21 Ekim 2015 00:55

Ezginin Günlüğü'nden Nadir Göktürk: Koltuk değnekli şarkılar yapmıyoruz

1982 yılından beri sayısız unutulmaz şarkıya imza atan Ezginin Günlüğü grubundan Nadir Göktürk’le, yeni albümleri 'İstanbul Gibi'yi, Ezginin Günlüğü’nün yolculuğunu, şiir ve siyaseti konuştuk.

Paylaş

Hakan GÜNGÖR
İstanbul

Düşler Sokağı, Ebruli, Aşk Bitti, Mutlu Olmak Varken, Teninle Konuşmak, Küçük Hanımın Şarkısı ve nicelerini milyonlarca dinleyicinin kulaklarına, dillerine taşıdılar. Aşkın, yaşama sevincinin, hüznün, yasın şarkılarını yaptılar. 1982’den beri “hassasiyetin” müzikteki karşılığı oldular. Şimdi de “İstanbul Gibi” albümüyle karşımızdalar. Nadir Göktürk, Eylem Atmaca Karaca, Çağrı Çetinsel, Cafer İşleyen, Can Göktürk, Erkan Gürer ve Cem Gezginti’den oluşan Ezginin Günlüğü grubundan Göktürk’le yeni albümü, 30’u aşkın yıl içinde geçirdiği değişimi konuştuk.

Göktürk, “Bütün albümlerimiz bizim için özeldir. Hele de ‘son albüm’ en özelidir. Hep ‘En tatlısı en küçük olandır’ denir ya.  Bu da öyle bir şey” diye anlatıyor albümün külliyatlarındaki yerini. Albüme adını veren “İstanbul Gibi” şarkısıyla ilgili şunları söylüyor Göktürk: “İstanbul, hem kaçmak istediğimiz, hem de ilk günden özlemeye başladığımız şehirdir. Hem her türlü çirkinliğe batırılmış; hem gene de her köşesinden güzellikler fışkıran şehir. Hem yaşlanmıştır, hem de taptazedir hep... Biz de şarkıda ‘Ah bu akşam İstanbul gibiyim, halim yok ölmeye / Ah bu akşam İstanbul gibiyim, doyamam sevmeye/ Ah bu akşam İstanbul gibiyim, gelemem bekleme/ Ah bu akşam İstanbul gibiyim, dönemem geçmişe’ diyoruz bu yüzden...”

ŞİİRİN RUHUNU YAKALAMAYA ÇALIŞIYORUZ

Ezginin Günlüğü bugüne dek pek çok şiiri besteledi. Enver Gökçe’den A. Kadir’e, Sait Faik’ten Orhan Veli’ye, Behçet Aysan’dan Kavafis’e çok sayıda şairin dizeleri albümlerinde yer buldu. Yeni albümde de Ahmet Arif ve Ahmet Erhan’ın şiirleri bestelenmiş. Ezginin Günlüğü ile şiirin kesişim noktalarını soruyoruz, Göktürk şu ifadelerle yanıtlıyor: “Biz hep, müziğimizde sözün çok önemli olduğunu, müziğimizdeki iki temel unsurdan birinin ‘söz’ olduğunu vurgulamışızdır. Laf olsun diye kelimeleri yan yana getirmek bizim müzik anlayışımızla bağdaşmaz. ‘Şiir’ de sözün en ustaca kullanıldığı mecradır biliyorsunuz. Bu yüzden, şiiri müziklerken, doğru anlamanın ötesinde, şiirin ruhunu en uygun bir şekilde yansıtacak müziği bulmak zorundasınız. Yani biz şiir müziklerken şiirin ruhunu yakalamaya çalışıyoruz aslında. Çünkü önemli olan budur. Yakalarsanız ne âlâ. Yoksa bin bir türlü kötü örnek hep kulağımıza çalınır zaten: Şiirin ruhuyla değil, laflarıyla yürüyen, ‘koltuk değnekli şarkılar.”

ŞARKI SEÇERKEN ZORLANDIK

Peki yeni albümde en çok zorlandıkları konu neydi? Bütün Ezginin Günlüğü albümlerinde olduğu gibi, “İstanbul Gibi”de de en çok zorlandıkları konunun şarkı seçimi olduğunu söylüyor Göktürk. Albüm repertuvarını hazırlarken birikmiş onlarca şarkının arasından belli sayıda şarkı seçmek zorunda olduklarını, bunun da ister istemez seçmedikleri şarkıların akıllarında kalmasına neden olduğunu belirtiyor. Doğru şarkıların seçiminin dışında albümü tamamlayan en önemli şeyin, grubun dışındaki müzisyenlerin katkıları olduğuna değiniyor. Göktürk, grup elemanları dışında, Göksel Baktagir, Yurdal Tokcan, Altuğ Öncü, Göksun Çavdar, Erdem Sökmen, İlyas Mirzayev, Poyraz Baltacıgil ve Şener Yolal gibi müzisyenlerle çalıştıklarını hatırlatıyor. Bu isimlerin müziklerinin yükselmesine katkıda bulunduklarını söylüyor ve ekliyor: “Kayıtlarımızı Efe Demiryoğuran ve Cihangir Aslan yaptı. Onların da emekleri çok fazladır bu albümde.”

GRUPLAR DEĞİŞKEN ORGANİZMALARDIR

Ezginin Günlüğü 1982’den bu yana hiç ara vermeden varlığını sürdü. Ancak ilk kadrodan bu yana sadece Göktürk kaldı. Bu süreci soruyoruz Göktürk’e. “Kurulduğumuz yıl 10 kişiydik, ama 2 sene sonra, bu ilk kadrodaki 10 kişiden sadece 4 kişi kalmıştık. 1984 yılında yeni arkadaşlar katıldı gruba. Bu arada gene eleman değişiklikleri oldu… 1988’de Emin İgüs, Tanju Duru, Cüneyt Duru ve ben kalmıştık grupta… Bu da 1990 yılına kadar sürdü. Tabi bu arada dışardan takviye olarak bize eşlik eden birçok müzisyen arkadaşımız oldu.” Göktürk, bir müzik grubunun çok canlı ve değişken bir organizma olduğunu vurguluyor, “Öyle dışardan bakılınca öne çıkan bir-iki isim kalır belki akılda, ama aslında birçok kişinin emeklerinin birleştiği, katkıda bulunduğu bir yapıdır.1990 yılında Emin, Tanju ve Cüneyt’in ayrılması üzerine grubu Fatih Saçlı ve Hüsnü Arkan’la yeniden yapılandırdık” diyor. 2010 yılında ise Hüsnü Arkan’ın ayrılmasıyla grubun yeni bir sürece girdiğini belirtiyor.

‘KEŞKE HİÇ TEŞEBBÜS ETMESEYMİŞ’

Bu noktada Müzik Yazarı Naim Dilmener’in eleştirisini hatırlatıyoruz. Dilmener, son albüm üzerine yazdığı eleştiride “Ezginin Günlüğü, bir grubu grup haline getiren o konuşma, tartışma, fikir yürütme, değiştirme, denemelerin biraz uzağına düşmüş. Sesi yüksek/gür çıkan tek bir kişi var: Nadir Göktürk. Ki albümdeki 13 şarkının bestesi de ona ait; birkaç şiir hariç, şarkı sözleri de. Bu da çok sesliliğin bile uzağına düşmek demek. Hatta gerilemeyi, kendi ses(ler)iyle çağırmak demek” diyordu. Göktürk bu eleştiriye şöyle yanıt veriyor: “Doğrusunu söylemek gerekirse, benim her mesleğe saygım vardır. Ama her mesleği uygulayanın da kendi mesleğine saygı göstermesi gerekir. Öncelikle, bilmediği konularda fikir yürütmek kadar mesleğe yapılmış saygısızlık olamaz. Naim Dilmener’in o yazısını ben de okudum. Keşke ‘pop müzik’, ‘Ajda’, ‘Serdar’ falan gibi hakim olduğu konuların dışına çıkmaya hiç teşebbüs etmeseymiş, kendi sınırları içinde dolaşsaymış. Dolayısıyla, bu konuda daha fazla söze gerek olduğunu sanmıyorum.”

ORTADOĞU BİR ‘SAVAŞ SOFRASI’

Ezginin Günlüğü politik konulara dair muhalif tavrını ortaya koyan bir grup. Göktürk içinde bulunulan kanlı sürece dair “Ortadoğu, bütünüyle emperyalist senaryoların etkisi altında. Bu senaryoların uygulayıcı aktörleri ve üstlenilmiş rolleri var. Bir ‘savaş sofrası’ haline geldi Ortadoğu... Bir nevi ‘Yağma Hasan’ın böreği’ yani. Herkes de kendi çapında, kendi aklı ve gücü oranında bundan nasiplenmeye çalışıyor” diyor ve ekliyor: “Bir dizi film gibi bir bakıma. Sürekli yeni kahramanlar ekleniyor, yeni hikayeler. Jenerik malum.” Son albümde savaş koşullarına ve siyasi koşullara dair yazılmış bir şarkı olmadığını belirtiyor Göktürk. Ancak şarkılarda hayata dair her şeyin bulunabileceğini öne sürüyor ve “Hikayemiz” şarkısının dizelerini hatırlatıyor. “Hani uyuyan dev uyanacaktı/ Günah cehennemde yanacaktı/ Siz bana yalan söylediniz/ Hani iyiler kazanacaktı/(…) Yağ yağ yağmur, ıslat bizi/ Temizle aşk, lekelerimizi/ Sen kalemsin, ben defter/ Baştan yaz hikayemizi.”

GÖKTÜRK ŞARKILARI YORUMLADI

İnsan Sever Bir Kere: Albümün ilk şarkısı. Türk Sanat Müziği tarzında yazılmış bir şarkı. Hem söz, hem müzik ve hem de icra olarak... Benim eğitimim Türk Müziği Konservatuvarında oldu. Bu yüzden, şarkılar ve türküler ilk ve son adresimdir. Dönüp dolaşıp geleceğimiz bir nevi kürkçü dükkanımız yani... Şarkıyı Eylem söyledi. Çok da güzel söyledi...
Hikayemiz: Bu şarkımızda “Gezi” ruhu buluyor dinleyenler. Oysa ki çok eskilere, neredeyse 100 yıl gerilere kadar gider buradaki sözler... “Tarih tekerrürden ibarettir” lafı doğru mu acaba?
Sen Gidersen: Yakın zamanda ve epey erken kaybettiğimiz Ahmet Erhan’ın bir şiiri. “Sen gidersen, sana benzeyenler var” dizesi bütün şarkıyı özetliyor zaten...
Oğul: Gene Ahmet Erhan’ın çok sevdiğim bir şiiri. Gençliğini yaşamış her ‘oğul’un kendisini bulabileceği bir şiir. Hep içimizde ve aklımızda olan ama bir türlü vakit ayırıp da yanına uğrayamadığımız ‘ana’mıza olan özlemin, affolacağından emin olduğumuz suçluluk duygusunun, pişmanlıkların, ama bir türlü vazgeçemediğimiz uğraşlarımızın şiiri. “Anne, ben geldim/ Oğlun, hayırsızın...”

ÖNCEKİ HABER

Galatasaray, Benfica'yı ağırlıyor: Bir ihtimal daha var...

SONRAKİ HABER

Calais kampında zorlu bekleyiş

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...