19 Ekim 2015 01:02

Türkiye artık Pakistan değil Afganistan

Paylaş

Yusuf ERTAŞ
Ali KARATAŞ

Ankara’daki bombalı saldırılar Arap basınında birçok köşe yazarının gündemindeydi. Türkiye’yi yakından takip eden Lübnanlı Akademisyen Muhammed Nureddin, Türkiye basınındaki yorumların aksine Türkiye’nin artık Pakistan’dan Afganistan’a dönüşmeye başladığına dikkat çekti. Nureddin dikkat çeken makalesinde, “Eğer seçimler siyaseti değiştirmenin vesilesi olmazsa, daha fazla siyasi boşluğun ortaya çıkmasına, daha fazla kanın akmasına ve daha fazla Afganistanlaşmaya yol açacak” dedi.

Yine Arap dünyasının en önemli yazarlarından Abdulbari Atwan, aynı politikalarda ısrar edilirse Türkiye’nin Suriye’den de kötü olacağına dikkat çekti.

Sayfada yer darlığından dolayı yer veremediğimiz iki konu daha mevcut. Bunlardan birincisi yine Lübnanlı bir yazar olan ve bölgeyi yakından izleyen Muhammed Ballut’un Suriye’nin silahlandırılması meselesine dair yazdıkları. Rusya’nın Suriye’de sahaya inmesiyle beraber muhalifleri destekleyen ülkeler yeni silah sevkıyatları yapıyor.

Diğer konu ise İsrail’in Filistinlilere artan saldırısı. Irak’ta yayımlanan el Sabah gazetesinden Semih Saab, İsrail’in, Arapların kendi iç meseleleri ile uğraşmasını Filistinlilere saldırı ve yeni yerleşim alanları açmada bir fırsata çevirdiğine dikkat çekiyor.


TÜRKİYE; PAKİSTAN’DAN AFGANİSTAN’A

Muhammed NUREDDİN/Es Sefir

Ankara’da cumartesi günü patlayan çifte bomba, Türkiye’nin ikinci bir Pakistan’a dönüşmüş durumda iken ikinci bir Afganistan’a dönüşebilme imkanına sahip olduğunun bir göstergesi.

Türkiye uzun süredir bütün hizipleri ile Suriye muhalifleri için; Pakistan, Afganistan muhalefeti için ne ise o oldu. Pakistan Taliban, el Kaide gibi aşırılık yanlısı örgütleri destekledi. Türkiye de Suriye’de hemen hemen benzer örgütleri destekledi. Basit bir farkla; Türkiye’nin desteklediği muhaliflerde vahşet çok daha büyük. Farkı arttıran diğer bir nokta ise Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kendisini ılımlı İslam’ın temsilcisi olarak göstermesi.

Ilımlı İslam bölge halklarını artık çok aldatamamaktadır. Bu İslam ortaçağdan beri devam ediyor. Adalet ve Kalkınma Partisinin İslam’ı kimseye hesap vermeden günah işleyebilirdi. Lakin oyun 20 Temmuz’da Suruç katliamından sonra keşfedildi. Farkına varmanın zirvesi ise geçen cumartesi Ankara’da yaşanan patlamada ortaya çıktı.

7 Haziran parlamento seçimlerinden önce ve sonrasında karşılaştırma yapacak olursak; Türkiye seçimlerden önceki iki buçuk yılda AKP ve PKK arasındaki anlaşma nedeni ile tarihinin sakin ve istikrarlı dönemlerinden birini yaşadı.

Lakin parlamento seçimlerinden sonra Türkiye, üç aydan kısa bir sürede kan banyosuna, siyasi ve askeri bakımdan istikrarsız bir ülkeye döndü.  Parlamento seçimlerinden önce Pakistan’a daha çok benzerken, sonrasında Afganistan’a daha yakın bir ülke haline geldi.

Haziran seçimlerinden sonra aniden İncirlik Üssü ABD’ye açıldı. IŞİD ve PKK’ye savaş açıldı. Yine aniden Suruç katliamı ve sonrasında yüzün üzerinde kişinin öldüğü ve yüzlerce kişinin yaralandığı Ankara katliamı gerçekleşti.

Burada sorulması gereken soru neden istikrarlı bir durumdan kanlı ve gergin bir duruma gelindi. Niçin iki patlamada da Halkların Demokratik Partisi’ni destekleyenler hedef alındı. Cevaplar Türkiye’de yaşanan acayip son dört ayı anlamamızı sağlayacak ve bizi Kasım ayında gerçekleşecek erken seçimlere götürecek.

Hiç kimse istikrardan kanlı duruma geçmede 2002’den bu yana iktidarda olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimlerde ilk kez başarısız olması arasındaki ilişkiyi reddetmeyecektir.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Ankara’daki patlamadan sorumlu olduğunu uyandıran şüpheler şunlardır;

Birincisi; Davutoğlu, hükümetin AKP hükümeti değil seçim hükümeti olduğunu söyleyerek sorumluluktan kaçmaya çalıştı. Lakin herkes biliyor ki hükümetteki bütün bakanlar AKP’nin bakanlarıdır.

İkincisi; Davutoğlu’nun Ankara patlamasının sorumlusu olarak IŞİD ve PKK’yi işaret etmesi ile karışıklık netleşti. Kimse bu iki düşmanın bir araya gelebileceğini düşünecek kadar aptal olamaz.

Üçüncüsü; Davutoğlu hükümetin elinde muhtemel onlarca intihar bombacısının isimlerinin olduğunu söyledi. Bu isimlerin arasında Ankara patlamasını gerçekleştirenlerin isimleri de vardı.

Dördüncüsü; Cumhuriyetin ilan edildiği 1923’ten bu yana gerçekleşen en büyük patlamada kimse sorumluluk almak istemedi. Ne adalet bakanı ne de içişleri bakanı istifa etti.

Beşincisi; Cumhuriyet savcıları konuyla ilgili olarak bütün iletişim araçlarına yayın yasağı koydu. Bu karartma neden getirildi?

Veriler AKP’nin istediği sonuçların ortaya çıkmadığını göstermektedir. Eğer seçimler siyaseti değiştirmenin vesilesi olmazsa, daha fazla siyasi boşluğun ortaya çıkmasına, daha fazla kanın akmasına ve daha fazla Afganistanlaşmaya yol açacak.


TÜRKİYE SURİYE’DEN DE KÖTÜ OLACAK!

Abdulbari ATWAN/Rai al youm              

Türkiye’nin Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu pazartesi günü gazetecilere yaptığı açıklamada Türkiye’nin Suriye olmayacağını söyledi. IŞİD’in Türkiye tarihindeki en büyük terörist eylemin arkasındaki şüpheli güç olduğunu ifade etti.

Davutoğlu’nun ilk düşüncesinde bir yanlışlık var. Aslında Türkiye Suriye olmayacak; eğer aynı siyasi yönelimlere devam ederse Suriye’den de kötü olacak! Suriye’ye ulaşan bütün unsurlar şu an Türkiye’de de mevcut. Mezhepsel ve etnik kırılganlık sonra yolsuzluk. Kürtlerle iç savaş. Batıdan ve doğudan komplolar. Hakim olan iktidarın uzak görüşlü olmaması ve mezhepsel bir eğilimde olması.

Suriye krizinin başlangıcına gidersek o anda gerçekleşen intihar bombaları ve havada tacizi, hava sahasının delinmesi ve yabancı müdahaleleri hatırlarsak ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır.

IŞİD bu patlamadan sorumlu olduğunu ilan etmemesine rağmen,Davutoğlu Ankara patlamasından İslam Devleti’ni itham etti. Örgüt, Suriye hududuna yakın Suruç’ta gerçekleşen ve 33 kişinin öldüğü patlamada da sorumluluğu üstlenmemişti.

Eğer patlamanın arkasında IŞİD’in olduğu kesinleşirse bu Erdoğan’a güçlü ve kanlı bir mesaj gönderildiği anlamına gelir. İki taraf arasındaki yaklaşık bir buçuk yıldan beri devam eden ilan edilmemiş olan ateşkes sona ermiştir.

IŞİD’e yakın birine Türkleri neden katliamlardan, vahşetten uzak tuttuklarının sebeplerini sorduğumda bana tek bir cümle ile şunu söyledi; “Onlara açık bir mesaj gönderdik; bize karşı herhangi bir hareketlenmeleri ortaya çıktığında, onlara çok kötü bir şekilde geri döneceğini, Türkiye’nin istikrarının ve 30 milyar dolarlık turizm sektörünün vurulacağını söyledik.”

Ankara’daki patlamanın bu tehdidin sonucu olup olmadığını bilmiyoruz. Lakin Türkiye ile İslam Devleti arasındaki ilişkiler, son aylarda büyük depremler yaşadı. Ki gördüğümüz kadarı ile bu, ilişkilerde bir çöküşe yol açabilir. Bunun üç göstergesi mevcut.

Birincisi;  Türkiye’nin IŞİD’İ düşman ilan eden Ahraru’ş Şam ve Fetih Ordusuna desteği. Raporlar İslam Devletinin bu örgütün kurucularından olan Halid Suri suikastının arkasında olduğunu ifade ediyor. Suriye’nin kuzeybatı bölgesinde iki taraf arasında büyük bir çatışma yaşandı.

İkincisi; Türkiye’nin Rusya’nın Suriye rejimine karşı savaşan Ahraru’ş Şam, el Nusra Cephesi ve Özgür Suriye Ordusu gibi İslamcılara karşı hava saldırılarını protesto etmesi. Bu hava saldırılarının sadece 70 tanesi IŞİD’i hedef almıştı.

Üçüncüsü; Türkiye güvenlik güçlerinin “uyuyan hücreler” olarak sıfatlandırdığı IŞİD’in sempatizanlarına karşı başlattığı tutuklamalar.

Rus uçaklarının tacizleri, hava sahasını ihlal etmesi ve müttefiklerinin hâkimiyetinde olan Suriye kuvvetlerinin Rus hava kalkanı ile kuzeybatı Suriye’de ilerlemesi, uçuşa yasak bölgenin yakın zamanda gerçekleşmesinin mümkün olmaması nedeniyle Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı muazzam meseleler Rusların Suriye’ye girmesi ile zirvesine ulaştı.


IRAK’TA KİTLE GÖSTERİLERİ

Middle East

Kamu paralarını israf etmekle suçlanan eski yetkililerin yargılanmamasını ve reform uygulamalarının gecikmesini protesto etmek için binlerce Iraklı gösteri yapıyor.

Şiilerin çoğunlukta olduğu ülkenin orta ve güneyindeki Başkent Bağdat ve diğer altı şehirde Cuma akşamı binlerce Iraklı, halkın baskısı altında Hükümet tarafından Ağustos ayında ilan edilen reform paketinin uygulanmasının gecikmesini kınamak için bir araya geldi.

Aralarında gazetecilerin de olduğu sivil aktivistlerden oluşan binlerce Irak vatandaşı başkentin merkezindeki Tahrir meydanında toplandı. Göstericiler Federal Hükümetten reformların uygulanmasının hızlandırılmasını talep etti. Gösteriye katılanlardan biri olan Yaser Jassim, “taleplerimizin bir bölümünü elde ettik ancak taleplerimizin en büyük ve en önemli bölümü hâlâ hükümetin çekmecesinde duruyor” dedi.


CEZAYİR’DE 14 MİLYON YOKSUL

Middle East

Cezayir İnsan Hakları Savunma Birliği, 40 milyonluk ülke nüfusunun yüzde 35’ine tekabül eden yaklaşık 14 milyon Cezayirlinin yoksulluk sınırının altında yaşadığını ortaya çıkardı.

Bu çalışma 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü münasebeti ile yapıldı. Cezayir İnsan Hakları Savunma Birliği, ülkenin yaşadığı ekonomik krizin bu artışa neden olduğunu belirtti.

Örgüt, petrol zengini OPEC üyesi ülkede yaşam standartlarının bozulmasının yoksulluğun yaygınlaşmasının güçlü bir göstergesi olduğuna dikkat çekti.

Çalışmanın sonuçları, ülkede, sağlık hizmetlerinin kötüleşmesini, işsizlik ve göç etme arzusunun artmasını ve dilenciliğin yaygınlaşmasını yansıttığını gösteriyor.

ÖNCEKİ HABER

19 yaşındaki Ali Deniz’in genç yoldaşları: Barış mücadelesini biz sürdüreceğiz

SONRAKİ HABER

Ankara AKP’nin Madrid’i olabilir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...