11 Eylül 2015 01:00

Hayat TV yeni sezonu 14 Eylül'de açıyor: 'Eksiğimiz bize, yaptığımız da onlara dert olsun'

Paylaş

Mustafa MAYDA
Yasin TERZİ
İstanbul

Çılgınca bir işe girişeli 8 yıl oldu. Ve Türkiye ateşten gömleğe daha bir sıkı sıkı sarılırken, onlar karanlık ve ağır havanın içinde aydınlık bir dünya düşü ile ilerliyorlar. “Gürültüyü süzdük, ‘Bu çocuğun katili kim?’ haykırışını ise sonuna kadar açtık” diyor ve ekliyorlar; “Eksiğimiz var ve bu bize dert; ama yaptıklarımız var; bu da onlara dert olsun!” Hayat Televizyonu Program Koordinatörü Arif Koşar ve Haber Koordinatörü Ercüment Akdeniz ile yayın politikalarını, yeni yayın dönemini ve Türkiye medyasını konuştuk.

Yayın hayatınızda 8’inci yılı geride bıraktınız. Bu durum bir taraftan çok uzun, diğer taraftan çok kısa bir zaman şeklinde tanımlanabilir. Öte yandan insan ömrünü göz önüne aldığınız vakit ‘çocukluk çağındasınız’...   Bütün bunların ışığında sizce Hayat Televizyonu 8 yıllık sınavı nasıl verdi?
Arif Koşar: Televizyonda henüz bu soruya hakkıyla cevap vermeyi hak edecek düzeyde mesai harcamış değilim; 8 ay, yeni sayılırım. Yıllarca emek vermiş arkadaşlarıma haksızlık sayılmayacaksa; 8 yıllık sınavı bir de tersten soralım: Türkiye’de egemenlerin medyası nasıl bir sınav verdi? Tam da meşrebine uygun; holdinglerin, para babalarının, iktidarın ya da aynı kafadan ‘muhalefet’in borazanlığını bazen renkli, bazen sıkıcı bir tonda yaptılar. Biz bunu yapmadık. Gücümüz yettiğince, kapitalizm ve gericiliğin sözcülerinin ne söylediğini, ne yaptığını gösterdik, bunun halka neler getirdiğini, nedenleri ve sonuçlarıyla yansıtmaya çalıştık. İşçinin, ezilen Kürt’ün, Alevi’nin sesini sonuna kadar açtık. Çok gürültüyü süzdük, “bu çocuğun katili kim” haykırışını ise sonuna kadar açtık.
Türkiye ve dünya medyası, kapitalizme o kadar göbekten bağlı ki… Eskiden bazı “bilgileri” utanır, verirlerdi. Şimdi Roboski Katliamı oluyor; susuyorlar. Soma oluyor, saklıyorlar. Metal direnişi patlak veriyor, görmüyorlar. Çatışmalar yaşanıyor, çarpıtıyorlar. Artık gerçeği vermek bile müthiş devrimci bir eylem haline geldi. Biz, bunu ısrarla yaptık. Bütün sıkıntılara ve olanaksızlıklara rağmen, yaptık. Eksiğimiz var ve bu bize dert; ama yaptıklarımız var; bu da onlara dert olsun!

Türkiye’nin gündemi oldukça hareketli, öte yandan değişim hızı ise muazzam... Gündemler çok ağır ve hızlı değişiyor. Sizce bu durum normal mi?
Ercüment Akdeniz: Avrupa’da yaşayan bir insan için Türkiye’de yaşanan bu gündem yoğunluğu elbette normal değil, hatta hayret verici olabilir. Ülkeyi yöneten AKP’nin politikaları, Türkiye’yi hızla tipik bir Ortadoğu ülkesi haline getirdi, getiriyor. Türkiye yangın yerine dönen bölgede komşu ülkelerden sürekli düşmanlık kazandığı gibi, içeride çatışmalı bir ortama yeniden geçti. Dolayısıyla “savaş ve çatışma haberlerinin” yükselişe geçtiği bir döneme girdik.
Böylesi durumlarda haberciler ve haber televizyonculuğu için “bereket” sözcüğünü kullananlar da çıkabiliyor. Ama bu tanım doğru değildir. Çünkü toplumsal mücadele kadar habercilik de sınıfsaldır. Biz savaştan beslenenlerin değil; ekmek, barış ve demokrasi isteyenlerin, halkın televizyonuyuz. Haberciliğimiz de esasen bu talepleri eksen almaktadır.  
Öte yandan tarihi sadece egemenler yazmıyor. Savaş, çatışma, baskı ve sömürü altındaki milyonlar, bu düzenin değişmesini istiyor. İşçiler, emekçiler, demokrasi güçleri, ezilen Kürtler mücadeleden vazgeçmiyor. Dolayısıyla sistemin yaşadığı yönetmeye dair krizler; işçiler, emekçiler ve ezilen halklar için karamsar bir tabloyu değil, umudu ve aydınlık bir geleceği temsil ediyor. Bu nedenle, Türkiye’de sular öyle pek kolay durulacağa benzemiyor. Yeni alt üst oluşlar ve toplumsal sıçramalarla ilerleyeceği anlaşılan yakın gelecek, işçi ve halk televiyonu olarak bizlere de yeni görevler yüklüyor.

Peki, bu anormal hıza Hayat Televizyonu yetişebiliyor mu? Ya da tersten soracak olursak, sahip olduğunuz refleksler yeterli mi?
Arif Koşar: Mükemmeli tarif edip karşılaştırmak pek de doğru bir yöntem olmaz. Biz, az sayıda kadro ile neredeyse kıt ekonomik ve teknik kaynaklarla, tamamen işçi sınıfı ve emekçilerin çıkarları doğrultusunda yayın yapmaya çalışan bir televizyonuz. Olanaklarımızın sınırı Türkiye işçi ve halk hareketinin sınırıdır. O ne kadar güçlenirse, biz de o kadar güçleniriz ve ona katkı sunarız. Biz, “kapitalizm içinde doğru habercilik yapalım”ı yeterli bulmuyoruz, “kapitalizmi yıkmak için doğru habercilik yapalım” diyoruz. Bu yozlaşmaya ve çürümeye neden olacak kimi alternatifleri baştan reddetmek demektir.
Şimdi, bu kapsamda, Hayat Televizyonu bu anormal hıza yetişebilmek için tırmalıyor. Çok mütevazı bir yaşam standardında çalışan, ama yeni bir dünya kurma iddiasında olan genç bir kadro ile, ortak karar alma süreçleriyle, klasik hiyerarşileri bertaraf ederek ve ülkenin çeşitli kentlerinde, fabrika, okul ve mahallelerdeki yüzlerce ‘sıradan’ insanın haberciliğine yaslanarak komünal bir üretim yapıyoruz.
Reflekse gelince, bir kısmı politik, bir kısmı mesleki bir durum. Aslında ikisi iç içe. Mesela Gezi, Soma, Ermenek, metal direnişi, Roboski, Kobane; kimisinde günler süren özel yayın yaptık. Eksiğimiz var mı; var, ama refleksimiz var mı, o da var.

Kuşkusuz bütün bu yoğunluk sadece size özel değil. Diğer televizyon kanallarında da durum benzer. Yoğunluk aynı, peki diğer kanallarla ya da gazetelerle aranızdaki farklar neler?
Arif Koşar:
Bir; finansal yapı... Bir holding bünyesinde HES, termik santral, inşaat işinin yanında, bir de televizyon işi yapılan bir kurum değiliz. Yani ticari bir amacı yok, kâr güdüsüyle hareket etmiyor. İnsanın insana kulluğunu, sömürüyü reddediyor. Reklamları ya çok ama çok sınırlı, ya da yok. Bu açıdan hiçbir sermaye grubuna baş eğmeyiz.
İki; iç işleyiş... Kararlar, Alo Fatih’le ya da üç kişinin oturup karar vermesiyle alınmıyor. Tüm çalışanların katıldığı toplantılarla ve birbirimizi ikna yoluyla alınıyor. Demokratik bir organizasyonumuz var. Elbette acil durumlarda, sorumlu ve organize etmekle sorumlu arkadaşlarımız var; ama bu önünde düğme ilikletecek, yalakalık yaptıracak bir hiyerarşi değil sadece bir iş bölümü.
Üç; politika... Bu zaten ortada.
Dört; ayrıca belirtelim; kadınları ikincilleştiren dil, üslup ve içeriğe karşı yaşamın her alanındaki cinsiyet ayrımcılığını reddediyoruz.
Ha, bir de beş; bu iş para getirmez deyip program kaldırmıyoruz. İnadına kültür, sanat, müzik, sinema, edebiyat! Ve tabii ki, para getirmiyor.
Daha da sayabiliriz ama ana eksenler bunlar sanırım.

Savaş, seçim, çatışmalı süreç, Ortadoğu’daki durum, Yunanistan vs... Böylesi bir ortamda yeni yayın dönemine hazırlanmak çok da kolay olmasa gerek...
Ercüment Akdeniz:
Aslında biz Hayat Televizyonu olarak her yaz dönemine girerken bir sezonu kapatıp diğer sezonun hazırlıklarına başlıyoruz. Yani yaz dönemi bir nevi revizyon ve hazırlık süreci oluyor bizim için. Fakat 2015 yazı o kadar fırtınalı geçti ki deyim yerindeyse gözümüzü açmaya fırsat bulamadık! Elbette bunu ironik olarak söylüyoruz. Hatırlayalım; 7 Haziran seçimleri, koalisyon tartışmaları, AKP’nin yeni savaş konsepti, Suriye sınırında yaşanan gerilimler, Kürtlere yönelik operasyon ve gözaltılar, bölgede belediye başkanlarının tutuklanması, asker cenazelerinde hükümete ve saraya dönük yükselen protestolar, Soma davası, Kamu TİS’leri vb. derken gerçekten olağanüstü hareketli bir dönem yaşadık. Elbette Yunanistan’da yaşanan hükümet krizi, göçmenlerin Akdeniz’de ölüme sürüklenmesi, IŞİD gerçeği, Rojova direnişi ve Ortadoğu’daki bir dizi gelişmeyi de buna eklemek lazım.
Bütün bunlar yaşanırken, hayatı dondurup “hele önce bir yeni yayın dönemi hazırlıklarını yapalım, sonrasına bakarız” dememiz zaten mümkün değil. Dolayısıyla kervanı yolda düzmekten başka şansımız yok. Yani hem yoğun çalışmak hem de yeni dönemi planlamak gerekiyor. Biz de böyle yapmaya çalışıyoruz.  

Peki yeni yayın döneminde Hayat’ın ekranlarında ne tür değişiklikler olacak?
Ercüment Akdeniz:
Gün içindeki ara haber bültenlerimiz daha uzun olacak. Bu bültenlerde canlı bağlantılar ve stüdyo konuklarımız çok daha geniş bir yer bulacak. Dolayısıyla haberlerimiz yorum ve analizlerle birleşerek izleyiciye ulaşacak. Ana haber bültenimiz, gün boyu güçlenerek zenginleşip gelen ara bültenlerin üzerine oturacak. Ana haber bültenimizde bu sezon aynı zamanda hava durumu olacak. Spor haberleri de bültenlerimizde daha fazla yer bulacak.
Yeni sezonda gece bültenimiz de bir saat erkene çekilecek. Gece vardiyası olarak sunduğumuz gece haberleri bundan böyle saat: 23.00’te yayınlanacak.
Özel yayınlarda başarılı olduğumuzu düşünüyoruz. Özellikle 3G yayınıyla birlikte bunu bir üst çıtaya çıkardık. Fakat bu da yeterli değil, bu nedenle 3G araç ve ekipman sayımızı arttırmak istiyoruz. Ayrıca Skype vb. bağlantıları da daha etkin kullanmayı planlıyoruz.

MİLYONLARIN TELEVİZYONU

Son olarak insanlar neden Hayat Televizyonu izlesin?
Ercüment Akdeniz:
Bu soruya Eduardo Galeano’ya ait bir denemeyle yanıt vermeye çalışalım. Galeano bir avukatın dosyasına bakar. Dosya trende iki kadının bıçaklanarak öldürüldüğü bir cinayet dosyasıdır. Şüpheli olarak gözaltına alınan şahıs öylesine berbat işkencelerden geçmiştir ki, dosyaya inen ifadelerin hepsi birbiriyle çelişkilidir. “Elektrikli şok aleti onu adeta yazar haline getirmişti” diye yazar Galeano. Avukatın bütün çırpınışlarına rağmen kenttekiler maktulün bu cinayeti işlediğine ikna olur. Üstelik cinayet işlemekle suçlanan kişi kördür!
Avukat yine günlerden bir gün “katil o, biliyorum” sohbetine denk gelince sormadan edemez:
- “Nereden biliyorsun?”
- “Gazeteler öyle yazıyor.”
- “Gazeteler yalan yazıyor!”  3
- “Ama radyo da aynısını söylüyor, televizyonlar da...”
Bu hikayelerden, bu dosyalardan bizde de binlercesi yaşanmadı mı? Yaşandı, ne yazık ki hâlâ da yaşanıyor? Galeano’nun ülkesine kitlelere dayatılanın tersini yani gerçeği söyleyecek bir televizyon yakışırdı şüphesiz. Bugünün Uruguay’ını bilmiyoruz ama o televizyon Türkiye’de var. Ve işte o televizyonu izleyenler, yeri geldiğinde katile “katil o”, katil olmayana da “katil o değil” demesini bilenlerdir.
Hayatı üretenler yani işçiler ve emekçiler kendilerinin sömürüldüğü bu düzeni sürekli kutsamayı kendine iş edinmiş medya tekellerine karşı elbette Hayat Televizyonu’nu izleyeceklerdir. Çünkü kuruluş felsefesinde olduğu gibi o, “Milyonerlerin değil milyonların televizyonudur.”

YENİ SEZONUN YENİ PROGRAMLARI

MEHMET TARHAN’LA Z RAPORU

Siyaset hayatın renkleriyle yoğrulunca, üstüne bir de haftanın muhasebesi eklenince; işte o zaman ortaya Z Raporu çıkar. Mehmet Tarhan’ın sunumu ve konuklarıyla her salı saat 21.00’de...

KEÇİ YOLU

Ekranların keçi gibi inatçı, oğlak kadar sevimli sohbet programı Keçi Yolu, Mehmet Said Aydın ve Süleyman Sertkaya’yla pazar saat 22.00’de...

EZEL AKAY’LA ÇATAL SOFRASI

Tarlasından ağacına, köylünün elinden şehirlinin mutfağına her bir lokmanın hikayesi Ezel Akay’ın sunumuyla her pazar saat 11.30’da...

İŞÇİLER SORUYOR

Çalışma yaşamı, sendikal haklar, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin tüm dertleri... İşçiler soruyor, Sendika Uzmanı Onur Bakır yanıtlıyor... Cumartesi saat 20.00’de...

ZAMAN IŞIK KELİMELER

Edebiyatın dünden bugüne çoğalarak büyüyen yazarları; hayatlarını ve kitaplarını Zaman Işık Kelimeler’de anlatıyor. Pazar saat 14:10’da...

OYUNA GEL

Oyun dünyasından haberler, yeni çıkanlar, antikalar...  Hepsi ve daha fazlası Gökhan Bayram’ın sunumuyla Oyunagel’de. Pazar saat 20:00’de.

SIFIRALTI

Ankara’nın deneyimli gazetecilerinden Sultan Özer; meclisin ve ülkenin nabzını Sıfıraltı’yla tutuyor. Pazar saat: 20.30’da...

ÖNCEKİ HABER

‘RES’men elektrik rüşveti

SONRAKİ HABER

Cizre'de keskin nişancıların hedefi olan çocuk yaşamını yitirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...