06 Eylül 2015 01:29

SeraPool direnişçisi Filiz Alaoğlu: Koca nasılsa bulunur ama direniş bırakılmaz

Paylaş

Devrim ACAROĞLU
İstanbul

Ramazan ayında mutfağın kapalı tutulduğu, yani oruç tutmayanlara yemek verilmeyen, dışardan getirmek yasak olduğu için de, içeri yiyecek sokmayı başaranların tuvalette gizlice yemek zorunda kaldığı bir fabrika var. Patronun hacı olduğunu tahmin etmekte o kadar zorlanmadınız, öyle değil mi. İşçiler direnişe geçince o mutfağın açıldığını da bildiniz bence. Neyse... DİSK’e bağlı Cam Keramik-İş Sendikasında örgütlendikleri için işten atılan Serapool işçilerinin direnişi 90 güne yaklaştı. Direnişle ilgili gelişmeleri elinizde tuttuğunuz gazete gün gün işledi. Bugünse direnişin, “bir orman gibi kardeşce” olan yanını bir kenara koyup “bir ağaç gibi tek ve hür” olmaya çalışan yanına, bir kadın işçinin hikayesine kulak veriyoruz. Direnişe -her emekçi kadın gibi- adeta doğduğu gün başlayan bir kadına...

ANNEM ÇOK MÜCADELECİDİR BELKİ DE ONA ÇEKTİM

Adana Seyhan’da, 1980 senesinde doğmuşum. Babam Hataylı. Üç sene önce geldim İstanbul’a, Serapool’e başlayalı ise bir buçuk sene oldu. İstanbul’da kimsem yok. İşçi arkadaşlarım, akrabalarım oldu burada.
Çocukluğum güzel, dolu dolu geçti. Bayramıydı, seyranıydı... Babam tIr şöförüydü. Uluslararası çalışıyordu. Aylar sonra gelirdi eve. Her gelişi bir bayramdı hepimiz için. Sadece bize değil komşulara da hediyeler getirirdi. Beş kardeşiz, üç kız iki erkek. Annem tek başına büyüttü bizi. Çok mücadeleci bir insandır. Belki de ona çektim. Annem beş vakit namaz kılan, devamlı Kur’an okuyan bir insan. Birlikte hacca, umreye gideceği bir eşi olsun isterdi sanırım. Babam da yirmi dört saat içsin. O da beraber içeceği, o bar senin bu bar benim gezeceği bir eşi olsun isterdi sanırım. Farklı pencerelerden bakıyorlar hayata ama bir şekilde bugüne kadar getirmişler. Ben bu kadar sabır gösteremezdim,  göstermedim de zaten... (Gülüyor)
Açık öğretimde halkla ilişkiler okuyordum. Birinci sınıfın sonunda bıraktım. İki yüz küsur lira ödemem gerekiyordu. Bulamayınca bıraktım. Lisedeyken resim ya da edebiyat öğretmenliği çok istemiştim. “Şehir dışında okutamam” dendiğinden o ihtimalden de vazgeçmiştim. Öyle böyle derken kaldı okuma işi.
İlk eşim müzisyendi. Asıl mesleği erkek kuaförlüğü ama gitar da çalıyordu. Evlendiğimizde hiç kötü alışkanlığı yoktu sonra sigara, aşırı alkol, başka kadınlar... derken olmadı. Kaldıramayacağım şeyler yaşadım. Gel-gitlerle hemen hemen sekiz yıl süren bir evlilik oldu. Anne evine geri dönüyorsunuz olmuyor, tekrar eve dönüyorsunuz, olmuyor. Çocuğumu babasız büyütebilir miyim, büyütürüm. Ama “Neden iyi olmasın”ın peşinde koşmaktan kendimi de çok yıprattım, ailemi de... Şiddet de vardı... Kapının arkasına komodinleri üst üste dizer üzerine de şişe koyardım, girmeye çalışırsa duyayım diye. Çocukla birlikte korku içinde yatardık. Velhasılı bitti gitti.

İNSAN SEVDİĞİNİ İNCİTMEZ SANIYORSUN

Şimdiki eşimle çok uzun yıllar evvel, daha ortada ilk eşim yokken Ankara’da tanışmıştık. Bir şekilde eşimden ayrıldığımı duymuş, 11 yıl sonra tekrar karşılaştık. Öyle dedi böyle dedi, mektuplarımı hâlâ sakladığından bahsetti falan. Biz de aptallıktan mı başka bir nedenle mi inandık. Kadınlar sevilmek istiyor. İnsanın sevdiğini incitmeyeceğini düşünüyorsun. Oğlum Nazif devamlı el ele tutuşmuş anne-baba-çocuk resmi çiziyordu. İster istemez “Bir yuva kurmam gerekiyor” diye düşünüyorsunuz. Anne evine geri dönmek de çok zor. Oradan kurtulma isteği de rol oynamıştır tekrar yuva kurma  kararımda mutlaka.
Nikahın olduğu gün eşim bunalıma girdi. Bir pişmanlık yaşadı. İmza attık ama üretim durdu yani (gülüyor). O İstanbul’a geldi, ben Adana’da kaldım. Evlilik fobisi mi var acaba falan dedik ama çözemedik. Onun ilk evliliği gerçi. “Sen olmadığın için evlenmedim” dedi, ben de inandım valla (gülüyor). Ama başka korkular varmış, bilemiyoruz. Ben de “İyi günde, kötü günde, hastalıkta, sağlıkta” yalanına kanıp çocuğu yanıma alarak İstanbul’a geldim.
Yerleştik, çocuğu okula kaydettim. Eşim sürekli benden uzak, bana karşı güvensiz... Asla yolda benimle birlikte yürümek istemeyen, istem dışı koluna girsem beni ya bir çöp konteynerine ya da bir elektirik direğine çarpan bir insan oluverdi çıktı. Fabrikadaki arkadaşlarına evlendiğini söylememiş mesela. Tedavi görüyor bir yandan, bazen birlikte gidiyoruz psikoloğa.

ŞARKI SÖYLEYEREK GİDERDİM İŞE

Bütün bunlara rağmen elimden geleni yaptım, sürdürdüm. Çalışmak da istemiyordum aslında. Erken yorulmuştum çalışma hayatından. Yapmadığım iş kalmadı bu yaşıma kadar. Kasiyerlik yaptım, bilgisayar firmasında, inşaat sektöründe çalıştım. Eczaneye girdim, garsonluk yaptım, evlere temizliğe gittim bir dönem. Küçük bir ağda makinası almıştım, evlere ağdaya da gidiyordum. Biraz kuaförlük biraz sekreterlik derken fabrikaya girdim. Burda da böyle oldu işte... (Gülüyor)
Hayatımın en uzun süren işi buydu... Nazif’in okulunda bir velinin vesilesiyle başladım Serapool’a. Buradaki arkadaş ortamı beni çok motive etti. İkinci evliliğimde yaşadığım sıkıntıları bana unutturdu. Arkadaşlıklar çok iyi, ya da ben çok sosyal biri olduğum için bana öyle geldi. Anlatmayı, dinlemeyi severim. Yanındakiyle konuşmayan arkadaşlar vardır, ben bırakın yanımdakini diğer bölümlere kadar gidip bir şekilde konuşurum. Bir evrak alıp geleceğim mesela, konuşa konuşa gider konuşa konuşa gelirim. Her sabah işe şarkı söyleyerek gelir akşam şarkı söyleyerek giderim. Deli divane gibi bir şeyim yani.
Vitrifiye kalite ayrım bölümünde çalışıyordum. Seramik havuz taşlarının kontrolünü ve paketlemesini yapıyordum. Kırık çıkık var mı, kaynamış mı, üzerinde yabancı madde var mı, ölçüleri doğru mu... Bunları kontrol ediyordum. Önce vakum kaplamada çalışıyordum. Sonra diğerine geçtim. Ama vakum kaplama işçisi göstermişler beni. Ücreti yüksek göstermemek için herhalde.

EŞİM DİRENİŞE KARŞIYDI BEN DE ONA

Biz başladık tabii sendikalaşmaya. Sonra dışarı çıktık. Eşim burada olmama karşıydı ben de ona karşıydım (gülüyor). Oysa ki ben onunla burada yaşadığımız olumsuzlukları paylaşmaya çalıştım hep. Ellerimiz yara bere geliyorduk eve. Önlüğümüz paramparça. Üstümüz başımız sanki un çuvalı dökülmüş gibi falan. Şartların kötü olduğundan, sendikalaşmaya karar verildiğinden bahsettiğimde, “Bana böyle saçma sapan şeyler anlatma” gibi şeyler derdi.
Ramazan sofraları kuruluyor. “Sen de gel, insanlar yanımda bir gövde görsünler” dediğimde eşime, “Oraya gelirim ağzını burnunu dağıtırım” diyordu. Direniş başladıktan sonra valla evdeki bütün sorunları unuttum. Burada mutlu olduğumu hissettim. Çocuk da benimle beraber. Anne mutlu olunca çocuk da mutlu. Onu yoksa etüd merkezine gönderiyordum. Ama gitmek istemiyor. Direnmek ona da iyi geldi. Nazif burada çok özgür. Herkesle uğraşıyor, eğleniyor. Sınıfta disiplin var. Benim çocuk da bana benziyor, biraz asi.
Eşim dediğini yaptı sonunda, buraya geldi. Ama beni bulamadı (gülüyor). Bağırıp çağırmış, patronla bile konuşmuş. Bu patrona ne düşündürür, “Filiz kilit bir isim, keşke kocası alıp götürse” diye düşünür. Ona “Burada rezillik çıkartırsan bu evliliğimizin sonu olur” demiştim. Öyle de oldu. “Eşim 60 gündür eve gelmiyor, başka evlerde yıkanıyor” demesi insanlarda hakkımda soru işareti yaratabilirdi. Allahtan herkes beni tanıyor da sıkıntı olmadı. Ben burada yanlış bir şey yaptığımızı düşünmüyorum. Onun dediği gibi etrafımızı teröristler sarmış da değil. Velhasıl ben geri adım atmadım. Küfür edeceğim olmayacak (gülüyor). Ağzım da bozuktur biraz belki ondan seviyor arkadaşlar.

KAÇINCA DA KURTULAMIYORSUN

Bu olaylardan sonra ben her şeye rağmen eve döndüm. Ailem de üzerime geldi tabii. Kardeşlerim arayıp “Bravo annemi kalp hastası, bizi de ruh hastası yaptın” falan diyorlar.
Pendik Kadın Dayanışma Derneğinin Serapool işçileri için düzenlediği bir gece vardı. Ona gittik eşimle. Bir grup geldi, biz ağırladığımız için gelenlere “hoşgeldiniz” diyoruz. “Merhaba HDP” dedi gruptan biri. Eşim dellendi tabii. HDP’ye dellenmesine rağmen beni gidip Levent Tüzel’e şikayet etmiş. O da başka bir saçmalık.
Korkularla yaşamaktansa, kökünden kurtulayım dedim. Çocuğu kapıp kaçtım bir gece. Arkamıza bakmadan kaçtık. Ama kaçınca da kurtulamıyorsun. Ailemi arıyor. “Filiz eyleme katıldı, çocuk başka birinde... Sizin kızınızın bayrağa bakışı değişti. Artık başka bir bayrağa bakıyor. Gözlerinden ırak olunca ailem de her şeye inanmaya hazır tabii. Erkek kardeşim arayıp, “Oraya gelirim, evinde kaldığın insanı da deşerim, kendimi de yakarım” falan diyor. Ablam ısrar etti Adana’ya gittim. Aileme her şeyi anlattım. Etrafımda teröristler olmadığını, haklı bir davamız olduğunu, arkadaşlarımın bana güvendiğini, onları yüzüstü bırakamayacağımı... “On tane daha koca bulurum ama bu direnişin bana ihtiyacı var, benden burayı bırakmamı istemeyin” dedim. “İstanbul’a gideceksen eşinle ol, eşinle olmayacaksan burada ol” dediler. İkisine de hayır dedim. “O zaman al çantanı defol git” dediler, ben de aldım çantamı geldim direnişe tekrar.

‘BENİ AFFET HAKKINI HELAL ET’

Ben Alevi’yim. İşe başladığım zaman, alışma döneminin ardından bir samimiyet başladı tabii. Ama Alevi olduğumu öğrenince benden uzaklaşan bir kaç arkadaşım oldu. Hatta bana direkt “Alevilerin elinden su içilmez” diyen de oldu. Sonra elimden su içmek istemeyen arkadaşımızın kızı rahatsızlandı. 500 lira muayene ücretine ihtiyaç var. Herkes “inşallah, maşallah” muhabbeti yapıyor sadece. Ben öncülük ettim, herkesten para topladık. Benim öncülük ettiğim kulağına gidince kız beni aradı, “Beni affet, hakkını helal et” dedi, çok özür diledi, bundan sonra kimseye ön yargıyla yaklaşmayacağını söyledi.

ERDİNÇ ABİ TEHDİT EDİLİNCE...

Ben başlarda güvenilmeyen insanmışım. Bana sendikayı geç söylediler. Herkesle aram iyi olduğu için,
-şeflerle de işçisiyle de aşçısıyla da- sendikayı da herkese anlatırım gibi düşünmüşler. Hülya “Yanlış düşünüyorsunuz, ona güvenebilirsiniz” diyor, öyle anlatıyorlar. Serviste birlikte otururduk Hülya’yla. Bana söylendikten sonra daha da hızlandı örgütlenme. Gençlerle de yaşlıyla da çok iyi anlaşırım. Aynı saygısızlığı her iki tarafa da yaparım evelallah (gülüyor).
Eğer bir kişi çıkarılsa iş bırakacağız diye konuştuk. Erdinç Abi’yi çağırmışlar, işten çıkardıklarını söyleyip bir kağıt imzalatmak istemişler. Erdinç Abi kağıdı imzalamayınca, “Senin çocuğun var okulda. Belki de okula gittiğinde onu orada bulamazsın” şeklinde tehdit etmişler. İşin içinde çocuk olunca çok daha fazla öfkelendik. Katılmak istemeyenler de geldi. “İşi bırakıyoruz, bir koldan dışarı çıkıyoruz” dedim. Toplandık dışarıda. Patron geldi. “Kim buranın sözcüsü” dedi. “Benim” dedim. “Sen gel bakayım buraya” dedi. “Gelmiyorum, burada konuş” dedim. “Sendikalılar buraya olmayanlar şuraya” deyince, ben de “Hepimiz sendikalıyız” dedim. Alkış, kıyamet sonra... Böyle başladı direniş.

‘SANA ÇOK GICIK OLUYORDUM’

Ramazanda mutfak kapalı oluyordu. Oruç tutmayanlara yemek, tutanlara ise yemek parası verilmiyordu. Tutmayanların dışarıdan yemek getirmesi de yasaktı. Bir şekilde içeri yemek sokmayı başaranlar da tuvaletlerde yiyordu. Ben ne yapıp edip mutfağı açtırmıştım geçen sene. Her gün orada yedim. İlk gün tek başıma ama sonra başka arkadaşlar da katıldı. Hepsini ben doyurmak zorunda kaldım (gülüyor). Gizlice yaş pasta sokardık fabrikaya, nakliyeci arkadaşlardan rica edip. Koliye koyarlardı. Koli ağırmış gibi oflaya puflaya taşırsın, mal var içinde zannedilir. Nasıl olsa hiçbir erkek bir kadına yardım etmez, anlaşılmaz böylece içinde pasta olduğu.
Erkek arkadaşlar direnişte aştılar bu konuları. Eşek yükü bir arabayı çekmeye çalışırken ayaklarım patinaj çekerdi, biri de ucundan tutmazdı. İşçiler birbirlerine yakınlaşmaktan çekiniyorlardı. Kardeş olduk, akraba olduk burada. Şimdi çay servisi yapıyor erkekler. Diğer taraftan aslında iki kişinin taşıması gereken kasaya ikinci kişi el attığında performansının düşeceği düşünülürdü. Doktor iki kişi tutun derdi ama nerde...
İnsanların birbirleri hakkındaki ön yargıları ortadan kalktı. Herkes itiraflarda zaten 80 gündür (gülüyor). “Ben sana gıcık oluyordum” falan diyorlar şimdi. Mesela benim de “kendini beğenmiş” biri olduğumu düşünenler varmış. İçeride değil direnişte anlaşılıyor bunlar, çünkü tek bir amaç için kavga ediyoruz burada. İçerideki kavga da aynıydı ama biz bunun farkında değilmişiz.

ÖNCEKİ HABER

Dergimiz bazılarına zehir zıkkım olabilir

SONRAKİ HABER

Dürzi liderin ölümü sonrası Suveyda'da gerginlik

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...