05 Nisan 2012 08:40

Narine’yi bilir misiniz?

Narine kimdir?..Tanır mısınız ?Nedense bihaber olduğunuz içime doğuyor..Tandoğan Meydan’ında sokağa dökülenlere sorsak, heh duymuşlar mıdır?..Desenize; “rantçı, ayak takımı basın camiası harıl harıl kamuoyu oluştururken” sehven bize Narine’nin badireli yaşamını ve ölümünü duyurmadıktan sonra,

Narine’yi bilir misiniz?
Paylaş
Servan Altıkanat

Tanır mısınız ?
Nedense bihaber olduğunuz içime doğuyor..
Tandoğan Meydan’ında sokağa dökülenlere sorsak, heh duymuşlar mıdır?..
Desenize; “rantçı, ayak takımı basın camiası harıl harıl kamuoyu oluştururken” sehven bize Narine’nin badireli yaşamını ve ölümünü duyurmadıktan sonra, nerden bileceğiz...
Yettim gayri, dayanamıyorum.
Malumu ilan ediyorum dostlar.
Çünkü, çünkü o, aramızda yok artık. Bu topraklarda yaşama pisi pisine elveda diyen “yeni bir ermeni yurttaş daha geçti, “Hrant’ın, Sevag’ın bulunduğu listeye”.
Kaçaktı, bilirsiniz işte “kayıt dışı bir yaşam.”
Nüfus müdürlüğü katında “yaşayan bir ölü” misali.
“Tek kabahati Ermeni olması” olan insanların bu devlet nezdinde “yaşama hakkı, prosedürel hakları” ne kadardır?
Azımsanmamalıdır ki, bu devlet “tek kabahati kaçak olan Ermenilere, Rumlara” özgürlük, yurttaşlık verene kadar dağ fare doğuracak. Ve o farelerin bizi teselli edeceği kemirme hamleleri, “devletin ekosistemini” yeniden kuramayabilecek!

NARİNE’NİN TRAJİK ÖYKÜSÜ

Narine Mıkırtçiyan, 17 yaşında acımasız dalgalarla, sertleşen hayat okyanusuna sandalını atmıştı. Ermenistan’ın başkenti Yerevan’a bağlı Alaverdi ilçesinden, yasadışı yollarla çalışmak için 4 yıl önce Türkiye’ye gelerek Kumkapı’ya yerleşmişti. Üvey babası  ve ağabeyiyle birlikte yaşayan genç kız, bir gümüş atölyesinde çalışmaya başladı. Kalbini komşularının oğlu olan Orhan’a kaptırdı, aşık oldu. Evlenmeyi düşünecek kadar gelişmişti ilişkileri. Kalbini kaptırdığı kişinin, nasıl birisi olduğunu bilmeden girmişti sevda çarşısına. Onun aşkı ve hayatı, çarşıda satılırcasına “şantajlandı” aşığı tarafından.

Narine’in ağabeyi Zhora’nın anlatımına göre Orhan, birlikte olduğu genç kızın çıplak görüntülerini çekti ve bilgisayarına kaydetti. Ama Narine’nin başına gelenler bununla sınırlı  kalmayacaktı. Bir süre sonra Orhan’ın kardeşi Barış ortaya çıktı ve kendisiyle birlikte olmazsa genç kızın görüntülerini internette yayınlayacağını söyleyerek şantaja başladı. Ekmek derdine ülkesini terk eden Narine, bu kez namus derdine düşmüştü. Genç kız Barış’ın teklifini reddedince, iki kardeş görüntüleri internette paylaşmamak için bu kez para istedi, ama diğer taraftan 26 Şubat sabahı ağabeyi Zhora’ya da kardeşinin görüntülerini izletti. Öfkeyle eve dönen Zhora ile Narine tartışmaya başladı. O sırada ağabeyinden tokat yiyen Narine masum olduğunu, sevdiği insanla ilişki yaşamaya başladıktan sonra başına bunların geldiğini, iki kardeşin kendisine nasıl şantaj yaptıklarını anlattı.

Bir gün sonra çalıştığı atölyeye giden Narine görüntülerinin internete düşmemesi için iki kardeşin istediği parayı toplamaya çalıştı. İş arkadaşlarının anlattıklarına göre Narine, o gün akşama kadar yüklü miktarda paraya ihtiyaç duyduğunu söylemiş, ancak o parayı denkleştirememişti.

İNTİHAR ETTİ!

Aynı günün akşamı, atölyede çalışan arkadaşlarından Sibel’in dikkatini çeken bir şey oldu. Narine’nin çantasında siyanür vardı. Sibel çantadan siyanürü gizlice alıp yok etti, ama aklı Narine’de kalmıştı. Genç kızın arkadaşı olan Aysun’a, Narine için endişelendiğini, ona göz kulak olmasını söyledi.

O günü akşamı  Narine, Aysun’a intihar etme gibi bir niyeti olmadığını söyledi. Ama gerçek 24 saat geçmeden ortaya çıktı. Ertesi sabah Narine’nin işe gönderdiği üvey babası, öğle yemeği için eve geri döndüğünde, genç kızın cansız bedeni koridordaydı

POLİSE GİDEMİYORDU

Narine ve Zhora bu korkunç olayın hiçbir aşamasında polise gidemediler. Kimseden yardım isteyemediler. Çünkü kayıt dışıydılar. Sınır dışı edilmeyi göze alamadılar, çünkü paraya ihtiyaçları vardı. Narine, maruz kaldığı pespaye durumdan kurtulmak için bu Miri’ye sığınamadı. Sığınabilseydi belki de Kumkapı sokaklarından ayrılmayacaktı. Yaşayacaktı...

RAHAT OLUN, KAÇAKLARI SÜRMEYE GEREK YOK!

Tam iki yıl önce bu vakitler Başbakan Erdoğan, Ermeni tasarılarıyla ilgili şöyle demişti:
 “Türkiye’deki 170 bin Ermeni’nin 100 bini Türk vatandaşı değil. Biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu yüz binine hadi siz de memleketinize diyeceğim, bunu yapacağım.”
Başbakanın personellerine müjdemi vermek istiyorum; Adres adres, sokak sokak, mahalle mahalle” kaçak yabancı uyruklu vatandaş aramalarına lüzum yok gibi artık.
Onlar zaten masrafsızca intihar ediyor, öbür dünyaya sürüyorlar ruhlarını...
Devletleri ruhsuzca, huysuzca vatandaşını “kaçak sınıfına” koyarken.
Stoacı maddecilerden Romalı düşünür Seneca:
“Ölüm, bazen ceza, bazen bir armağan, çoğu zaman da bir lütuftur” der.
Ben Narine’ye  hangi kategoriyi reva göreceğimi bilemedim.
Varın, siz söyleyin:
“Narine’nin ölümü bir ceza mı, bir armağan mı yoksa bir lütuf mudur?

ÖNCEKİ HABER

Polis Çukurova’da öğretim üyelerini tartakladı

SONRAKİ HABER

Nar Sanat yeni film festivaline hazırlanıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa