08 Ekim 2015 10:18

Nobel Edebiyat Ödülü, Svetlana Aleksiyeviç’e verildi

Nobel Edebiyat Ödülü'nün bu yılki sahibi, Evrensel Basım tarafından yayınlanan Nazi İşgalinde Sovyet Kadınları isimli kitabın da yazarı olan Svetlana Aleksiyeviç oldu.

Paylaş

İsveç Kraliyet Bilim Akademisi tarafından verilen Nobel Edebiyat Ödülü'nün bu yılki sahibi, 67 yaşındaki Belaruslu Yazar ve Araştırmacı Gazeteci Svetlana Aleksiyeviç oldu.
Akademi, düzenlediği basın toplantısında, 67 yaşındaki Aleksiyeviç'in "Çağımızın acıları ve cesaretini anıtlaştıran çok sesli eserleriyle" Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldüğünü açıkladı. 
1962 Stanislav doğumlu edebiyatçı, Çernobil faciası ile ilgili tanıklık yaptığı Çernobil'den Sesler kitabı ile başarı kazanmış, esas olarak Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a müdahalesi boyunca yaptığı röportajlar ve gazetecilik faaliyeti ile ünlü olmuṣtu.

Aleksiyeviç, 1993 yılında Ölümle Büyülenmiş isimli romanında ise Sovyetler Birliği'nin yıkılışı nedeniyle "yeni düzena" ayak uyduramayıp intiharı seçen kişileri anlatmıştı.

2000 yılında, gördüğü baskılar nedeniyle ülkeyi terk eden ve 2011 yılında Belarus'a geri dönen yazarın 1985 yılında 2. Dünya Savaşı üzerine yazdığı ve 2 milyon satan Savaşın Kadınca Olmayan Yüzü isimli romanı, “Nazi İṣgalinde Sovyet Kadınları” baṣlığıyla Serpil Güvenç ve Hilal Ünlü çevirisiyle Evrensel Basım Yayın tarafından Türkçeye kazandırılmıṣtı.

NAZİ İṢGALİNDE SOVYET KADINLARI

Yazar, Sovyetler Birliği'nde Nazilere karṣı yurt savunmasına katılan kadınların tanıklıklarını anlatan Nazi İṣgalinde Sovyet Kadınları kitabında  tek baṣına Komsomol örgütünün 200 bini komsomol üyesi olmak üzere toplam 500  bin kadın asker gönderdiğini anlatıyor.

Evrensel Basım Yayın'ca ikinci baskısı yapılan kitaba yazdığı giriṣte Ales Adamoviç ṣunları söylüyor: “Savaṣın yüzü kadına yabancıydı. Ama bu savaṣta, hiç birṣey kendisini, analarımızın yüzü kadar etkili, keskin ve dehṣetli bir biçimde belleklerimize yerleṣtirmeyi baṣaramadı.”

Aleksiyeviç´in yüzlerce kadınla yaptığı ropörtajlar sonucu ortaya çıkan bu çalıṣması dört yıl sürmüṣ. “İnsanların bellek ve acılarının yanmıṣ ve kavrulmuṣ yollarında dör yıldır yol almaktayım. Sağlık görevlisi, telsizci, mühendis, pilot, atıcı, topçu, uçaksavar topçusu, politik iṣçi, tankçı, süvari, paraṣütçü, denizci, trafikçi, ṣoför, çamaṣırcı ve temizlik birimlerinde nefer, aṣçı, fırıncı, yeraltı savasçısı ve partizan olarak cephede savaṣan yüzlerce kadının anlatımlarını kaydettim.."

“Kadın yaṣam verir, yaṣamı korur. Bu nedenle de “kadın” ve “yaṣam” sözcükleri eṣ anlamlı sözcüklerdir,” diyen yazar için bu tanıklıkları dinlemek ve bu kadınların yurtlarını savunmak uğruna yaṣadıklarını kayda almak kolay olmamıṣ: "Benim kendi “savaṣım” da dört yıl sürdü. Duyduklarımdan alt üst oluyordum. Gerçeği söylemek gerekirse artık dayanamayacağımı hissediyordum. Herṣeyi unutmak istiyordum. Ama artık geri dönüṣü olmayan bir yola girmiṣtim...Uzun zaman kitabımda “hissediyorum”, “altüst oluyorum” ve “endiṣeleniyorum” gibi ifadeleri kullanmaya hakkım olmadığı kuṣkusu yaṣadım. Onların duyguları ve acıları yanında benimkiler neydi ki?"

259 YAZAR ARASINDAN SEÇİLDİ
İsveç Kraliyet Akademisi her yıl olduğu gibi bu yıl içerisinde de dünyanın değişik ülkelerindeki yayınevlerine, edebiyat derneklerine ve üniversitelere ödül için aday olmasını istedikleri yazarları sormuştu. Bu yıl toplamda 259 farklı yazarın adı ödül için tavsiye edildi. Söz konusu yazarlar ilk eleme sonrasında önce 198’e daha sonra ise 5 kişiye kadar düşürüldü. Söz konusu 5 kişinin kim olduğu bilinmiyordu. Nobel Edebiyat Ödülü, önceden tahmin edilmesi en zor ödüllerden biri olarak biliniyor. 

Nobel Ödüllerini kazanan isimler ödüllerini Alfred Nobel’in ölüm yıl dönümü olan 10 Aralık günü teslim alacaklar. 


Savaşın bataklığında açan kızıl güller *

Duygu AYBER

1 Eylül 1939 yılında, Adolf Hitler’in faşist ordularının Polonya’yı işgal etmesiyle başlayıp tüm dünyaya acı ve yıkım getiren İkinci Dünya Savaşı’nda, Kızıl Ordu’nun uçaksavar nişancısı olarak savaşan bir kadının dizeleri bunlar. Er Nonna Aleksandrovna Smirnova’nın…
İnsanlık tarihinin en kanlı savaşına erkek yoldaşlarıyla birlikte eşit koşullarda katılan Sovyet kadınları, yalnızca hayat kurtarıp yaralıları tedavi etmediler. Tankçı, keskin nişancı, uçaksavar topçusu oldular; köprüler uçurdular, iz sürdüler, öldürdüler. Nazi işgaline karşı direnen “kızıl güller”, bir anne, eş, kız kardeş ve bir asker olmanın ötesinde barış mücadelesi veren kadınlardı.

SAVAŞIN YÜZÜ KADINA YABANCI DEĞİL

İnsanlık tarihi boyunca süregelen savaşlarda, her anlamda en çok yıkıma uğrayan kadınlar hakkında yüzlerce kitap yazıldı. Ancak neredeyse hiçbiri, Beyaz Rusyalı Sovyet yazarı Svetlana Aleksiyeviç’in kaleme aldığı “Nazi İşgalinde Sovyet Kadınları” adlı kitap kadar belleklerimize kazınmadı. Çünkü tarihte hiçbir savaşa bu kadar çok sayıda kadın katılmadı (Savaşa, sayıları 1 milyona yaklaşan Sovyet kadını katılmıştır).

“Nazi İşgalinde Sovyet Kadınları” kitabı, Nazi işgaline karşı direnişte ön saflarda mücadele eden kadınların gözüyle savaşı anlatıyor. Yazar S. Aleksiyeviç, dört yıl boyunca yüzden fazla şehir, kasaba ve köyde veri toplayarak oluşturduğu kitabında, anlatımlarına yer verdiği 200’den fazla kadının, daha gelin olmayı düşlerken 1941 yılında savaşa katılışlarını, verdikleri mücadeleleri aktarıyor. Kitabı okurken yalnızca kadınların kahramanlıklarıyla karşılaşmıyor, aynı zamanda üreten, “hayat veren” kadının, katılmak zorunda kaldıkları bu acımasız savaşta ne gibi duygusal güçlükler yaşadıklarını da yakından görebiliyoruz. Onların tanıklıkları aracılığıyla, savaşın gerçek yüzünün kadına hiç de yabancı olmadığını bir kez daha fark ediyoruz.

KADIN VE YAŞAM

Fizyolojik ve psikolojik yapısının farklılığı nedeniyle, savaşın hem fiziksel hem de manevi zorluklarını daha yoğun yaşayan kadınlara, Stalingrad cephesinde çarpışan Telsizci Antonina Fiyodorovna Valegjaninova’nın tanıklığı ile örnek verelim: “Çatışmaların biri hala belleğimde. Çok sayıda ölü vardı… Pullukla tarlaya saçılmış patatesler gibi büyük bir alana yayılmışlardı. Ölmeden önceki pozisyonlarını koruyorlardı. Patatesler gibi… Atlar… Bir insanı ezmekten korkan bu duyarlı hayvanlar bile artık duygularını yitirmişlerdi. Artık ölüler onlar için bir şey ifade etmiyordu.”  
Yazar, bu kadının tanıklığını aktardıktan sonra, onun yaşama yeniden kadın olarak başlamak zorunda olduğunu da ekliyor. Evet, erkekler her ne kadar kötü durumda olsalar da sivil yaşama yeniden uyum sağlayabildiler. Ama kadınların savaş sonrası yaşamı çok daha zorlu geçti. Çünkü savaş onları gençliklerinden ve eşlerinden ayırdı. Bu fikri kabullenmek onlar için nasıl da zordu! “O kadar çok yaralı vardı ki sanki tüm dünya yaralı doluydu…” diyor hemşire olan kıdemli çavuş Anatasiya Sergeyevna Demçenko.

'SAVAŞI ÖLDÜRMEK İÇİN GELDİM'

60 milyon insanın canına, yıkım ve felakete sebep olan faşizmi ve savaş kışkırtıcılığını bir anne olarak, bir kız kardeş olarak ve bir eş olarak teşhir ederken, aslında bugüne de ışık tutar “kızıl güller”.
Kapitalist hırsların ve gericiliğin neden olduğu savaşlara son vermek için “savaşmalı” kadınlar. Tıpkı Sofia Kuntseviç’ in, bu korkunç, zalimce ama kaçınılmaz olan durumu, Berlin’deki meclis duvarına yazarak açıkladığı şu cümledeki gibi: “Berlin’e savaşı öldürmek için geldim.”

* Bu yazı, Genç Hayat'ın 172. sayısından alınmıştır.

ÖNCEKİ HABER

Aydın, yazar ve sanatçılar 'Oyumuz umuda oyumuz HDP'ye' dedi

SONRAKİ HABER

Bismil'de infaz edilen 1 kişinin daha kimliği belirlendi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa