02 Kasım 2015 12:00

Almanya gezisinin ardından: Enerjide dönüşüm ve bölüşüm sancıları

Paylaş

Özer AKDEMİR
İzmir

Karadeniz’in 5 farklı ilinde geçtiğimiz ağustos ayı boyunca gerçekleştirilen Çevre İçin Medya İletişim Ağı Çalıştaylarının son durağı Almanya oldu. 1-5 Ekim tarihleri arasında Almanya’nın Detmold şehrinde konaklayan gazeteci ve çevre aktivistlerinin çoğunlukta olduğu 17 kişilik ekip, Almanya’daki enerji politikalarında yaşanan değişimi ve özellikle yenilenebilir enerji konusunu inceleyen 5 günlük bir programa katıldı. Bu yazı, bu 5 günlük programdan elde ettiğimiz izlenimleri ve değerlendirmelerimizi özetleme amacını taşıyor. 

NÜKLEER SANTRALLERE VEDA ZAMANI

Almanya’nın 2023 yılında ülkedeki tüm nükleer santralleri kapatma kararı bu ülkeyi zaten uzun yıllardır yoğunlaştığı yenilenebilir enerji kaynakları konusunda daha aktif bir politika izleyeme yönlendirmiş. Öyle ki, 15 yıl içerisinde enerji ihtiyacının yüzde 90’ını yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlamayı hedefliyorlar. Atık sorununu bir türlü çözememesinin yanı sıra Fukişima’dan sonraki kamuoyu baskısıyla Merkel hükümeti ülkedeki nükleer santrallerin kapatılmasını istemeyerek de olsa gündeme almış. ‘İstemeyerek’ değerlendirmesi Almanya’da görüştüğümüz nükleer karşıtlarına ait. Bize Almanya’nın 1980 yılında 400 nükleer santral kurma projesinin Çernobil felaketinden sonra durduğunu anlattı. Merkel hükümetinin işbaşına gelmesinden sonra santralleri kapatma işini savsakladığı, kapatmaları ötelemeye soyunduğu da aktarılanlar arasında. Fukişima’nın ertesinde Merkel’in, nükleerci şirketlerle anlaşmalar yaparak bir kapatma takvimi oluşturduğu dile getirildi. Almanya’da görüştüğümüz herkes nükleerin ülke elektrik enerjisi üretiminde geleceğinin olmadığı konusunda hemfikir. 

TERMİK SANTRALLERİN DE GELECEĞİ YOK

Keza bize aktarılanlara göre termik santraller için de aynı durum söz konusu. Karbon emisyonları ile ilgili anlaşmaların ardından bu santrallerde üretilecek enerjinin son derece pahalıya geleceği öngörülerek, termik santrallerin de enerji üretiminde geleceğinin olmadığı söyleniyor. Doğru bir öngörü bu. Gel gör ki bizim gibi “geri kapitalist” bir ülkenin “ileri demokrasi”sindeki yöneticilerin bunu görme yeteneği bulunmuyor. Bizim gözü doymaz vahşi kapitalistlerin enerji ve madencilikteki ‘tatlı’ kârdan karnını doyurmaları bir hayli uzun sürecek gibi. Olan doğaya olmuş, memleketin havası, suyu, toprağı kirlenmiş, ne umur ki onlar için! 

‘DEVRİM’ TIKIR TIKIR İŞLEMİYOR

Öte yandan Almanya’daki enerji yöneliminde de sorunsuz, tıkır tıkır işleyen bir “devrim-dönüşüm” yok gördüğümüz kadarıyla. Almanya’da ülke enerji sektörünü ellerinde tuttuğu söylenen 4 büyük enerji tekelinin, yenilenebilir enerji sektöründe ‘yaya kaldığı’ söyleniyor. Bu tekellerin daha ucuz olan yenilenebilir enerjiye geçişle birlikte enerjiyi pahalıya üretmek zorunda kalacakları ve böylece yok olacakları tezi ise çok zorlama gibi geldi. Enerji üretiminde yenilenebilir enerjinin payının artıyor olması, özellikle güneş enerjisinde daha küçük üretimlere yönelinmesi, ileri kapitalist bir ülkenin enerji sektörünü elinde tutan sermayenin bu eğilimi görüp ona göre konumlanmayacağı anlamına gelmez. Hatta bu daha akla yatkın gibi geliyor. Bu enerji tekellerinin özellikle ülkenin batısındaki denizlerde büyük paralar harcayarak geniş rüzgar santralleri kurması için zemin hazırlanması bu yönelimin işaretleri aslında. Burjuva demokrasisinin ileri olması bu tekelleşmeyi önlemiyor sonuç olarak, ama en azından kontrol mekanizmalarının iyi çalıştırılabilmesi, yurttaşlarına, doğaya biraz daha saygılı bir modeli geliştirebiliyor. Yani Alman sermayesi, Merkel Hükümetinin ya da gelecek olanın büyük yardımlarıyla her an yenilenebilir enerji sektörüne el atıp buradan da çok tatlı kârlar elde edilebilir. Şu an bile Almanya, özellikle RES imalat ve teknolojisi alanında yurt dışına çok yüksek meblağlarda satışlar yapmakta. 

KISA KISA ALMANYA VE ENERJİ

Almanya gezisini maddeler halinde yazarsak

1. Almanya’da yenilenebilir enerjiye geçiş konusunda önemli bir gelişme var. Nükleer santrallerden kurtulma düşüncesi hükümetçe de kabul edilmiş görünüyor.

2. RES’lerle ilgili bazı sıkıntılar olduğu, katı kurallara tabii kılındığı bize anlatıldı ama bu sıkıntılara çok fazla girilmedi. RES’lerin özellikle tarım alanlarının ortasında yapılmasının ilerde sıkıntılar doğuracağı öngörülebilir. Almanya’da gördüğümüz RES’ler ülkemizdekilerle kıyas kabul edilmeyecek derecede daha az ses çıkardığı, bunun da kullanılan teknolojiden kaynaklandığı söylendi. Buradan da görüldüğü gibi Türkiye burjuvazisi yine ucuz etin yahnisi peşinde. Ortaya çıkacak lezzetsiz yemeği de halkımıza satıyor maalesef.

3. Güneş enerjisi üretiminin bireylere, küçük kooperatiflere doğru yayılması politikasında belli bir başarı sağlanmış ve “çözüm çatılarda” sloganı da burada öne çıkıyor. Almanya ile kıyaslanamayacak derecede güneş potansiyeli fazla olan ülkemizde bu enerji sistemine, bu yöntemle geçiş şu anki iktidar yapısı ve ülke kapitalizminin ihtiyaçları göz önüne alındığında çok zor. Alman sermayesi de bu bireysel enerji üretimi ve küçük enerji kooperatiflerinden hoşnut değil ki, Merkel Hükümeti eliyle bunlara verilen desteğin azaltılması hatta zamanla tamamen yok edilmesi politikasını dayatıyor. Bu politikanın geleceğini biraz da Alman halkının tavrı, bir anlamda buna direnişi belirleyecektir. 

4. Almanya’da varsa eğer RES ve güneş enerjilerine dönük eleştirileri öne çıkaran örgüt ve kişilerle de görüşüp, onların karşı çıkış nedenlerini dinleyemedik. 

5. Alman ekolojistler ve ekoloji örgütleriyle ülkemizdeki mücadelelerin iletişimi, birlikte mücadele ve dayanışmanın yolunun aranması konusunda küçük de olsa bir adım atıldı. Bunun devamını getirebilmek bu gezinin en verimli çıktılarından birisi olacaktır. 

6. Almanya’da enerjinin üretildiği yerlerde tüketilmesinin hem verim, hem maliyet açısından büyük önem taşıdığı bizlere sunum yapan kişilerin hepsinde de ortak görüşlerden birisiydi. Yine verilen bilgilere göre kayıp kaçak oranının yüzde 4-5’lerde olduğu, -ki biz de bu oran yüzde 15-20 aralığındadır- bir ülkede enerjinin yerelleştirilmesi bakımından örnek alınması gereken bir politika. Ancak, bizim ülkemizdekiler gibi Alman sermayesinin de ülkenin bir ucunda ürettiği elektriği (denizlerde kurulan RES’lerle) öbür ucuna taşıması çalışmaları da olduğu aktarılanlar arasında. Her şey güllük gülistanlık değil yani.

 

ÖNCEKİ HABER

HDP Adana’da sonuçlara itiraz edecek

SONRAKİ HABER

Baluken: Barış, özgürlük ve demokrasi talebi dimdik ayakta

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...