13 Eylül 2015 00:58

CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı: Barış için isyan etmeyi hak bilmeliyiz

Paylaş

Emine UYAR

Bir yanda ateş altında kentler, diğer yanda o ateşin herkesi yakacağını gösterir biçimde parti binalarını, gazete binalarını, işyerlerini, evleri yakan, yeni bir Madımak’ı yaşıyoruz hissini uyandıran bir saldırganlık… Cizre’de ateş altında ölen bebekler, kadınlar, genç, yaşlı siviller, batıda ateş altına sokulan mevsimlik işçiler, inşaat işçileri, Kürtler, HDPliler… 

Babası Metin Altıok’u Madımak katliamında yitiren Zeynep Altıok Akatlı ile bu röportajı yaptığımızda henüz bu saldırılar yaşanmamıştı. Ancak o, bu saldırıları öngörür biçimde bir çağrı yapmıştı kadınların barış için ortak mücadelesinin nasıl mümkün olabileceğine dair fikirlerini dile getirirken: barış için isyan etmeyi hak bilmeliyiz, provokasyonlara gelmemeliyiz, barış ortamını mümkün olduğu kadar çok satıhta birlikte yan yana durarak sağlamalıyız. 

Barış İçin Kadın Girişimi’nin çalışmalarını destekleyen, kadınların tarihsel birikimlerini toplayan Kadın Eserleri Kütüphanesi Bilgi Merkezi Vakfı’nın yönetim kurulunda yer alan, Toplumsal Bellek Platformu’nun kuruluşundan itibaren içinde yer alan, son seçimlerde İzmir’den CHP milletvekili olan Zeynep Altıok Akatlı ile, kadınların barış dileğinin nasıl gerçekleşeceğini konuştuk.  

Çatışmasızlık sürecinin ardından başlayan savaş ortamına nasıl gelindi sizce?
Ne yazık ki çok karanlık süreçlerden geçiyoruz. Savaşın zaten kabul edilebilir bir yanı yok ama en azından çatışmasızlığın sağlandığı bir sürecin sonunda bir anda bir düğmeye basılmış gibi bu kadar fitili ateşlenmiş, çağrılmış, zorla getirilmiş ve yaratılmış bir savaş ortamında olmanın acısını yoğun bir şekilde yaşıyoruz. Tayyip Erdoğan bir programda “400 vekil olsaydı bunu yaşamayacaktık” gibi bir cümle sarf etti. Kan dondurucu bir cümle gerçekten. 

Öte yandan çatışmasızlık sırasında onlarca kalekol inşa eden aklın zaten bir barış getireceğine inanmak mümkün değildi. İki yıl önce Roboski’ye gittiğim vakit sükûnetli bir ortam varken dahi bölgede yoğun “baraj” ve kalekol inşaatlarını birebir yerinde gözlemlemiş ve dehşete kapılmıştım. Bugün bölgede bu çatışma ortamında o kalekolların görevi artık aşikar ve onların neden 2 yıl önce çatışmasızlık anında yapıldığının da sorgulanması gerekiyor. 

Bu çatışma sürecinin en çok kadınları etkilediğini çokça söylüyoruz. Siz, savaşa karşı ortak bir mücadele için kadınların nasıl bir yol alması gerektiğini düşünüyorsunuz?  
Savaş ortamında ayrım yapılabilecek tek kimlik çocuk bence. Onun dışında kadın-erkek, genç-yaşlı doğrusu pek fark etmemeli, insanlık bunu gerektiriyor. Ama kadınların sözü farkındalık için kıymetli. Savaşa karşı ortak duruş sergilemek önemli. 

Bizim gibi ataerkil yapıdaki ülkelerde kadınla erkek eşitliğinin yasalarca korunduğu ama gerçek yaşamda korunmadığı ortamlarda -yasalarda da ne kadar korunduğu tartışılır- kadının bu kadar hedef olduğu, meta olarak görüldüğü bir ortamda, çatışma durumunda kadına yönelik şiddetin de daha farklı bir boyutta yaşandığı gerçekliğini yok sayamayız. 

Hem savaş ortamında kadınların hedefe konulduğunu biliyor olmamız dolayısıyla, hem de aile bütünlüğü açısından giderek daha fazla altının çizildiği annelik rollerine karşı kadın kimliğiyle bir şeyler yapmak önemli.  Ama kadın sağduyusunun, annelik içgüdüsünün, kadın doğasındaki anaçlığın, anaç ruhun desteğini bu süreçte alabilmek önemli. 

Siz farklı kesimlerden kadınların yan yana gelerek oluşturduğu Barış İçin Kadın Girişimi’nin de çalışmalarını destekliyorsunuz, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’nda yer alıyorsunuz. Son dönemdeki çatışmalı süreç kadınlar arasında önyargıların beslenmesine neden oldu mu, nasıl gözlemliyorsunuz?  
Barış İçin Kadın Girişiminin çabalarını çok anlamlı buluyorum. Ülkenin dört bir tarafında gerçekleştirilen ses çıkarma eyleminin ses getirdiği de bir gerçek. Bunun devamlı kılınması gerekli. Ama iki önemli şey var. Sivas anneleri ile Roboski annelerinin bir araya geldiği iki yıl önceki “Sivas’ı anma günü”nün aslında barış çağrısı için ne kadar kıymetli bir başlangıç olduğunu, mağdurların mücadelesini tek başına vermeye zorlandığı bu iklimde ilk kez farklı kanatların yan yanalığı açısından çok kıymetli görmüştüm. Bugün de benzeri bir şey yaşıyoruz aslında. Sonuçta öldürülen dağdaki çocuğumuzun annesinin ve asker evladımızın annesinin yan yanalığı da benzer bir şey. İkincisi neredeyse bütün şehit cenazelerinde öfkenin odak noktasının aslında çatışmanın taraflarına değil de tam tersine bu çatışmayı gündeme getiren iradeye yöneltilmiş olması da yine o birliktelik -iki taraftaki annelerin birlikteliği- kadar önemli. Öfke var, isyan var ama kendi yaşadığım deneyimden de bakacak olursak hiçbir zaman intikam duygusu ile yola çıkmamış olması da hayret verici aslında. Bu ülkede Alevi insanlarımızın gösterdiği sağduyu hakikaten başka bir takdir almalı. Katiliniz cezasız, sayısız hedef oluyorsunuz, bugün yine evler işaretleniyor. Az önce dile getirdiğim öfkesini dışa vuran asker için “o zaten Alevi” deniliyor. Ya da Cemevinde cenaze başka muamele görüyor, cemevi başka muamele görüyor. Bu ülkenin insanları, Alevileri, Kürtleri, solcuları, mağdur edilmişleri çok sabırlı aslında. Hiç söylendiği gibi saldırgan değiller. Sadece isyan noktasında bir yerlerde duruyoruz ve bu isyanı da, tepkimizi dile getirmeyi de elbette ki hak bilmeliyiz ve elimizden alınmak istenen, tepki koyma, protesto hakkının üzerinden de provokasyonlara kapılmadan, barış ve birliktelik sağlamak için o sesi güçlendirmeliyiz. 

MADIMAK’I MEŞRU GÖREN ZİHNİYET İŞ BAŞINDA

Provokasyonlar dediniz… Bu süreç Maraş’ı, Çorum’u, Madımak’ı hatırlatan bir yan da taşır mı? Geçmişte yaşadığımız bu karanlık bugün nasıl tezahür eder?  
30 yıldır faili bulunamayan cinayetler, Sivas’ta katledilenler ve bu savaşı sürdürenler… Hepsinde aslında adres aynı. Hepsi aynı elin marifeti. İki  gün önce Uğur Mumcu Cinayeti’nin sanığı bir yandaş gazetenin köşe yazarı olarak kendine yer buldu. Türkiye’deki en sembol cinayetlerden birinin sanığı böyle bir paye alabiliyor. Sivas sanıkları milletvekili oldu. Sanıklara gönüllü avukatlık yapan Şevket Kazan Adalet Bakanı oldu. Sanık avukatları AKP iktidarının kilit rollerine getirildi. Vali, Baro Başkanı oldular. Dolayısıyla çok sistemli bir durum var. Aileler biraraya gelip davalarını konuştuklarında hep aynı isimler çıktı karşılarına ve nedense hepsinin dava dosyaları kayboldu. Kindar ve dindar nesil bugün işbaşında. Bugün Gezi’deki çocuklarımızı hedef alan, kuş gibi avlayan, Cizre’de Baran Çağıl’ları, Suruç’taki gençleri hedef alan zihniyet aynı. Rakel Dink bir bebekten bir katil nasıl yarattınız diye sormuştu. O sorunun cevabı bende idi. Madımak’ı kuşatan binlerce kişinin, kalabalığın içerisinde 6-7 yaşındaki oğlunu omzuna oturtmuş daha iyi görsün diye ona görüntü alanı açmış, bir vahşeti oğluna izlettiren adamı da ben bizzat görmüştüm. İşte o kindar ve dindar nesil, bir bebekten katil yaratma sistematiği budur. İnsanlar hedef gösteriliyor, aktroller bunun neferleridir, Hürriyet gazetesi kuşatıldığında Madımak’taki gibi yakacağız diye twitler attılar. Zihniyet budur, Madımak’ı meşru gören bir zihniyet işbaşındadır. Onlar Recep Tayyip Erdoğan iktidarının askerleri. Onlar canlı yayında aşikar gösterilen görüntülerin dahi bizim montajımız bizim yalanımız olduğunu iddia edebilen ama kendileri Kabataş yalanını uydurup bunu üstelik akıllı işbirlikçi aydınlarla servis eden ve sonuna kadar da savundurtan bir akıl gerçekten çok korkunç.               

BARIŞ İÇİN ÇALIŞAN HERKESLE YAN YANA DURACAĞIZ

Kalıcı barış nasıl sağlanır?
Ülkemizde zaten hep belli kesimler ötekileştirildi. Nefret söyleminin bizzat Cumhurbaşkanı tarafından dillendirildiği, iktidar partisi tarafından giderek keskinleştirilen bir sürecin olduğu yerde barış süreci de inandırıcı ve gerçekçi değildi. Bugüne kadar bu ülkenin çok sayıda aydını öldürülmüş ve failleri meçhulse, 17 binin üzerinde kayıtlı kayıp bulunamıyorsa, buna tepki koyan, talep getiren insanlar itilip kakılıyorsa, muhalif olanlar ağır bir şiddete maruz bırakılıyorsa, net olarak polis, esnaf, muhtar, görevlendiriliyorsa, bunun şiddet içerdiği net bir şekilde belirtiliyorsa bugün hiç barıştan söz etmek mümkün değil. Tarihimizle yüzleşerek iç barışı kalıcı kılabiliriz. Sıfır sorun politikası ile komşularla yola çıkan bir iktidarın bizi bugün getirdiği sıfır komşu noktasında dış barışı da ne denli yok ettiğimizi görüyoruz. O dış barışı yok edişimiz iç barışımızı da engelliyor. Biz bu anlayışla her yerde hemen şimdi barış diyoruz.  Bu nedenle elbette barışın tesis edilebilmesi için çaba gösteren her türlü bireysel ve örgütlü kurumsal yapının yanında oluruz, olacağız.

İzmir’de CHP’li vekil arkadaşlarınızdan biri, pek çok demokratik kitle örgütünün, sendikaların, akademisyenlerin, aydınların yer aldığı Barış Bloku içinde yer almayacağını açıkladı. Sizin fikriniz nedir? 
Barış Bloku ile ilgili İzmir’de yaratılan tartışmalar beyanı olan kişinin şahsını bağlar. Beni bağlayan bir açıklama değil. Bizler Barış Bloku’ndan çıkmadık. Ben hem Barış Bloku’nda hem Barış İçin Kadın Girişimi’nde hem tek tek örgütlerin, kadın hareketlerinin, bireylerin barış çağrılarının elimden geldiğince her yerde destekçisi olmaya devam edeceğim. Barışı isteyen herhangi bir yerde sözümü söylemekten çekinmem mümkün olamaz. CHP’nin benimsediği barış politikasını yaygınlaştırmak amacı ile her yerde kendi kırmızı çizgilerimizin de bilincinde ve bunları koruyacak şekilde konuşmaktan imtina etmem. 

Dolayısı ile İzmir’de ve Türkiye’nin her yerinde barış demeye barış için çalışan herkesle yan yana durmaya devam edeceğiz. Zorla yeniden yaptırılan seçim için de yine barış üzerine odaklanan bildirgemizdeki tüm ekonomik kültürel ve toplumsal vaatleri barış odağına ağırlık vererek yeniliyoruz. Dolayısı ile ne partimizin ne de bizim buradan uzak kalmamız mümkün değil. 

ATEŞKES HİÇ UMMADIĞI YERDE AKP’Yİ ZAYIFLATACAK TEK ADIMDIR 

Provokasyonlara inadına kapılmamalıyız diye düşünüyorum o nedenle de bugün inadına barış çağrısı yapmak istiyorum. O nedenle de inadına bugün ateşkesin çok anlamlı bir adım olacağını düşünüyorum. Ateşkes çağrısını bir kez daha yineliyorum inadına ateşkes, hiç ummadıkları yerde onları yine zayıflatacak tek adımdır diye düşünüyorum. Şiddet değil, barış onları mağdur edecek. Gezi isyanında da yaşadığımız o kucaklaşmayı o birlikteliği o bu güne kadar ötekileştirilmiş bugüne kadar birbirlerinden ayrılmış tarafların el ele oluşunu barış için insanlık için hak için birlikte mücadelesini gördükçe bocalıyorlar. Bunu hep birlikte deneyimledik. Dolayısı ile yapmamız gereken onları aynı yerden yakalamak olmalıdır. O barış ortamını o birlikteliği mümkün olduğu kadar çok satıhta birlikte yan yana durarak sağlamaktır diye düşünüyorum. 
Özellikle seçim döneminde güvenliksiz bir seçim ortamı yaratıp o ortamdan kendi yararına bir fayda elde etmeyi planlayan bir yapı varken, gerçekten özellikle çatışmalı bölgelerde bunu sağlamanın gerekli ve elzem olduğunu söylemeliyiz. 

BARIŞÇIL BİR SEÇİM ORTAMI İÇİN HEPİMİZ EMEK VERMELİYİZ

1 Kasım’daki seçime dair öngörüleriniz neler?
Bu kadar kandan ve kinden beslenen bir iktidar odağının adeta bir terminatör gibi güzele iyiye dair her şeyi yok etmeye çalıştığı bir ortamda yürütülecek bu seçimin olanca hukuki, barışçıl, sağduyulu ve sükûnetli bir şekilde geçmesi için hepimiz emek vermeliyiz, çalışmalıyız. Seçimin yasal çerçeveler içinde yürütülmesini de sağlamak için her türlü denetimi gerçekleştirmeliyiz. Gerekirse bunun için uluslararası gözlemciler de devreye alınmalıdır. Bu bir uluslararası insan hakları konusudur. Bu sadece Türkiye’nin seçimi değil, Türkiye’nin şu anda savaş bölgesinde olan kritik konumu ile hem Ortadoğu hem Avrupa için belirleyici rolü olan bir gündemde bu kadar yıkıcı bir süreçteki seçim ortamının bence gerçekten bağımsız gözlemciler tarafından da tarihe kalabilmesi açısından değerlendirilmesi gerekli. Bu çağrıyı yapmak gerekli. Ama öncelikle biz her parti ve her birey kendi üzerine düşen sorumluluğu da bu anlamda, gereksiz çatışma ortamları yaratmamak akan kanı hemen durdurmak, yaraları sarmak için eylemlilik içerisinde olmalıdır. 

ÖNCEKİ HABER

Esenyurt halkı soruyor: Çocuklarımızı savaş için mi büyütüyoruz?

SONRAKİ HABER

Eski hakim Karaçöl serbest bırakıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...