01 Kasım 2015 01:56

İnsanlığın yakasına yapışmış barbarlık illetini kadınların örgütlü mücadelesi alt edecek

Paylaş

Çağla YOLAŞAN

Diyarbakır’da demokratik kitle örgütlerinin öncülüğünde kurulan “Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu”, IŞİD tarafından Şengal’de zorla alıkonularak kaçırılan Êzidî kadınlar için rehabilite çalışmasına yoğunlaşmış durumda. Bu çalışmanın bir parçası olan gönüllü hekimler, hukukçular, psikologlar aynı zamanda yakınlarının infazlarına tanık olmuş insanlar. 

Peki, IŞİD tarafından alıkonulmuş 4 ila 7 bin arası kadının akıbeti ne? Platform bu kadınların özgürlüğüne kavuşması için neler yapıyor? Türkiye başta olmak üzere Arap ülkelerinin, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) ve BM’nin sorumluluğu nedir? Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu Üyesi Avukat Reyhan Yalçındağ sorularımızı yanıtladı. 

Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu hangi ihtiyaca karşılık kuruldu?

15 yılını geçirdiğimiz 21. yüzyılda ne Türkiye ne Ortadoğu ne de dünya olması gerektiği yerde değil. Yüklü bir insanlık mirasını geride bırakmasına rağmen bugün savaş olan coğrafyalarda ciddi ve sistematik hak ihllallerinin yaşandığı bir fotoğraf var karşımızda. Özellikle de radikal islamcı örgütlerin yarattığı bir terör dalgası var. Bununla ilgili olarak devlet aklını, erkek aklını, bütün iktidar geleneğini ve toplumsal cinsiyetçi rollerle kodlanan tekçi devlet zihniyetinin yansımaları ve bahsettiğim cihatist ötgütler tüm insanlığın başına bela olmuş durumda. Nijerya’da, Çad’da, Sudan’da Boko Haram olarak ortaya çıkıyor bu zihniyet; Afganistan’da, Pakistan’da el-Kaide olarak karşınıza çıkıyor. Rojava’da, Irak’ta, Şengal’de IŞİD olarak karşınıza çıkıyor ve yine Suriye ve Irak’ta da el Nusra olarak karşınıza çıkıyor. İsimleri farklılık arz edebilir ama bütün bu oluşumlar katliamda, vahşette, tacizde, tecavüzde sınır tanımayan örgütler. Bir bütün olarak barbarlık örgütü aslında tümü. Bütün veriler, deliller, yaşadıklarımız aynı zamanda özelde bütün bu örgütlerin kadına yönelik sistematik hem fiziksel hem cinsel işkence yürüttüğünü, çocukların da bundan maalesef payını aldığını gösteriyor. Spesifik olarak da şöyle bir hatırlatma yapmak isterim. 3 yıl önce ağustos 2014’te Kürt halkının Êzidî cemaatine yönelik bir kırım gerçekleştirildi Şengal’de. Kendi tanımlarına göre bu 73. ferman. Êzidîler diyor ki, biz tarih boyunca 73 katliama tabi tutulduk ama bu sonuncusu bir başkaydı. Neden başkaydı diye sorduğumuzda diyorlar ki, “Evet daha önceki katliamlarda bizi kılıçtan geçirdiler, katlettiler ama bu sefer binlerce kadını çocuklarla beraber götürdüler. Kadın bedeni üzerinden yeni bir hak gaspı aslında bu. Halk üzerindeki egemenliğini kadın bedenini işgal ederek gösteriyorlar. Zorla alıkonulan kadınlar için mücadele platformu da bu ihtiyaçtan hareketle ortaya çıktı. Bugüne kadar her birimizin bireysel olarak da deneyimlediğimiz toplumsal mücadele, kadının özgürlük mücadelesi birikimlerini bu platformda ortaklaştırmak istedik. Son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. 

IŞİD’İN ELİNDE HÂL 7 BİNE YAKIN KADIN VAR

Peki, platform kurulduğu günden bu yana neler yaptı?
Birincisi insanlığa karşı işlenmiş suçların açığa çıkarılması olarak özetleyebiliriz. Görgü tanıklarını dinledik, kampları ziyaret ettik. Katliama uğrayan tüm halklarla ne yaşandığına dair gelecekte adalet tesisi için ve yakın geçmişimizle yüzleşme ve hakikat meselesi için saha çalışmalarımızı başlatmış durumdayız. IŞİD katliamlarından sonra Avrupa’ya giden, Türkiye’de kalan kadınlarla görüştük, Rojava’da ve bizatihi Şengal’deki kamplara da gittik. Rojava ve Şengal’deki kadın meclisleriyle görüştük. Neler yaşandığı meselesi son derece önemli. Çünkü biz kadınlar aynı zamanda toplumun adalet duygusuna yanıt olması gereken kesimleriz diye düşünüyoruz. Çünkü kadın bedeni üzerinden mesaj veriyorsa egemen zihniyet, aslolan iktidardır. Mesele 

iktidar olma meselesidir. Dolayısıyla neler yaşandığını ortaya çıkarmak, bu bizim temel meselemizdir.
İkincisi, platform olarak hem Kürt kadın hareketi olarak hem de Türkiyeli kadın arkadaşlarımızla birlikte önümüzdeki dönemi örmeyle alakalı neler yapabileceğimizi çok tartıştık. Görgü tanıkları IŞİD’in elinde 4-7 bin arasında kadın olduğunu söylüyor. 1500 kadın da kendi imkanlarıyla kaçabilen kadınlar. Bu kadınlarla da görüşüyoruz. Kurtarılanlardan görüşebildiklerimiz kelimelerle tarif edilemeyecek bir vahşete tabi tutulmuşlar. Hem fiziki hem cinsel işkenceye tabi tutulmuşlar. Çocukları işkenceyle Arapça konuşmaya yönlendirmişler. Kürtçe konuştuğunuzda size korku dolu gözlerle bakıyorlar. 

‘TARİHİ BİR SÜRECE TANIKLIK ETMEKLE KALMIYORUZ YAŞIYORUZ DA’ 

Zorla alıkonulan kadınların rehabilitasyon süreci için ve yürütülecek hukuki süreç için platform neler yapacak?
Platform üyesi arkadaşların bir kısmı bilimsel tarzda rehabilite çalışmasına yoğunlaşmış durumda. Bir bütün olarak çatışmalı coğrafyaya bakıldığında ise bu çalışma için en uygun yer Diyarbakır. Bu anlamda gönüllü hekimlerin, hukukçuların, psikologların olduğunu biliyoruz. Bunlar aynı zamanda yakınlarının infazlarına tanık olmuş insanlar. Bir kıyımın hem tanığı hem de tarafılar. Hâlâ alıkonulmuş 4 ile 7 bin arası kadın söz konusu. Çad, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Irak ve Suriye gibi yerlerdeki arap şeyhlerine satıldığı yönünde bilgilerimiz var. Dolayısıyla bu ülkelerin yönetimleri de doğrudan sorumlu. Mülteciliği kabul etmiyorlar, insan haklarına son derece kapalı ülkeler ama bü ülkelerin yönetimlerinin bilgisi dışında bu kadar kadının satılmasına imkan yok. Bu işin bir tarafı da Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM). UCM Roma Tüzüğü’yle başlayan bir süreç. Roma Tüzüğü’nün BM’de kabul edilmesi ve ülkelerin imzasına açılmasıyla başlayan bir süreç ve zaman açısından da temmuz 2002’den başlayan savaş suçlarıyla ilgileniyor. Buna rağmen dünyanın egemen güçlerinden 5 ülke imzayı atmamış. Zaten 2002 öncesi de bir sürü insanlık suçuyla dolu ve karanlık ama 2002’de bile imzalamıyorlar. Çünkü 2002’den sonra da bu ihlalleri yapma potansiyeline sahipler. Kim bunlar? Çin, Rusya, ABD, İsrail ve Türkiye. Bu beş ismi yan yana saydığınız zaman fotoğraf berraklaşıyor zaten. Fakat mesele bu ülkelerin UCM’ye taraf olup olmamalarıyla biten bir durum değil. Tüm bu ülkelerin hak ihlalleri tablolarına baktığınızda durum son derece vahim. Tecavüz, zorla hamile bırakma, kırıma uğratma platformumuzun gündeminde olan konular. BM Güvenlik Konseyi tüm bu saydığımız vahşete dair, “Ben bu iddiaları çok ciddi buluyorum ve muhatabı olan ülkelerdeki kişilere karşı soruşturma açılması için elimdeki dosyaları UCM’nin başsavcısına gönderebilirim” diyebilir. Bu radikal terör örgütlerinin faaliyet yürüttüğü ülkelere baktığımızda bunların hiçbirinin UCM tarafı olmadığını biliyoruz. İkincisi suçun gerçekleştiği topraklarda böyle bir taraflık yok. Ama mesele Êzidî halkına karşı yapılanın bir soykırım suçu olduğunu kabul ettirmek. Tüm dünya nüfusu içinde 2.5 milyonluk bir halkın 7 bin kadın mensubunu kaçırırsan, binlercesini öldürürsen, geri kalanını sürgüne tabi tutarsan zaten bu soykırım suçunu oluşturur. Dolayısıyla UCM’nin bu konuda sorumluluk alması gerekiyor. Platform olarak biz bunun diplomatik faaliyetlerle iç içe geçtiğini biliyoruz. Dünyadaki egemen devletlerin BM oturumlarını nasıl yönettiklerini biliyoruz. Ama gerekirse biz kadınlar oraya da gideriz, Lahey’in önünde de nöbet tutarız, BM Güvenlik Konseyinin bunu gündemine alması için de bir dizi kararlaşma yaşarız. Ama mesele bu da değil, biz tarihi bir sürece tanıklık etmekle kalmıyoruz aynı zamanda bunu yaşıyoruz da.

‘ALIKONULAN KADINLAR ÖZGÜRLEŞMEDEN BARIŞ GELMEYECEK’

“Zorla alıkonulan kadınlarla mücadele platformu gerici, soykırımcı zihniyetle tümüyle mücadele eden bir platformdur. Çünkü biz biliyoruz ki, o kadınlar bu zihniyetlerin esiri olduğu sürece maalesef ne Türkiye’ye ne de Ortadoğu’ya barış gelecek. Günde yüzlerce kadının tecavüze uğradığını bildiğimiz bir dünyada aslında biz kadınların totaline de özgürlük yok. Meselemiz tek birimizin bile o durumda kalmaması. Özetlemeye çalıştığım bütün bu ruhta birleşen erkek egemen devletçi zihniyete karşı bir duruş aslında. Çünkü bu zihniyetin içinde farklıya yer yok. Örneğin Türkiye’den bahsetmek gerekirse Türk olmayana, Sünni olmayana, erkek olmayana yer yok. Dolayısıyla bizim mücadelemiz uzun soluklu bir mücadele olacak. Ortadoğu’daki bütün bu radikal islami devletlerin sınırları içinde bu satılma vahşetine maruz kalan kadınlar hepimiziz aslında. Ya da onlarla birlikte olan çocuklar hepimizin çocukları ve geleceği. Aynı süreci yaşıyor ve biliyorsak bundan hepimiz sorumluyuz diye düşünüyorum. O nedenle bu sadece bu platform üyesi kadınlar için değil, bir bütün olarak tüm dünyadaki kadın hareketlerini ilgiendiriyor. Boko Haram, IŞİD, insanlığın yakasına yapışmış birer illet. Ancak bizim örgütlü mücadelemiz bunu alt edebilir. Bizim bu aşırı otoratik zihniyetlere karşı yanyana gelmemiz bu işi çözebilir. Özelde de kadınların örgütü gücü buna yanıt olabilir. Bunun uzun soluklu bir mücadele olduğunu hatırlamakta yarar var. Bu aynı zamanda bir insanlık mücadelesi. O kadınların nereli olduğundan bağımsız bir mesele aslında. Son olarak dayanışma, güç verme, emeği ortaklaştırma çağrısında bulunuyoruz”

PLATFORMUN KARARLAŞTIRDIĞI EYLEMLER

Platform çalışmalarına söyle bir eylem hattında devam etmeyi kararlaştırdı:
*  IŞİD tarafından zorla alıkonulan kadın ve çocukların kurtarılması için uluslararası topluluklar, insan hakları ve kadın örgütleri nezdinde diplomatik çalışmalara hız verilecek; ortak eylem gündemleri ve takvimleri geliştirilecek.

*  Êzidî’lere yönelik IŞİD katliamının, BM Sözleşmeleri çerçevesinde ‘jenosit’ olarak kabulü için diplomatik ve hukuksal mücadele yürütülecek.

*  Bu jenosidin gerçekleşmesinde rolü olan tüm örgüt, devlet ve faillerin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanabilmeleri için belge ve kanıt toplayacak, BM Güvenlik Konseyi nezdinde girişimlerde bulunacak.

*  IŞİD’in kadınları ve çocukları köle olarak sattığı iddia edilen Katar, Suudi Arabistan, Irak, BAE gibi ülkelerle Türkiye gibi geçiş güzergahı olarak kullanılan ülkelerde faaliyet gösteren kadın kurumlarıyla iletişim ve ortak mücadele geliştirmek ve bu devletleri teşhir etmek için farklı eylemsellikler (imza kampanyaları, oturma eylemleri, yürüyüşler, tanıtıcı videolar, mektup kampanyaları) öncelikler arasında.

*  Zorla alıkonulan kadın ve çocukların durumları hakkında farkındalığı artırmak ve çok aktörlü eylem hatları geliştirmek üzere uluslararası basın ve medyada farkındalık çalışmaları yapìlacak.

*  Bu amaçla uluslararası alanda tanınırlığı olan akademisyen, hukukçu, sanatçı, gazeteciler, yazar kadınları harekete geçirmek için kampanyalar örgütlenecek.

*  Platform, yürütmekte olduğu ve planladığı tüm çalışmaları Kurdistan ve Avrupa’da faaliyet gösteren Êzidî kadın örgütleriyle ortaklaştırmayı ilkesel bir tutum olarak benimsemektedir.

*  Aynı şekilde, IŞİD’den kurtulmayı başararak ailelerine geri dönebilen Êzidî kadınların kendi toplumlarınca kabulü ve yeniden entegrasyonunun kolaylaştırılması için yereldeki cemaat yetkilileri, kanaat önderleri ve kadın örgütleriyle dayanışma ve iş birliği içinde hareket etmeyi esas alıyor.

*  Platform önümüzdeki 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Haftası’nın, IŞİD tarafından alıkonulan kadınlar için mücadeleye adanması için yerel ve uluslararası kadın örgütlerine çağrı yapıyor.

ÖNCEKİ HABER

Cehennemden çıkış öyle kolay mı?

SONRAKİ HABER

Ağrı’da uluslararası gözlemcilere engel

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa