Savaşa sanatla direnmek
Savaş ve zulümler dünya kuruldu kurulalı hep var oldu. Bundan sonra da olacak. Savaş ve zulümlere karşı koyabilmek ise başlı başına bir insanlık mücadelesidir. İşte tam da bu nedenle her sanatçı aynı zamanda zulme, adaletsizliğe ve bütün sömürü düzenlerine karşı duran bir savaşçıdır.

Başak ŞAHİNDOĞAN
Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
Düşman haşin
zalim
ve kurnaz.
Ölüyor çarpışarak insanlarımız
— halbuki nasıl hak etmişlerdi yaşamayı —
ölüyor insanlarımız
— ne kadar çok —
Nazım HİKMET
Tam da barışı ellerimizle ilmek ilmek örmek istediğimiz şu zamanlarda Nazım Usta’nın dediği gibi günler ağır ve ölüm haberleriyle başlıyor nicedir. Gençler hayat dolu bedenlerini toprağın sonsuzluğuna bırakırken anaların acı feryatları göğün sonsuzluğuna yükseliyor. Giden canların, biten savaşların ardından geriye kalan acıların telafisi imkansız. Ancak geleceğe dair bir şeyler yapmak için, olası savaşları durdurmak mümkün. Çünkü dünyada barış için çaba sarf eden insanların soluğu, emperyalist hırslar uğruna çıkardıkları savaşlarla vahşetlere imza atan insanların çirkin gölgesini silecek kadar güçlüdür.
Savaş ve zulümler dünya kuruldu kurulalı hep var oldu. Bundan sonra da olacak. Savaş ve zulümlere karşı koyabilmek ise başlı başına bir insanlık mücadelesidir. İşte tam da bu nedenle her sanatçı aynı zamanda zulme, adaletsizliğe ve bütün sömürü düzenlerine karşı duran bir savaşçıdır.
Her ne kadar savaş insanın ürettiği en vahşi, sanat da en naif eser olsa bile sanatın umuda ve direnişe dair takındığı evrensel dil her türlü savaşı yenecek kadar güçlüdür. Şüphesiz Andre Malraux’ın “ölüme direnen bir yaratıcılık” olarak ifade ettiği sanaten genel anlamda bir savaşta var olmuş, var olan ve var olabilecek her şeyin tanığı ve bu tanıklığı aktarabilecek en önemli yansımasıdır. Bu misyonuyla da her sanatçı aslında birer barış savaşçısıdır. Bir sanatçı için zor olan ise savaşı anlatmak değil, eserleriyle yaşananların unutulmasının, tüketilmesinin ve kanıksanmasının önüne geçebilmektir.
Sanatta en önemli bağ, sanatçının eseriyle onu algılayan kişi arasında oluşan duygu alışverişidir. Sanatçının savaşa karşı en önemli eylemi geçmişte, bugünde, elbette gelecekte de eli kanlı zalimler kadar, onlara karşı direnen, güzelliğe kanat çırpan insanların olduğunu bilmek ve bunu eserlerinde toplumlara aktarmaktır. Çünkü sanat, savaş yıkıcılığına karşı duran; durmakla kalmayıp iyi, güzel ve doğrunun önünü açan bir dinamiktir.
Şimdi acı ve karanlık değil, umut zamanıdır.
Sanat eliyle savaşın karanlığını barışın aydınlığıyla bertaraf etme zamanıdır.
AVRUPA’NIN ZORBALARINA KARŞI
Bizler savaş ölüleriyiz,
Bundan böyle karşı-karşıya değiliz;
Bildiririz
Özdemir ASAF
Goya bu çalışmayı, Fransızların 1808’de Madrid’i işgali sırasında, Napolyon’un ordularına direnen İspanyolların anısına çizmiştir.
Goya, yazdığı bir mektupta tabloyu yapma amacını “Avrupa’nın zorbalarına karşı giriştiğimiz şerefli ayaklanmanın en olağanüstü ve kahramanca hareketlerini fırça darbelerim ile ebedileştirmek için yaptım” sözleriyle açıklamıştır.
Tabloda genel bir ölüm havası hakimdir. Başları eğik ve yüzleri görünmeyen Fransız askerleri, esirlere çok yakından ateş etmektedir. Askerlerin, bir robot kadar katı ve ruhsuz duruşları karşısında İspanyol direnişçilerin birbirlerinden farklı yüz ifadeleri tabloya muhteşem bir zıtlık katmaktadır. Tabloda güçlü bir ışıkla parlayan beyaz gömlekli direnişçi, kompozisyonun odak noktasıdır. Figür, diz çökmesine rağmen diğerlerine göre daha iricedir. Direnişçi duruşuyla hem cesareti ve başkaldırıyı, hem de kabullenmişliği ve korkuyu yansıtmaktadır. Askerler ise birey olarak yoktur. Her biri birer makinedir sadece. Daha büyük bir makinenin hizmetindedirler.
Tablo duygusal gücü, savaşın korkunçluğu anlatışı ve savaş kurbanları ön plana çıkarması konusuyla sanat tarihinde çığır açmıştır. Ayrıca 3 Mayıs 1808 resmi, Picasso’nun Guernica adlı eserine de ilham vermiştir.
20.YÜZYILIN EN ÖNEMLİ SAVAŞ KARŞITI TABLOSU
“Sanat,
şiddeti ortadan kaldırmalıdır,
yalnız o yapabilir bunu.”
Tolstoy
Pablo Picasso’nun Guernica adlı çalışmasında, 1937 yılında İspanya’da Bask bölgesinin merkezi olan Guernica şehrine faşist diktatör General Franco’nun yaptığı saldırı resmedilmiştir. Guernica, sadece İspanya İç Savaşı’nın değil, 20.yüzyılın en önemli savaş karşıtı tablosu olarak da değerlendirilmektedir.
Picasso Alman uçaklarının bombalarıyla yerle bir olan şehrin ve askerler tarafından vahşice makineli tüfeklerle taranan masum insanların yok edilişini protesto etmek için resmine şehrin adını vermiştir. Sanatçı resminde o gün yaşananları birebir anlatmak yerine acının duyularla hissedilmesini istemiştir. Picasso resimde siyah, beyaz ve gri dışında hiçbir renk kullanmamıştır. Resmin tam ortasında mızrak saplanmış atın acı içinde kişnemesi, elindeki gaz lambasıyla pencereden kendini içeriye atmaya çalışan kadının telaşı, atın altında elindeki kırık kılıçla parçalanmış askerin cesedi, solda kucağındaki ölü bebeğini tutan annenin feryadını duymak mümkündür. Ayrıca resimde İspanya’nın simgesi bir boğanın yanında silik bir şekilde görülen barış kuşu sanatçının karamsarlığını yansıtmaktadır.
Picasso bir sergisi sırasında Alman bir askerin“Bu tabloyu siz mi yaptınız?” diye sorusuna verdiği ”Hayır, siz yaptınız” cevabıyla savaşın duygusuz tavrına vurgu yapmıştır.
SAVAŞ ALETLERİNE KARŞI PROTESTO
“Ey bu topraklar için
Toprağa düşen”
Bir karış toprağın
Var mıydı yaşarken?
Ataol BEHRAMOĞLU
Claes Oldenburg’un bu heykeli ilk bakışta komik görünse de oldukça ironik ve eleştirel bir yaklaşım içermektedir. Oldenburg arkadaşlarıyla yaptığı 7.5 metre uzunluğundaki bu heykeli gizlice Yale Üniversitesi bahçesinde bulunan Beinecke Plaza’ya 1. Dünya Savaşı için yapılan anıtın kolonları arasına koymuştur. Heykelin klasik bir görünümü olan bu anıtın önüne konumlandırılması, ona başta savaşın kendi olmak üzere hem klasik savaş anıtlarına hem de savaş aletlerine karşı da yıkıcı bir protesto gösterisidir.
Sarkastik bir görüntüye sahip bu heykel aynı zamanda savaş karşıtı gösteriler içinde bir alan oluşturmuştur.
YIKILAN BİNANIN ÜZERİNE ‘ÖPÜCÜK’
“Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür.” Jean Paul Sartre
Suriyeli sanatçı Tammam Azzam Avusturyalı sembolist ressam Gustav Klimt’in ünlü “Der Kiss - Öpücük” tablosunu, savaş nedeniyle yıkılan bir binanın üzerinde dijital olarak yeniden yorumlanmıştır.
Tamman Azzam Suriye’de yaşanan savaşın yarattığı yıkımı, Suriye halkına yaşattığı terör ve trajediyi bombalar nedeniyle harabeye dönmüş, delik deşik olan bir binanın üzerinde Klimt’in ünlü romantik tablosunu yerleştirerek insanı dehşete düşüren bir yorumlamayla dünyaya duyurmuştur. Resmin naifliğiyle çelişen savaşın vahşiliğini çarpıcı bir şekilde bileştiren sanatçı İslamcı çetelerin ve onlara destek veren ülkelerin, Suriye’yi kan revan içinde bırakarak çoluk çocuk demeden yüzlerce insanı vahşice katletmesini hafızalardan silinmeyecek bir şekilde gözler önüne sermiştir.
Sanatçı Tammam Azzam eserini şu sözlerle açıklamıştır: “Biz Suriye’de komedi ve trajedinin ince çizgisini betimliyoruz. Bu durumda nasıl sanat yapılabildiğini gösteriyoruz. Umuttan, insanların savaşa karşı koymalarından, sevgiden dem vuruyoruz. Ben de Gustav Klimt’in Öpücük eserini kullanarak ilgi çekmek istedim. Sanırım burada insanlar sanatla ilgilenmeyi bıraktı çünkü Suriye’de yaşanan her saniye ölüm kokuyor. Ama ben bir sanatçıyım asker değil, benim mücadele yolum bu.”
UTANÇ DUVARI
“Savaş istiyoruz!”
En önce vuruldu
bunu yazan
Bertolt BRECHT
Gerçek kimliği bilinmeyen Banksy, 10 yıldır başta İngiltere olmak üzere farklı ülkelerde yaptığı çarpıcı duvar resimleriyle tanınmaktadır.
Yaptığı işi “Gerilla sanatı” olarak tanımlayan sanatçı savaş karşıtı, çevreci, hayvan haklarını savunan ve tüketim çılgınlığını eleştiren çalışmalar yapmaktadır. Banksy İngiltere’nin yanı sıra Filistin’de yaptığı siyasî eserlerle de tanınmaktadır. İsrail hükümetinin Filistin sınırına inşa ettiği ve BM tarafından hukuk dışı ilan edilen sanatçının kendi ifadesiyle “Filistin’i bir açık hava hapishanesine çeviren utanç duvarına” tatil enstantaneleri adıyla savaşın acı yüzünü ironiyle ortaya koyan dokuz farklı çalışma yapmıştır.
FİKRET OTYAM ANISINA…
Anadolu
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?
Ahmet ARİF
Eğer söz savaş ve dirence gelmişse tüm güzelliklerine inat zulümlerin de beşiği olmuş Anadolu’dan ve onun dirençli kadınlarından bahsetmemek olmaz. Biliriz ki bir coğrafya da barış inşa edilecekse elbette harç o coğrafyanın kadınları tarafından karılacaktır.
Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Fikret Otyam tartışmasız iyi bir ressamdı. Ancak onun ötesinde çok iyi bir Anadolu resmedeniydi.”O Kürt kadının gözünü, o Doğu kadınlarının gözlerini, onların acılarını gördüm. Allah yaratmış siyah, bir de sürme çekerler, bir sürme de ben çekiyorum resimlerde.” sözleriyle belirttiği gibi Anadolu kadınının hüzünlü ama güçlü gözlerini onun kadar iyi gören ve yansıtan yoktu.
İçinde bu satırların yazarı da olmak üzere onsuz tüm Anadolu kadınları artık biraz öksüz ve yetim… Bize bıraktıkları önünde…Saygı ile… Sevgi ile… Aşk ile…
Evrensel'i Takip Et