21 Eylül 2015 00:55

İkitelli tekstil işçileri: Savaş ölüm ve yokluk getiriyor

Paylaş

Hilal YAĞIZ / Sinan CEVİZ
İstanbul

Haber bültenleri “imha edildi”, “ölü ele geçirildiler”, “şehit oldular” başlıkları altında ölüm haberlerini veriyor gün ve gün. Spikerlerin donuk yüzleriyle verdikleri haberler annelerin yüreklerini dağlıyor. Her gün her saat ocaklar sönüyor. Annelerin çığlıkları bir birine karışıyor. Savaşın faturasını hem kardeşlerini evlatlarını toprağa vererek ödüyor insanlarımız hem de her gün daha çok yoksullaşarak ödüyor bedelini.  Savaşın soğuk yüzü, her sohbette yoksulların, işçilerin gündemini oluşturuyor. Bazen gerginliğe neden oluyor bu sohbetler, bazen ne yapabiliriz sorusuna yanıt arayarak sürüyor.

İkitelli de bir tekstil atölyesinde çalışan işçilerin de ülkenin bütün yoksulları emekçileri gibi gündemi savaş. Biz de küçük bir tekstil atölyesindeki işçi arkadaşlarımızın bir öğlen sohbetine katılma şansını yakaladık.

‘BİR HİÇ UĞRUNA ÇOCUKLARIMIZ GİDİYOR’

İlk sözü tekstil işçisi Ayten Durmuş alıyor. Durmuş’un 19 yaşında askerlik çağına gelmiş bir oğlu var.  Her anne gibi oda çocuğunun bir hiç uğruna ölüme gitmesini istemiyor. “Askere yollamayı hiç düşünmüyorum çok korkuyorum. İstiyorum ki parasını yatırıp, askere yollamayayım. O kadar üzülüyorum ki o asker çocuklara” diyor. Peki “O kadar paran var mı?” diye soruyoruz. “Babası da yardım ederse, ben de eklersem yatırırız?” diyor. Bir şekilde bulup buluşturup göndermemek kesin kararı: “Ben onu o yaşa getirene kadar ne çilelerle büyüttüm. Bir hiç uğruna bir çocuğumu hayatta veremem. Gidip şehit oluyorlar. Sonra ‘Vatan sağ olsun’ diyenler oluyor nereye vatan sağ olsun? Yani bir hiç uğruna gidiyor çocuklar. Ben onu bir hiç olarak görüyorum. Olan bizim gibi analara oluyor. Sonra 3 kuruş para bağlıyorlar. Neymiş? Şehit parası. Benim iki oğlum var, ben hiç düşünmüyorum.”  

Durmuş, her ne kadar bedelli öderim göndermem dese de bu bedeli nasıl ödeyeceğini karar kara düşünüyor. Çünkü ev geçindirmek öyle kolay değil, savaş ortamıyla birlikte giderek yoksulluk derinleşiyor, daha dün kiloyla alınan meyve sebzeler şimdilerde böyle alınamaz olmuş.  Artık bir kilo yerine yarım kilo ile idare edilmek durumunda kalıyorlar.

Aysel Çelik de bir yandan atölyede yemekleri yapıyor, işlere yardım ediyor. Bir yandan da evde hasta kızına bakıyor. O da gelen asker haberleri ile başlıyor konuşmasına. Gelen asker cenazeleri için, “ Şimdi çocuklar para için, çoka çok katmak için ölüyorlar. Kimse şehit vermek istemez. Artık mal mülk yüzünden ölüyor bu çocuklar” diyor.  

KÜRT İŞÇİ: BİZ DE HER ŞEYİN DÜZELMESİNİ İSTİYORUZ

Bahar Kanbul, Kürt bir işçi. Urfalı. “Bir Kürt olarak, herkes Kürtleri kötülüyor, görüyorum. Ama herkes bir anne babanın çocuğu, evladı. Kimse ister ki bunların yaşanmasını. Biz de bir an önce her şeyin düzelmesini istiyoruz” diyor. Kendisinin de bir erkek kardeşi var. Kardeşinin askere gitmek istemediğini anlatıyor. Kendileri de gitmesini istemiyor tabii. Kanbul, genelde insanların bu dönemde askere gitmek istemediklerini söylüyor.

Kadın işçilerin dileği de aynı. Savaş bir an önce durdurulsun istiyorlar. Kimi oğlunu kimi kardeşini kaybetmek istemiyor bu savaşta. Peki nasıl durdurulur bu savaş dediğimiz de. Verdikleri ortak yanıt “Halk durdurur” oluyor. “Halk nasıl durdurur?” dediğimiz de şuhu söylüyorlar: “Birlik beraberlik olunsa durdurulur.” Yaklaşan seçimlere de dikkat çekerek iktidar partisinin istediği oyu alamaması durumunda çatışmaların son bulacağını düşünüyorlar.

‘3 AY ÖNCE HERŞEY İYİYDİ, NE OLDU?’

Hayatı boyunca tekstil atölyelerinde çalışmış Belik Gül ile devam ediyoruz oda geçim sıkıntısını iliklerine kadar yaşayan işçilerden biri bugün tek dileği ise akan kanın bir an evvel durdurulması. Gül de herkes gibi çatışmaların AKP’nin tek başına iktidar olamadığı seçim sonuçları nedeniyle başlatıldığını düşünüyor: “3 ay önce her şey çok güzel di yine neden savaş çanları çalmaya başladı. Oy için insanları öldürüyorlar savaş çıkarıyorlar. Gariban insanların çocukları asker de gerilla da olsa ölüyor. Bir anne iki çocuğunu da kaybediyor gördük biri asker biri gerilla. Cizre de olan olayları insanlara iyi yansıtmıyorlar. Orada nasıl bunu yapardın orda ki insanlara yapılanlar çok acımasız bir durum.”

‘ERDOĞAN’IN AÇTIĞI KUCAĞIN ALTINDA ÇUKUR VARMIŞ’

Sohbet ettiğimiz tekstil atölyesinde her kesimden işçiler bir arada çalışıyor. Herkesin bir birine değerlerine ve inançlarına saygı duyduğu bir ortam var. Bir çok işyerinde son günlerdeki çatışmalı ortamın yarattığı gerginlikten kaynaklı işçiler arasında kavgaya varan tartışmalar yaşanırken bu atölyede çalışan işçilerin arasında hiç gerginlik olmamış. Bir birlerinin acılarını anladıkları ve kendi acılarının da aslında farklı olmadığını kavradıklarından olsa gerek.

Atölyede Türk, Kürt işçilerin yanı sıra mülteci işçiler de var. Mülteci işçilerden biri de Suriye’li Mezin. Mezin, Türkiye’de son aylarda yaşanan ölümler için, “Bu savaş iktidar savaşı” diyor ve şöyle devam ediyor: “Seçimlerden önce hiçbir şey yoktu. Ne oldu seçimlerden sonra? Seçimden sonra HDP Meclise girdiği için o işine gelmiyor. Adam onu artık barajın dışına çıkartmak istiyor” diyor. Mezin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Gelen Suriyelilere kucak açtık” sözlerine ise şu yanıtı veriyor: “Biz ateşten kaçtık daha beterine düştük. Bize kucak açtı ama kucağının altında çukur var. Sonuçta ‘gelin’ diyor. ‘Ben bakarım’ diyor ama geldiğinde çukura düşüyorsun.“

Suriye'deki savaşta da Türkiye’nin rolü olduğunu ekleyen Mezin, “Türkiye oradaki savaşta parmağı da var, etkisi de var, her bir şeyi var. Bir yandan muhaliflere silah veriyor, Esad’la savaşın diye; sonra da IŞİD’e silah veriyor, muhaliflerle savaşın, Kürtleri bitirin diye. Oyun çok. Oyununu oynuyor. Ama bunu birilerinin görmesi, anlaması lazım. Sonuçta geçen televizyona çıkmış, şehit haberlerinden sonra, 400 vekil istiyor. Erdoğan bu ülkeyi kaosa sürüklüyor. Esad bile bu kadar ileriye gidemedi” diye konuştu.

Tüm işçilere, “bu ortam nasıl düzelir, ne yapmamız lazım?” diye sorduğumuzda, “birlik beraberlik” cevabını alıyoruz. Mezin ise, “çare birlik beraberlik ama bunu bozdular. Herkesin kafasına bir şey soktular. Bu savaşı siyaset durdurur, birlik durdurur. 2,5 yıldır nasıl durduysa yine durur ama bu birliği sağlamak lazım” diyor.

‘BİR KİLO ALACAĞIMA YARIM KİLO ALIYORUM’

Savaşın yarattığı ekonomik yıkım da ölümler gibi işçilerin gündemin de, her gün daha çok yoksullaşılan bir ortam da tekstil işçileri yaşadıklarını ve geçinmek için aldıkları tedbirleri paylaşıyorlar.

Tabii bir taraftan da pazar var, evde yemek derdi var. “Yine pazarda da heryerde de fiyatlar arttı. Nasıl geçiniyorsunuz?” diye soruyoruz. Durmuş, “çok etkilemedi” diyor. Ama aslında etkilemiş, çünkü sonrasında “Yani az tüketmeye başladık” diye ekliyor. Henüz hiç alamama noktasına gelmemiş ama “şimdi 4,5 5 milyon oldu bir fasülyenin kilosu. Bir kilo alacağıma yarım kilo alıyorum. iki kilo alacağıma bibr kilo alıyorum mesela. Yine de yiyoruz” diyor.

Durmuş, “Dolar oldu 3 lira. Kirada olsam hiç geçinemem. Kiralar 700 lirayı geçti. Kimsenin güc kalmadı. Bir düğün olsa bir altın alıp takamıyor insanlar. Geçinemiyor ki, düğüne gitsin” diyor.  

Daha da kötüye doğru yaşanan gidişat için yorumu ise şöyle: “Tayyip bir inse, istifa etse bu iş çözülür.”

BİR DE HASTALANDIN MI, İYİLEŞMEYE DE PARA LAZIM

Aysel Çelik’in derdi daha da büyük. Kızına ilik nakli gerekmiş. Türkiye’de yapamamışlar ve Amerika’ya gitmek zorunda kalmışlar. İnsanların bir de hastalık dertleri olduğunda çektiklerinin nasıl ikiye katlandığını, para olmayınca hastanelerin kimseye bakmadığını ise şöyle anlatıyor Çelik “Benim bir kızım var. Ben bu sene götürdüm Amerika’da ilik nakli yaptırdım ki benim devletimin beş kuruş parası geçmedi bana. Dediği gibi ne zahmetle büyüyor bir evlat. Her yerde ikinci vatandaş muamelesi görüyorsun. Bir yerde bir hatırın varsa işini hallediyorsun. Hastanelerde çocukları kanser olmuş aileler var. 6 ay sonraya gün veriyor. Zaten o annenin babanın psikolojisi bozuk, bir de çocuğun tedavisi bile başlamıyor. Ondan sonra hastanede kavga gürültü... O çocuğun iyileşeceği varsa da iyileşemiyor. Sağlık iyi iyi diyorlar ama hiç de iyi değil. İyiydi de ben niye Amerikalara gittim ilik nakli için? Çünkü burada cesaret edemediler. Burada ise bütün parayı eczaneye yatırıyorum. Sonra da diyorlar ki sağlıkta çığır açıldı. Hiç de açılmadı. Muayeneye de bir ton para ödüyoruz, ilaca da artık” diyor.

Bekir Gül: Geçim her geçen gün zorlaşıyor, birileri zenginleşirken biz yoksullaşıyoruz. Tabi kaos ortamı oluyor savaşla birlikte insanlar bir birlerine düşmanlaşıyorlar bir taraftanda dolay aldı başını gidiyor. Hepimiz borç içerisin deyiz geçinmek öyle kolay değil. Dolar bu kadar artmamışken de biz geçinmekte sorlanıyorduk şimdi ise her şey pahalılaştı sebze meyve, etin zaten yanında geçilemiyor. Elektirik su her şey pahalılaştı. İstikrar diyorlar hep kendi ceplerine giriyor olan bize işçiere oluyor. Onun için bu savaş durmalı.   

Mezin: Burada Esad’dan daha beter politika sürdürülüyor. Savaşın sonuçlarını ben de açı şekilde zor şekilde yaşıyorum. Bize yıkımdan başka bişey getirmedi savaş. Oradan göç ettik buralara geldik burada Suriye gibi oldu. Burda da ateşin içine düştük. Düzenimiz bozuldu burada bir düzen kurmaya çalıştık bu çatışmaların başlaması ile burada da bir düzen kuramıyoruz. Ekonomik zorluklar yaşıyoruz. 

ÖNCEKİ HABER

Ateş düştüğü yeri yakmıyor, ben de yanıyorum

SONRAKİ HABER

Katalonya'da seçim haftası: Bağımsızlık tartışmaları alevleniyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...