08 Ağustos 2015 11:14

Kayıp yakınları: Çitil acılarımızı artırmak için bölgeye gönderildi

Paylaş

Kayıp yakınları, Diyarbakır, Batman, İzmir ve Hakkari'de gözaltında kaybedilen ve "faili belli" cinayetlerle katledilen yakınlarının akıbetini sordu. İHD Diyarbakır Şubesi yöneticisi Abdullah Zeytun, Mardin'in Derik ilçesinde 13 köylünün katledilmesinden sorumlu olarak tutulan Tuğgeneral Musa Çitil'in Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı olarak atanmasına tepki göstererek, "Çitil Kürdistan halkının acılarını arttırmak için bölgeye gönderildi" dedi.

DİYARBAKIR
İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, "Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın" sloganı ile her hafta düzenlediği oturma eylemlerinin 339'uncusunu Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Kayıp fotoğraflarının taşındığı eyleme, İHD Diyarbakır Şubesi yönetici ve üyeleri, Barış Anneleri Meclisi üyeleri, MEYA-DER yöneticileri, 78'liler Vakfı yöneticileri ile kayıp yakınları katıldı. Eylemde, 1993 yılında Bitlis'in Tatvan İlçesi Düzcealan Köyü'nde askerlerce evi basıldıktan sonra cesedi parçalanarak katledilen Necmi Çaçan'ın faillerinin bulunup, cezalandırılması talep edildi. Oturma eyleminde konuşan İHD Diyarbakır Şube yöneticisi Av. Abdullah Zeytun, adalet talebiyle gerçekleştirdikleri oturma eyleminin 339. haftasına ulaşmasına rağmen, bu talebi karşılamak yerine sistematik olarak cezasızlık politikasının uygulandığını belirtti. Bu duruma örnek olarak fail olarak yargılanan devlet görevlilerinin terfi ettirildiğine işaret eden Zeytun, Mardin'in Derik ilçesinde 13 köylünün katledilmesinden sorumlu olarak tutulan Tuğgeneral Musa Çitil'in YAŞ kararları ile Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı olarak atanmasını eleştirdi. Zeytun, "Kürdistan halkının acılarını arttırmak için bölgeye gönderildi. Bunun tesadüfi olmadığını biliyoruz. Devletin, savaş politikalarını tekrardan dönmesi ile birlikte, Kürdistan halkının hafızasında 90'lı yıllara ait ne kadar kötü ve negatif izlenim uyandıran insanlar varsa, hepsi tekrardan Kürdistan'a gönderildi" diye konuştu. 

'BÖLGE HALKINA ORANTISIZ BİR GÜÇLE KATLİAMLAR GERÇEKLEŞTİRİLİYOR'
Faili Meçhul cinayetlerden sorumlu komutanların bölgeye atanmasının yanı sıra, savaş politikaları ile çatışmalarının bölge kentlerine taşındığını ifade eden Zeytun "Hukukla bağdaşmayan şekilde infazların gerçekleştiğini Silopi'de gördük. Bölge halkına orantısız bir şekilde güç kullanılarak katliamlar gerçekleştiriliyor. Kadın, çocuk dememeden katliamlar yapılıyor. Yaralılar hastanelere taşınıyor. Sağlık görevlilerine ve yaralılara müdahale edilerek, işkence edilerek, tedavileri engelleniyor. Bu da devlet aklının ve iradesinin ne yönde tedavül ettiğinin bir göstergesidir" diye belirtti. Savaş politikaları ile kayıp ve gözyaşı olabileceğini, bu nedenle en yakın zamanda çözüme odaklı adımların atılması çağrısında bulunan Zeytun "Türkiye haklarının demokratik yaşamı bir arada inşa edebileceği koşulların oluşturulması gerekir. Bu nedenle çatışmalara ve savaşlara son verilmesini talep ediyoruz" diye konuştu.

NECMİ ÇAÇAN'IN HİKAYESİ ANLATILDI
Ardından İHD Diyarbakır Şube Yönetici Emin Ermin, 1993 yılında Bitlis'in Tatvan İlçesi Düzcealan Köyü'nde askerlerce evi basıldıktan sonra cesedi parçalanarak katledilen Necmi Çaçan'ın hikayesini anlattı. Askerlerin saldırısında katledilen Necmi Çaçan'ın eşi Gülşen Çaçan'ın olaya ilişkin beyanlarını Ermin, şu şekilde aktardı: "Bölge halkı askerlerin yoğun baskıları altındaydı. Köylere baskınlar yapılıyordu. Bundan dolayı da köylüler, gece sırayla nöbet tutuyorlardı. Askerler gece köyümüzü taradılar, evimize atılan roket ve kurşunlarla evimiz delik deşik olmuştu. Köye tanklarla girdiler, evleri ateşe verdiler. Köyden feryat ağlama sesleri yükseliyordu. Eşim Necmi'ye 'evden çıkalım, bizi evin içinde yakacaklar' dedim. O da bana 'Bu ortamdan çıkamayız" dedi ve evde kalmakta ısrar etti. Kapımız çalınınca açmak zorunda kaldım. Kapıyı açar açmaz beni darp etmeye başladılar ve bana gelen darplarla bayıldım. Gözlerimi açtığımda askerlerin, çocuklarımın ağzına silah dayadıklarını gördüm. Çocuklarım titriyorlardı. Onlara 'biz ne yaptık' deyince beni yine vurmaya başladılar ve tekrar bayılmıştım. Kendime geldiğimde eşimi evin arkasına götürmüşlerdi. Çocuklarım yerde yatıyorlardı. Eşimi merdivenlerdeyken öldürmüşlerdi ve cesedini parçalamışlardı. Askerler köyden ayrıldıktan sonra, eşimin naşını yıkamadan defnettik. Yıkanacak durumda değildi. Askerler eşimin amcasına 'Necmi'yi PKK'liler öldürdü' diye bir kağıt imzalattılar." 

Daha sonra kayıp yakınları, 5 dakikalık oturma eylemi gerçekleştirildi. 

BATMAN 
İHD Batman Şubesi ve kayıp yakınları, Gülistan Caddesi'ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Kayıp yakınların fotoğraflar taşıdığı eylemde, HDP Batman milletvekilleri ve birçok insan hakları savunucusu katıldı. Eylemde konuşan İHD yöneticisi Devran Yıldız, vatana feda etmeye hazırlanan zorunlu askerliğin dayatıldığı bir savaş zihniyetiyle yaşamaya mahkum edilen bir devlet karşı karşıya olduklarını söyledi.

YÜKSEKOVA
İHD Yüksekova Temsilciliği ve kayıp yakınları, "faili meçhul" cinayetlere kurban gidenlerin akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle her hafta düzenledikleri eylemin 71'inci haftasında Yüksekova Sanat Sokağı'nda buluştu. Kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme, HDP, Gever Demokratik Toplum Meclisi yöneticileri ile sivil toplum örgütü temsilcileri de katıldı. Kayıp yakınlarının bu haftaki buluşmasında, 5 Ağustos 1994 tarihinde ilçeye bağlı Köşkünü (Pişqesri) köyünde askerler tarafından gözaltına alınarak infaz edilen 18 yaşındaki çoban Abdullah Kançı'nın hikayesi anlatıldı. Saygı duruşunun ardından annesi adına kaleme alınan hikayeyi anlatan Kançı'nın kız kardeşi Hêvidar Kançı, "Oğlum 18 yaşında sakin dürüst sorumluluğunu bilen yiğit bir delikanlıydı. Evin tüm sorumluluğunu üstüne aldı ve o sene çoban olmaya karar verdi. Köyümüzün bulunduğu Doski mıntıkasına Bolu Tugayı tarafından bir askeri operasyon düzenlenerek bölgede bulunan tüm çobanlar gözaltına alındı" hatırlatmasında bulundu.

Hikayede daha sonra oğlunu görebilmek için askeriyeye gittiğini belirten anne Kançı, şunları aktardı: "Ben oradaki rütbeliye söyledim çobanları gözaltına almışsınız. Abdullah benim oğlumdur. Kendi halinde bir çocuktur. Onlar da 'oğlun bizim yanımızda değil, şu karşı taraftaki askeri gruba bakın' dedi. Ben de oraya gidip, 'Bana oğlumu ne olursa olsun göstereceksiniz. Oğlumun bir suçu varsa yargı karar versin' dedim. Oğlumla görüştüm bana 'Anne beni öldürecekler!' dedi. Oğluma işkence etmişlerdi, onu orada çırılçıplak soymuşlardı." Yeşiltaş Jandarma Karakolu'na giderek oğlunun askerler tarafından gözaltına alındığını ve oğlunun bir suçu olmadığını bildirdiğini kaydeden anne Kançı, "Bana oğlumun İlçe Jandarma Komutanlığı'na götürüldüğünü söylediler. Ama Jandarma Komutanlığı orada öyle bir şahsın olmadığını söyledi. Operasyondan dönen askerler de 'Oğlunu Diyarbakır'a gönderdiler' dedi. Operasyondan 3 gün sonra yaylada bir cesedin olduğunu söylediler. Yaylaya gittik ve oğlumun cesedini bulduk" dedi. 

'OĞLUMUN BACAKLARINDAKİ ETLERİ KÖPEKLERİNE VERMİŞLERDİ'
Oğlunun cenazesine bile işkence yapıldığını anımsatan anne Kançı, "Cesedi bulduğumuzda tanınmayacak haldeydi. Yanıktı, başı yanmıştı, ayakları kesilmişti. Cesedin yalnız sırt tarafı yanmamıştı. Oğluma ait olup olmadığını sırtındaki beninden tanıdım. Oğlumun bacaklarındaki etleri köpeklerine vermişlerdi ve kulakları kesilmişti. Katiller daha kana doymamışlardı. Benim oğlumu kurşuna dizmişlerdi. Ama Türkiye yargısı hiçbir şekilde katilleri bulup yargı önüne çıkarmadı. Bizler failleri bulup yargı önüne çıkarılmasını istiyoruz" şeklinde konuştu.

ANNEDEN ERDOĞAN'A: GÜNAHTIR, AYIPTIR
Daha sonra gözyaşlarını tutamayan Kançı'nın annesi Ayşe Kançı söz aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a seslenen anne Kançı, "Türk devletine de sesleniyorum. Benim ciğerim yüreğim yandı ama başka hiçbir anneninki yanmasın. Artık bu operasyonları durdursun. Erdoğan, sen Müslüman değil misin? Bana bak ve yüreğimin nasıl yandığını gör. Allah da bunu asla kabul etmez. Bize yönelik bu operasyonları, tutuklama ve katliamları durdur artık. Bizler barış istiyoruz, asla savaş istemiyoruz. Günahtır, ayıptır. Bizim de bu dünyada hakkımız var" çağrısında bulundu.

İZMİR
İHD İzmir Şubesi, gözaltında kaybedilen ve faili meçhullerin akıbetine ilişkin Konak Eski Sümerbank önünde basın açıklaması düzenledi. "Kayıplar belli, failler nerede" yazılı pankart ve kayıpların resimlerinin açıldığı eylemde, bu hafta gözaltında kaybedilen Süleyman Cihan'ın hikayesine yer verildi. İHD adına basın açıklamasını okuyan Caner Canlı, Süleyman Cihan'ın (31) diğer kayıplar gibi faili belli olan hikayesini paylaştı. Canlı, 2 çocuk babası öğretmen Cihan'ın, 12 Eylül karanlığında sol bir örgütün yöneticisi olduğu iddiasıyla 29 Temmuz 1981 tarihinde Edirne'den İstanbul'a gelmek üzere bindiği yolcu otobüsünden gözaltına alındığını ve bir daha kendisinden haber alınamadığını söyledi. Ailenin çabası ile 85 gün sonra Cihan'ın işkence ile öldürüldüğü bilgisine ulaşıldığını söyleyen Canlı, Cihan'ın kimsesiz mezarlığına gömüldüğünü söyledi. 

Yurttaşların iktidarı, hukukun, adaletin ve barışın sınırlarına çekilmesini talep etmeye hakkı olduğunu belirten Canlı, gözaltında kaybedilenlerin akıbetlerinin açıklanmasını ve bu insanlık suçunun sorumlularının ve faillerinin açığa çıkarılarak yargılanmasını talep etti. (DİHA)

ÖNCEKİ HABER

Katliam davası sanığı tümgeneral Diyarbakır’a atandı

SONRAKİ HABER

Silopi'de büyük uğurlama

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...