bir gecede hayalleri ellerinden alınır mı” diye sormak istiyorum sana da. “Ben bir dakikada büyüdüm, saniyeler içinde canımı aldılar” dediğini duyar gibiyim. 
Barışın ve kardeşliğin tadını bilmeyenlere karşı bu duyguyu örmek zor. Ama güzel olanları elde etmek, her zaman emek ve mücadele isteyecek. Sana ve hep aynı yaşta kalan tüm çocuklara sözümüz olsun; mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Bir daha sıralarınız boş kalmasın diye… Bir daha ardınızdan yaşıtlarınıza “Barış” ile “ölüm”ün nasıl yan yana gelebildiğini anlatmak zorunda kalmayalım diye…

ÖNCEKİ HABER

Surların ardında tek bir sözcük hayat buluyor; BARIŞ!

SONRAKİ HABER

Barış şehitlerine...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...