19 Ekim 2015 00:53

Takyedin Çiftsüren

Asuman ile Mete, inşaat halindeyken aldıkları evin kendilerine teslim edilmemesi üzerime geçici olarak yeni bir ev aramak zorunda kalırlar. Çünkü daha öncesinde yaşadıkları evleri boşaltacaklarını söylemişlerdir. Nihayetinde bulurlar. 

Buldukları ev bütün hayatlarını değiştirecektir.

Asuman daha bu eve yerleşmeden sorgulamaya başlamıştır yüksek binaları. Her şey yapaydır bu yeni evlerde. Evler oturmak için değil de sergilemek için yapılmıştır adeta. Mahremiyeti olmayan bu yeni evlerin podyuma çıkartılan mankenlere olan benzerliği çözmüştür. 

Ancak Asuman’ın eşyanın sesini duyması için geçici eve taşınması gerekir.

KENTLER VAROLUŞ AMACINDAN ÇIKARTILDI

Gamze Güller’in “En Çok Onu Sevdim” adlı romanı, insanı yok eden modernin kokusuna karşı kendini ve doğayı duymaya çalışan Asuman’ın sesini işler.

Kent ve onun daha gelişmiş hali olan metropol kendi varoluş amacının dışına çıkmıştır. Daha doğru bir ifadeyle söylersek; çıkartılmıştır. 

Kentlerde yaşayan birey, iletişime geçtiği yüzlerce insanı duyamaz, göremez ve hissedemez olmuştur. Duymayan, hissetmeyen, insanın insanla ilişkisini dahi kavramayan birey, doğayla da iletişimsizlik halindedir. Doğadaki yerini ve doğanın kendisindeki yerini görememektedir. 

Bu duymayan, görmeyen, hissedemeyen bireyin sınırı ötekinin bittiği yerden başlıyor. Kendi sınırı bittiği yerden de bir başkasınınki. Mete’nin uyuma pozisyonu Asuman’ınkine göre şekilleniyor. Asuman’ın sınırının bittiği yerde onunki başlıyor. Biri diğerine karışmıyor, ama aynı zamanda kendine has bir şekil de alamıyor. Asuman’ın eşyayla olan ilişkisi de Mete’ninki bitti mi başlıyor. Mete, eşyanın dışını seviyor, buradayım diye sırıtan görselliğini; ama Asuman içini, sesini, hikayesini. O yüzden eşyayla iletişimleri de farklıdır. Konuştukları dil de öyle.

PATLAMAYACAK SİLAHI CÜMLELERİNE ASMIYOR GÜLLER

İnsanın eşyayla, eşyanın ruhuyla iletişime geçmesi kolay değildir. Onu dinlemek gerek. Her şeyden önce dinlemesini bilmek. Duymak ve sonra onu hissetmek. 

Eşyaya davrandığı oranda eşya sana karşılık verir. Ona göre yüreğine açar. Ona göre seninle konuşur. Bir kapıyı sert çarptığında kapı sana karşılık verir, gelip yüzüne çarpar. Ama hissederek dokunduğunda kapı da seni hisseder, yavaşça açılır, sana zarar vermez, sevgine karşılık verir. Bu yapay ve doğal olan bütün nesneler için geçerlidir. Asuman bu ilişkiyi kavramıştır artık. O yüzden dokunduğu her şey anlamlaşır, mavi bir gökyüzünden yağan yağmur gibi onu sakinleştirir. Başka insanların her şeyi hor gören hayatları, ona kendisine daha çok yönelmesi gerektiğini bildiren mesajlar taşır.

Güller, romanında gereksiz ayrıntılara girmemekten kaçınır. Evde bulunan eşya, evlerin dışındaki nesneler, insanlar, her şey ama her şey Asuman’ın onlarla olan ilişkisi çerçevesinde anlatılır. Asuman bir taşı, bir duvarı hissetmiyorsa anlatıcı o taştan bahsetmez. Yokmuş gibi davranır. Ne zaman ki Asuman o taşı, duvarı, pencereyi, ağacı ve diğer şeyleri duyup hissetmeye başlarsa o zaman onları işler. Klasik bir şekilde söylersek, patlamayacak silahı cümlelerine asmıyor Güller.

En Çok Onu Sevdim
Gamze Güller
İletişim Yayınları, 2015 

Evrensel'i Takip Et