05 Eylül 2015 10:06

DİLİMİZDE TEK KELİME BARIŞ

Bazen harfler yan yana hızla gelir birden kelimeler oluşur. Dökülürken dilimizden cümleye, bir sevinci ne güzel anlatırız, baharın gelişini, bir çocuğun doğuşunu...

Paylaş

Bazen harfler yan yana hızla gelir birden kelimeler oluşur. Dökülürken dilimizden cümleye, bir sevinci ne güzel anlatırız, baharın gelişini, bir çocuğun doğuşunu...
Ne güzel anlatırız süsleyerek cümleleri düğünümüzü, coşkumuzu. Anlatırken zaman hızla akar gider. Ne güzel dökülürler dilimizden...
Bazen harfler yan yana gelmemekte direnir, cümleler oluşmasın diye uğraş verir. Dökülmez olur dilimizden, öylece kalır, ya da kalsın istenir. Ölümdür bizi zora düşüren.
Nasıl anlatılır ki, gencecik bedenlerin toprağa düşüşü, oyun oynayan çocukların uyanmamak üzere uykuya yatırılışları. Hangi kelime ifade eder anaların yüreğindeki acıyı. Tarifi var mıdır?
Bu acının dili, dini, ırkı var mıdır? Hangi ana böylesi bir acıya dayanabilir olduğu söylenir. Hangi ana oğlu için ister ki ölümü... Gelir ansızın bulur bedenleri, kimi ekmek almaya giderken, kimi asker kıyafetinde, kimi gerilla!
Birinin acısı diğeri ile ölçülebilir mi? Hepsi anasının kuzusu...
Yaşadığımız coğrafyada, neşeli, mutlu günler ne kadar azsa, zulüm, ölüm günleri de o kadar çoktur. Ölümün günü olur mu? Olur... Türkiye’de olur. 365 gün ölürüz Türkiye’de. Birileri ister ölmemizi, savaşmamızı ister, kör düşmanlıklar ürettirir bize.
Ötekini düşman bellemek, belletmek için ellerinden geleni yaparlar, medyası renkli basını hazırdır. Kendi çocukları vakıflarda yöneticilik oynarken bizim çocuklarımızın eline sıkıştırıverirler ölümü. Adına ya şehit derler ya da terörist.
İşlerine gelmezse de “seçmeseydi bu mesleği” deyiverirler yüzsüzce. Yüzsüzlükleri bununla bitmez, yetinemezler aldıkları canlarla... Daha fazla isterler, isterler ki her tabutu tuttuklarında, her gerillanın ölü bedenlerine ayaklarını koyduklarında iktidarları büyüsün. Hükmetsinler. İktidarları, kanlı olsa da umursamazlar.
Bu kanlı iktidarlarının bedelini bize, biz yoksullara ödetirler. Kardeşi kardeşe kırdırarak, işçiyi işçiye düşürerek, Türkü Kürde düşman ederek örterler yaptıkları her yanlışın üstünü. Biz sustukça da örtmeye devam edecekler gencecik bedenlerle, o bedenlerden dökülen kanlarla yaptıkları katliamları örtecekler.
Bizler... İlle de biz kadınlar, analar, işçi kadınlar sahip çıkmalıdır barışa. Dilimizde tek cümle barış! Savaşa ağıt yakılır da barışa türkü söylenir. Ölüme ağıt yakılır da, yaşama sevinilir. Türkülerin tadı bile değişir. Analar ağıt yakmasınlar, evlatlarına doyabilsinler diye barış istiyoruz.
Herkese gerçek barış. Dayatılan değil, halkın istediği barış.
‘‘Şehit olmak istiyorum’’ diyenler, ‘‘gerekirse evlatlarımızı feda ederiz’’ diyenler. Siz gidin ‘‘şehit’’ olun, siz evlatlarınızı gönderin savaşa... ‘‘Ölümü çağırdığınız gibi, gidin siz ölün’’ diyesi var insanın! Ama hiçbir canlıya istenmez ki ölüm. Bu siz bile olsanız, yakışmaz bize sizinle aynı düşmanlığı paylaşmak... Aynı alçaklığı savunmak.
Düşman kim, savaş kime karşı? Neyi, nereyi savunuyoruz? Neyi paylaşamıyoruz. Kardeşçe yaşamak varken bu düşmanlık niye! Biz biliyoruz niye.
Bu düşmanlığı yaratanlar da biliyorlar. Bilmedikleri tek şey var! Biz analar artık oğullarımızı askere yollamak istemiyoruz. İstemediğimiz gibi göndermiyoruz da. Ben de göndermiyorum. Birileri korumalarla gezip savaş çığırtkanlığı yaparken ‘‘Savaşa hayır’” diyorum. Barışa sadece barışa evet. Savaş; yoksulluk, göç, açlık ve ölüm demek.
Barış... Sadece ve sadece barış, güzel günlere gebe kalabilir. Kadınlar, analar el ele verip barışı taşıyalım yarınlara... Yarınlar da oğullarımıza, kızlarımıza taşınsın. Son bulsun ölümler, acılar, feryatlar. Son bulsun bu düşmanlık.

Metal işçisi Zehra UZDEMİR/ İSTANBUL

ÖNCEKİ HABER

HDP'li Ferhat Encü: Cizre'de yaşanacaklardan endişeliyiz

SONRAKİ HABER

Şii kasabalarında cihatçılara karşı direniş sürüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa