26 Eylül 2015 00:57

AB’nin yaramaz çocuğu uslandı

Paylaş

Yunanistan’daki genel seçimler geçen dönem olduğu gibi Avrupa’da büyük bir ilgiyle takip edilmedi. SYRIZA hükümeti Troyka’ya uygun bir programla seçimlere girdi ve bir önceki genel seçim kadar heyecan ve umut verici olmasa bile yine sandıktan zaferle çıktı.

Halkın alternatif bir siyaset umuduyla desteklediği SYRIZA radikal ve halkçı söylemlerden gittikçe uzaklaşıyor ve AB’nin uyumlu çocuğu olarak ilerliyor. “Kimse tahmin edemezdi sekiz ay önce tasarruf politikalarına son verme sözüyle iktidara gelmiş bir parti, daha fazla tasarruf politikaları uygulama kararı almasına rağmen genel seçimlerde bu boyutta bir zafer elde edecek”. Görünen o ki SYRIZA’nın büyük program değişikliğine rağmen halk eski partilere pek güvenmiyor ve halen SYRIZA’yla yola devam etmeyi tercih ediyor.

Bu hafta Almanya ve Fransa’dan seçtiğimiz yazılar SYRIZA’nın eski siyasi partiler gibi neoliberal ekonomik sistemi uygulamasını ve Troyka’ya uygun davranmasını eleştiriyor. İngiltere’nin The Guardian gazetesi ise Yunanistan halkının Çipras’a gönülden inandığını ve SYRIZA’nın artık radikal siyasetten uzaklaşmasını olumlu ve ülkenin iç sorunlarını çözmesi için iyi bir fırsat olarak değerlendiriyor.


YUNANİSTAN SEÇİMİNDEN ÇIKARILACAK DERSLER

Andreas WEHR
Junge Welt

Pazar gününden bu yana, Yunanistan politikası yine Avrupa’daki normal modele göre işliyor: Biri muhafazakar, diğeri sosyal demokrat olan iki ana parti var. İkisi de kapitalist ekonomik sistemin alternatifi olmadığı inancıyla hareket ediyorlar. Aralarındaki fark; biri serbest rekabetin olabildiğince egemen olmasını savunurken diğerinin az da olsa toplumsal adaletin uygulamaya sokulmasından yana olması.  İkisi de NATO’nun askeri egemenliğinde, AB ve ABD tarafından belirlenen hiyerarşide alt basamaklarda olmalarını normal olarak kabul ediyor. Muhafazakar ve sosyal demokratlar bu nedenle prensip olarak dönemin ihtiyaçlarına göre yer değiştirebiliyorlar. Birinin işlevinin bitmesi halinde diğeri yedekte bekliyor. Eğer bu iki parti rollerini beklenen ölçüde oynayacak güce sahip değilse küçük partilerle destekleniyorlar. Aynı Almanya’da CDU/CSU’nun FDP’ye, SPD’nin de Yeşiller ve şimdilerde ara sıra Sol Parti’ye dayanarak yönetme yeteneğini koruması gibi...
Bu iki kutuplu/partili mekanizma hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde devreye sokulmuş durumda. 1990’dan sonra Doğu Avrupa’ya da ihraç edildi. Önemli olan burjuvazinin egemenliğinin devam etmesiydi.  Ancak, sosyal demokrat partilerin işçi partilerinden halk partileri olmak iddiasıyla ‘tüm dünya partilerine dönüşmesi, bölünmeler, geri adım atmalarla dolu ve sadece komünizm karşıtlığı atmosferinde vuku bulabilecek uzun bir süreçti. SPD’de bile bu süreç onlarca yıl sürdü.  Şimdi ise süreç hızlı işliyor: SYRIZA’nın sol sosyalist bir partiden işini istendiği gibi yapamadığı için devre dışı bırakılan PASOK’un yerini alma süreci ise ışık hızıyla gerçekleşti.  Dönüşüm sadece altı ay içinde sağlandı.
Bu şemaya uymayan sol çıkış denemeleri tabii ki oldu. Bunların en önemlisi 1981 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Hollande François’in komünistlerle birlikte ‘Komün Programı’ kampanyası sürdürmesiydi. SYRIZA’nın ocak ayındaki çıkışı da bunlardan biriydi. İkisi de burjuva egemenliğinin garantisi olan AB’nin bağımsız antikapitalist politikaları ezme gücünü küçümsedikleri için başarısız oldular. Böylesi çıkışlar ancak AB ile bağlar koparıldıktan sonra anlam kazanabilir. Neoliberal politikalara karşıt olarak yola çıkan SYRIZA’nın başarısızlığından İspanya’da Podemos ve İngiltere’de İşçi Partisi ders çıkarmalıdır. Yoksa Pablo Iglesias Turrión ve Jeremy Corbyn’in kaderi de Aleksis Çipras’a benzeyecektir: Aslan olarak yola çıkıp paspas olarak sonlanmak...
(Çeviren: Semra Çelik)


‘THE GUARDİAN’ GAZETESİNİN FİKRİ: BU SADECE BİTİŞİN BAŞLANGICI

The Guardian
Başyazı

Yunanistan’ın genç ve karizmatik Başbakanı, Aleksis Çipras için asıl şimdi zorluklar başlıyor. Yunanistan’ın altı yıl içersinde yapılan beşinci seçimlerinde Aleksis Çipras’ın galibiyeti sadece Yunanistan’da değil, tüm Avrupa için olumlu sonuçlar taşıyor. SYRIZA partisinin rahatça yedi puan farkla sağcı Yeni Demokrasi partisine galip gelmesi sürpriz oldu, üstelik halk oylamalarına göre iki partide kafa kafaya giderken. Kimse tahmin edemezdi sekiz ay önce tasarruf politikalarına son verme sözüyle iktidara gelmiş bir partiyi, daha fazla tasarruf politikalarının geleceğini bile bile seçmenlerin tekrar iktidara getireceğini. Üstelik bu seçimlerin iki ay öncesinde yapılan referandumda aynı seçmenler AB’nin kurtarma paketini yüzde 61 oylamayla reddetmişti.
Fakat Yunan halkına kendi saygınlıklarının onarıldığını bir şekilde hissettirebilmesi Çipras’ın başarısını anlatan bir ip ucu. Bazıları aynı zamanda AB’nin vereceği acı ekonomik ilacın etkisini Çipras’ın bir nebze olsa azaltacağını umuyordur, tabii bu yönde düşüncelerin önüne geçmek isteyecektir AB’deki alacaklılar. Ne kadar da kemer sıkma politikalarını kabul etmiş olsa da seçmenler, belli ki bu kesintileri tasarruf politikalarına karşı savaşmış bir siyasetçinin uygulamasını tercih ediyorlar, Çipras’ın cesaretinden yoksun olan geleneksel partileri tercih etmiyorlar.
Görünen şu ki belirli bir amaca ulaşmak için riski göze almak, kişisel karizma ve düzgün görünüşü Çipras’ın işine yaradı - tabii bu özelliklerin hiç biri siyasette olumsuz değil. Onu eleştiren neokomünistler (Popüler Birlik Partisi), Çipras’ı alacaklıların verdiği anlaşmayı kabul ettiği için ihanetle suçlayıp SYRIZA’dan ayrılmıştı ve şimdi ise kendisi seçimlerde büyük bir darbe yedi çünkü parlamentoda yer alabilmek için gereken yüzde 3’lük barajı bile geçemedi. Yunanistan’ı avro bölgesinden koparmak isteyen bir kesiti tercih etmek yerine, seçmenler başbakana bir şans daha vermeyi tercih etti. Bundan daha fazla kaos ve belirsizlik getireceğini düşündükleri için Yunanlar AB’den ayrılma fikrini sevmediler.
Bunların hepsi Yunan demokrasisi için olumlu haber çünkü politik denge artık sağlanabilir. Tek bir sorun var, aşırı sağcı ve demokrasiye bağlılığı sorgulanan, Bağımsız Yunanistan Partisi ile Çipras’ın kuracağı ittifak.
Üç kere oy kullandı seçmenler bu sene ve artık Yunan halkı Brüksel ile kavgaya giren değil, iç işlerindeki problemleri çözmeyi hedefleyen bir hükümeti hak ediyor. 86 milyar avro AB yardım paketi biraz nefes almalarına izin verecektir ve yıllardır Yunanistan’da sorun olan lobi ve müşteri ilişkileri ile işleyen yolsuzluğu çözmek için de bir fırsat. Tabii borç hafifletilseydi ülkenin problemleri biraz daha dinerdi ama yinede en azından, bu yardım paketinden sonra, daha önceki gibi şiddetli ve yoğun bir şekilde para ülke dışına akmıyor.
Bu aynı zamanda Avrupa için olumlu bir haber çünkü Yunanlılar kendilerine özgü bir şekilde Avrupa projesi ile ilişkilerini yenilediler. Avrupa Birliği’nin mevcut yaşadığı gerginliklere bakılırsa, Yunanistan ile yenilenmiş ilişki iyi bir gelişme olmalı. Avrupa’daki sol görüşlü partiler de bu sonuçtan ve bu tür duruşların galip gelebileceğini görünce, güç kazanacaklardır (Tabii bu ancak sosyal değerler ve gerçekçi bir alternatif sunmakla olabilir, ideolojik dogmatizm ile değil).
Tasarruf politikalarında geriye çark etse de, Çipras ülkesinin cesur koruyucusu imajını akıllara kazıdı. Şimdi ise çoktan zamanı gelmiş reformlarla zor bir sınavdan geçecek Çipras. Seçilmişliğin verdiği güçlü yetkiyle ülkesini modernleştirmek için elinde araçları hazır. Bu durum eski bir sol Yunan başbakanını daha hatırlatıyor: 1980’lerde Andreas Papandreu’da Markist, AB karşıtı tavrını yumuşatarak sosyal demokrat tutumları kabul etmiş ve ülkeyi Avrupa projesine bağlamıştı. Hiç şüphe yok ki, son aylarda yaşanan gerginliklere rağmen Avrupa liderlerinin çekinerek Çipras’ı desteklemelerinin nedeni de, Çipras’ın Yunanistan’ı AB’de daha güvenilir bir partner haline getirebileceği umududur. Fakat tabii ki zor bir yol var gelecekte.
(Çeviren: Çınar Altun)


ÇİPRAS SOL DEĞİŞTİRDİ

Denis SİEFFERT
Politis - Başyazı

İlk seçildiğinde hemen Melenchon tarafından kutlanmıştı. Pazar günü ise Aleksis Çipras’ı hemen arayan sevincinden kalbi dolan François Hollande oldu. Ardından Avrupa’nın birçok sosyal demokrat ve sağcı liderleri de teker teker SYRIZA’nın liderini arayarak kutladılar. Sanki ailenin yaramaz çocuğunun artık akıllılar grubuna dair olmasını kutlar gibi hepsi topluca tebrik etti. Onlar ki kemer sıkma politikalarının kader olduğunu var sayan ve dünya düzenini ebedi sayanlar. Sanki bu aileye yeni birisinin katılmasını kutlar gibi bir hava yaratıldı.
Aslında olan şu ki, Çipras sol değiştirdi. Bu solu ya kalbinde, ya da en azından taktiksel tercihlerden dolayı değiştirdi. Çok kısa bir süre içinde Saint-Just’den* Talleyrand’a**  dönüştü. Şok öyle bir düzeyde oldu ki, Yunanlılar bile tereddüt yaşadılar. Acaba hangi Çipras için oy kullandılar? Yılın başında Avrupa makinesi ve IMF’ye karşı direnen o cesaretli mücadeleciye mi, yoksa onca teşhirden sonra kemer politikalarını hayata geçirmeye hazırlanmaya dönüşen kişiye mi?
Pazar günü oy kullanan seçmenler onun yönetiminde sağcı politikaların daha yumuşak olacağına inanmak istediler. Onlar SYRIZA liderinin dayatılan memorandumun sivri köşelerinin törpüleyebileceğine, alıcıların halk için ağır ve acı dayatmalarına zordan imza atmak zorunda kaldığı ve ülkeyi onlardan kurtarabileceğine inanıyorlar. Bu durumu iki şekilde okuyabiliriz. Çipras en kötü politikaları hayata geçirse bile, bunun kötünün en iyisi olduğunu var saymak. “Kötünün en iyisi edebiyatı” iktidarda bulunan tüm solcuların bitmez tükenmez argümanı. Ama daha da kötüsü Çipras’ın tüm Avrupa halklarına olumsuz bir mesaj vermesidir. Liberal politikalara karşı alternatif olduğunu kanıtlamaya çalışan kişi artık tam tersini yapacak. En azından bunun kadar kötü olan başka bir şey ise, tüm siyasi kişilerin aynı kumaştan yapıldığı, söylediklerinin tersini hayata geçirmeye hazır oldukları ve iktidarda kalmak için her şeyi yapabilecekleri fikrinin güçlenmesidir. Olayları bu şekilde okuma herhalde ocak ayında oy kullanıp da bu sefer sandık başına gitmeyen birçok seçmenin okumasıdır. Çipras yüzde 35 aldı, ama unutmamak gerekir ki 320 bin seçmenin oyunu da kaybetti. 2 milyona yakın oy içinde bu sayı hiç de küçümsenemez bir oran. Üstelik bu sayıyı yüzde 45 oy kullanmama oranıyla birlikte okumak lazım.

Ama belirtmek gerekir ki hayal kırıklığı, SYRIZA’nın sol kanadından ayrılarak kurulan Halk birliğine yaramadı. Kuşkusuz Çipras hâlâ ünlülüğünü muhafıza edebildi. Ama bunu nasıl kullanabilecek? Önümüzdeki aylarda onun esas sorunu borç sorunu olacak. Avrupalı vasileri bu borç yükünün bir kısmını azaltabilirler mi? Kesin olan bir şey varsa, o da artık Çipras’ın hiçbir baskı unsurunun kalmadığıdır. Ve tekrar karşısında ona temmuzda diz çöktürenleri bulacak.
Yunanistan’da temmuzdaki referandumdan bu yana -ne kadar uzak gibi görünüyor ama!- yaşananlar sol için bir dizi ders çıkarmayı gerektiriyor. İki ayrı “solu” olduğu genelde bilen bir şey ama ikisinin de aynı kişi tarafından ve bu kadar kısa süre içinde temsil edildiği tarihte çok nadir görülmüştür.
Sorun elbette iktidar sorunudur. Her ne pahasına olursa olsun orada kalmak mı lazım? İsteyerek ya da istek dışı sağın politikası uygulanacaksa orada kalmanın ne anlamı var ki?

* Robespierre taraftarı radikal değişim isteyen devrimci.
** Fransız devrimi esnasında kralcılıktan devrimciliğe, buradan Napolyonculuğa, daha sonra ise tekrar kralcılığa geçen bir politikacı -eski düzenden yeni düzene uyum sağlayan kişi- anlamında kullanılıyor.

(Çeviren : Deniz Uztopal)

ÖNCEKİ HABER

Bir babanın boynunu en çok çocuğuna istediği bir şeyi alamamak büker

SONRAKİ HABER

Sahada meydana gelen hortum maçı 5 dakika durdurdu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...