04 Ağustos 2015 06:47

Demirtaş: 'Size savaş yaptırmayacağız' sloganıyla sahaya ineceğiz

'Biz bu savaşı durduracağız' diyen HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, savaşa karşı barış hamlesi başlatacaklarını ve 'Size savaş yaptırmayacağız' sloganıyla da sahaya ineceklerini söyledi.

Paylaş

Kenan KIRKAYA
Deniz NAZLIM

HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, iç siyaset kadar dış siyaseti, Kürtler arası ilişkiyi, AKP'nin HDP üzerindeki hesapları ve baskı politikalarını, hükümetle yapılan görüşmeleri, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın rolü ve HDP'nin yeni süreçte neler yapacağını da değerlendirdi. Toplumun savaştan yana olmadığını ve HDP'nin savaşa karşı barış tutumunda ısrar edeceğinin altını çizen Demirtaş, Dicle Haber Ajansı'nın (DİHA) sorularını yanıtladı.

Bir yandan hükümet kimi STK'leri yanına alarak "savaş mesajları" verirken, öte yandan geçenlerde bir grup STK temsilcisi de sizi ziyaret etti...
Evet. Bizi ziyaretlerinde "Oradaki görüntü bizim bilgimiz dışında oldu" dediler. "Biz orada öyle bir şey yapılacağını bilmiyorduk" dediler. Dolayısıyla Başbakan'la ayrı ayrı görüşmeler yaptı onların birçoğu. Özellikle bölgeden gelen oda ve meslek kuruluşu başkanları oradaki tablonun yanlış olduğunu ve kendilerinin o tablonun bir parçası olmadıklarını ifade etti. HDP'ye oy vermiş ya da vermemiş, Türkiye'nin batısındaki birçok kesim bu savaştan ciddi derecede rahatsız olduklarını ve desteklemediklerini ifade ediyorlar. Ama herkes HDP'den bir rol, misyon bekliyor. Başlatılmak istenen bu kirli savaştan HDP'nin siyaseten öne çıkması, rolünü, pozisyonunu oynaması, seçim sürecinde verdiği sözleri yerine getirmesini bekliyorlar.

Peki, ne yapacaksınız?
Aslında biz de bu konuda eksiklikler yaşadık ama hızlı bir şeklide toparlanıp, bir inisiyatif, ön almak, savaşı durduracak güçlü bir siyasi, barış hamlesiyle "Size savaş yaptırmayacağız" sloganıyla sahaya ineceğiz. Çok fazla diplomatik görüşme yaptık. Sivil toplum kuruluşlarıyla, siyasi partilerle görüşme yaptık. Bütün il ve ilçe örgütlerimizle toplantılar, eşbaşkanlarımız, MYK ile toplantılar yaptık. HDP bileşenleriyle bir araya geliyoruz. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile bir araya geleceğiz.

Başka diplomatik temaslarınız olacak mı?
Elbette, bu hafta içerisinde Avrupa Parlamentosu'nda çeşitli görüşmeler yapacağım, Brüksel'de. Hakeza, yerellerde STK ile yerel medya kuruluşları ile toplantılar planlıyoruz. Bunun dışında çok sayıda büyükelçilikle görüşme gerçekleştirdik ve yaklaşımımız anlattık, anlatıyoruz. Şimdi bütün bu ön toplantılardan sonra biz artık barış mitinglerini halk toplantılarıyla toplumun barış çığlığını, müzakereye dönme isteğini görünür kılacağız. Bu doğrultuda herkesin önümüzü açacak söylemler, HDP'nin yaptığı çağrılara icap eden bir yaklaşım sergilemesini bekliyoruz. Hükümet çağrılarımıza ve politikalarımıza çok çiğ yaklaşıyor. KCK'nin de, HDP'nin yaptığı çağrılar, HDP'nin pozisyon alma, siyasi alan açma girişimlerine değer biçen bir yaklaşımla konuyu ele almasını iletiyoruz. Yaptığımız çağrılar ve ortaya koyduğumuz politika çözümün önünü açma politikalarıdır. Apolitiklik değildir. HDP Türkiye sahasında çok büyük bir siyasi alan yaratmıştır. Ve bu yeni yaratılan siyasi alan çok hassas, neredeyse pamuk ipliğine bağlı dengeler üzerine kuruludur. Dolayısıyla hele bizim barış konusunda ön alabileceğimizi gösterme konusunda yaptığımız hamlelerin boşa çıkarılmaması lazım. Hükümet bunu yapmaya çalışıyor. Hükmet HDP'nin işlevsiz olduğunu göstermeye çalışıyor. Şimdi herkes bir anda HDP'nin işlevsiz olduğunu ortaya koymaya çalışırsa HDP rolünü oynayamaz. Dolayısıyla biz Türkiye toplumuna verdiğimiz sözün gereği olarak, tüm kadrolarımızla yönetimlerimizle yaptığımız toplantılarda bir savaşın önünü alacak pozisyon yaratmaya çalışıyoruz ve siyaseten üzerimize düşen rolü oynamaya çalışıyoruz, oynamakta da kararlıyız.

Nasıl bir rol üstlenme durumu düşünüyorsunuz?
Biz bu savaşı durduracağız. Bizim işimiz budur. Siyasi çözüm hamlesini tekrar öne çıkarmak siyasetçilerin işidir. Dolayısıyla bizim bu konudaki duruşumuzda bir değişiklik olmayacak. Biz çağrılarımızı yineleyeceğiz, tekrarlayacağız ama aynı zamanda bunu pratik sahada tabanımızla birlikte örgütlü bir güç olarak hayata geçireceğiz.

Bir yandan da halka yönelik saldırılar yoğunlaştı...
Elbette ki halka dönük saldırılar, tutuklamalar, gözaltılar, özellikle cenazelere dönük hakaretvari yaklaşımlar kabul edilebilir değil. Halk bu konuda kesinlikle inisiyatifli olmalıdır. DTK'nin, DBP'nin, HDP'nin ve HDK'nin bu süreçte ayrı ayrı rol ve misyonları var ve tamamlayıcı olmak zorundayız. Bu tamamlayıcılık ve koordinasyon iyi olursa ben inanıyorum ki hükümetin başlattığı bu saldırı dalgası çok kısa sürede kırılacaktır. Psikolojik üstünlüğü ele geçirmeye çalışıyorlar, iktidarı kaybetmiş olmalarına rağmen zayıf bir iktidar, geçici bir iktidar görünümünden çıkıp seçim öncesinden daha güçlü bir iktidar izlemini vermeye çalışıyorlar. HDP'nin etrafından buluşmuş olan demokrasi güçlerini dağıtmaya çalışıyorlar. Şu mesajı vermek istiyor topluma, AKP ve onun önderliği; "Biz seçimle de gitmiyoruz. Biz sandıkla bile artık kaybetmeyiz. Dolayısıyla herkes pozisyonunu ona göre alsın. Biz bu ülkenin artık kalıcı iktidarıyız. Sandıkla bile götüremezsiniz" demeye çalışıyor ve korku yaymaya çalışıyor. Ve bazı insanlar, bazı kesimler dikkat ederseniz, "Ya bunlar sandıkla bile gitmiyorsa artık demek ki bizim bunlara karşı pozisyon almamamız lazım yoksa zarar ederiz" gibi bir orta yolcu pozisyon almaya çalışıyorlar. Bunu giderek topluma bir korku bir kaygı halinde yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Bizim bu psikolojik saldırı dalgasını da kırmamız gerekiyor.

Uluslararası alanın tutumuna ilişkin görüşmeler yaptınız ama mesela ABD'de bazı tartışmalar var, "Kürtler yeniden satılıyor" gibi. Oradaki tutum nedir?
Hayır. Bu konu o kadar basit değil. "Al İncilik'i ver Kandil'i" gibi ucuz bir pazarlıkla bu işler tartışılamaz, tartışılmaması lazım, böyle de ele almamak lazım. Kürtler, Ortadoğu'da büyük bir güç artık. Öyle küçük pazarlıklarla da alışveriş unsuru haline getirebilecek bir güç değil Kürtler. Dolayısıyla da Kürtler kendi gücünü korudukça, özellikle IŞİD barbarlığına karşı ortaya koyduğu zaferi, direnişi büyüttükçe bütün dünya genelindeki diplomasi alanındaki gücünü, meşrutiyetini, haklılığını her saat daha fazla artırıyor. AKP'de bu savaşı uluslararası güçlerin tam desteği ile yürütmüyor. Bunun da bilinmesi lazım. Uluslararası güçler çok sınırlı bir destekle, çok sınırlı bir anlayışla AKP'nin bu operasyonlarına yaklaşıyorlar. Özellikle IŞİD'e karşı Kürtlerin sahada çok etkili olduğunu bütün dünya biliyor. Bu etkili güce yönelik saldırı uluslararası kamuoyunda toplumda rahatsızlık yaratmış durumda. Bu rahatsızlığı doğru bir diplomasi kazancına dönüştürmenin yolu da içeride AKP'nin savaşa çekme tuzağından mümkün olduğunca düşmemek olmamalıdır. Bunu, özellikle kullanıyorum bu cümleyi; AKP'nin Türkiye'de yeniden savaşa çekme tuzağına karşı çok dikkatli hamleler yapmak lazım. Uluslararası meşrutiyetin, desteğin bu kadar güçlü olduğu bir zamanda yeniden içeride derinlikli bir savaş başlatma tuzağından diplomatik ve siyasi hamlelerle Kürtlerin çıkmayı bilmesi lazım.

Kürtler arası ilişkiler açısından bir sorun var. Biliyorsunuz bir kongre hazırlığı vardı ama başarılamadı. Barzani'nin son gelişmelere ilişkin açıklamaları oldu. AKP görevini yerine getirmiş anlamına gelebilecek sözler söyledi. En son "PKK Kandil'i boşaltsın" dedi ve Kürtler arasında da birliği yansıtmayan durumlar var. Nasıl değerlendirirsiniz?
Böyle dönemlerde tabi ki Kürt hareketlerinin birbirlerini zora sokacak açıklamalar yapması kesinlikle hiç kimseye kazanç getirmez. Güney Kürdistan bütünlüklü davranabilmelidir. Güney Kürdistan bir hükümet, bir devlettir. Bir partiden ibaret değildir. Dolayısıyla bütünlüklü davranıp, Kürtlerin bir birinin çıkarına zarar vermeyecek pozisyon almaları konusunda daha fazla hassas davranmaları lazım. Bu mevzu iki parti iki hareket arasındaki kriz olmaktan çıkmalıdır. Ulusal bir meseledir bu. Dolayısıyla partiler böyle dönemlerde birbirini zora sokacak, birbirinin hamlelerini boşa çıkartacak tutumlardan kesinlikle kaçınmalıdır. Bu birinci husus. Bizim beklentimiz Kürdistan hükümetinin ve Güney Kürdistan devletinin kendi topraklarına dönük sivillerin de katliamlarına yol açan saldırıları karşısında tereddütsüz bir tutum almasıdır. Amasız, ancaksız. Kürt tarafını ve Kürt hareketini eleştirecek veya haksız bir şekilde zora sokacak tutumlar kimseye kazandırmaz.

İkincisi, Kürdistan bölge hükümetinin bazen Sayın Barzani'nin ya da KDP'nin yaptığı açıklamalar Türkçeye çevrilirken, bazen bilinçli çeviri yanlışlıkları, bilinçli çeviri hataları nedeniyle dezenformasyonlar yapılıyor. Buna da dikkat edilmesi lazım. Açıklamaların orjinali ve açıklamaların niyeti tam olarak nedir, Kürtler bununla ilgilenmeli. Psikolojik savaş yöntemi ile Kürtleri birbirinin karşısına düşürmeye çalışan ucuz hamlelere böylesi dönemlerde hiçbir Kürt hareketi prim vermemelidir. Bu konuda da hassas olunması lazım. Ama özellikle Kandil bölgesindeki sivil katliam konusunda Kürdistan hükümetinin sesini bütün dünyaya duyuracak çok net bir tutum alması lazım. Kendi yurttaşlarının katledildiği bir sivil operasyonda artık uluslararası bir savaş suçu, uluslararası bir insanlık suçu ortaya çıktığında böyle bir durumda çok net bir tutumla bütün dünyaya mesaj vermesi ve durumu bütün dünyaya net bir şekilde, tereddütsüz ilan edecek uluslararası mekanizmaları devreye sokacak bir devlet tutumu göstermesi gerekir. Orada devlet sizsiniz, sizin topraklarınızda, sizin yurttaşlarınız başka bir ülkenin hava saldırılarında katlediliyorsa bu durum amasız, ancaksız uluslararası alan taşınmalı ve burada "Türkiye ile ilişkiler bozulur mu, bozulmaz mı?" gibi bir kaygıdan çıkılmalıdır artık. Bu Türkiye ile ilişkileri bozmaz, tam tersine bu tür suçlar teşhir edilirse bu Kürtleri, Güney hükümetini güçlendirir, zayıflatmaz. AKP'nin bu tür suçlarına göz yumulursa veya sesiz kalınır, alttan alınırsa esas o zaman Güney hükümeti zayıflar, oradaki irade zayıflar.

İç siyasete geri dönelim Sayın Demirtaş. Siz en son koalisyon görüşmeleri çerçevesinde Başbakan ile burada bir araya geldiniz, kapıya kadar uğurladınız. Şimdi o günden beri çok sert bir üslup var, "Yıkacağız, bitireceğiz" şeklinde. Sizin şahsınıza da yönelik de aynı üslup kullanılıyor. Görüşmedeki atmosfer öylemiydi, sanki daha farklı yansıdı?
Hayır, yani biz kesinlikle çözüm iradesi, diyalog iradesi ortaya koyduk. Hatta şunu söyledik, ben açık söyleyeyim; yani "Siz Sayın Davutoğlu olarak, erken seçime gitmek istemiyorsanız ve hiçbir şekilde kimseyle koalisyon kuramazsanız, bizim kapımız açıktır. Buyurun gelin son noktada koalisyon görüşmesi yapmak için HDP'ye gelmek isterseniz bizim kapımız açıktır. Ama yok ille erken seçime gideceğiz diyorsanız, Saray'ın baskısı altında, buna da direnemiyorsanız, erken seçime götürecekseniz ülkeyi biz de bundan kaçmayız" dedik. "Çözüm süreci, diyalogun başlaması konusunda kapımız sonuna kadar açık, bizler yeniden HDP olarak eskisinden daha güçlü bir şekilde rol almaya hazırız, halkımız bunun için bize oy verdi" dedik. Bu duygularla biz toplantıyı bitirdik ve kendisini uğurladık. Ama görünen o ki HDP'nin ortaya koyduğu bu iradeye saygı duymak, güven duymak yerine, maalesef ki HDP'yi hiçleştirmek, HDP'yi toplum nezdinde itibarsızlaştırmak, eşbaşkanlarını hedefe koyarak suçlu ilan etmek genel politika olarak planlanmış önceden, bu anlaşılıyor.

Gösterdiğiniz kimi tepkiler mi kabul edilmedi acaba?
Şimdi o görüşmeden sonra HDP başka bir şey söylemedi ki, başka bir şey yapmadı ki. O görüşmenin ruhuna aykırı olabilecek bir şey yapmadı ki. Suruç katliamından sonra HDP haklı olarak bir tavır koydu ortaya. Tepkisini ortaya koydu. Şimdi bu tepki AKP'de bir HDP düşmanlığı yaratmışsa kusura bakmasınlar, 31 partili gencimiz, sosyalist genç orada katledildiğinde HDP çıkıp efendim "HDP sessiz kalsın, bundan sonra AKP'yi eleştirmesin" deniyorsa da, kimse HDP'yi tanımamış demektir. Çünkü HDP zulme, haksızlığa karşı asla sessiz kalmaz, asla birilerine boyun eğerek siyaset yapmaz. Asla birilerinin kapısına, eteğine tutunarak dilenme suretiyle, dilenme tarzıyla bir şeyler kimseden istemez. Biz açık, net diyalog kanallarını ve idaremizi ortaya koymuşken, buna saygı duymak yerine diz çöktürmeye dönük operasyonlar veya diz çöktürmeye yönelik yeni bir yaklaşımla HDP'yi teslim almaya dönük bir konseptle de, karşı karşıya kaldığımız da biz de kendi irademizi tabi ki ortaya koyarız.

Son olarak aslında bu gelişmelerin orta yerinde duran Sayın Öcalan ile ilgili sormak istiyorum. Siz daha önce Sayın Öcalan ile görüştünüz izleniminiz neydi? Bir de Öcalan'ın sizin liderliğinizi kabul etmediğine yönelik kimi spekülasyonlar...
Bizim Sayın Öcalan ile aramızda ne bir liderlik yarışı olur ne de bu tartışmaların bir gerçekliği vardır. Sayın Öcalan bir halk önderidir ve 40 yıldır mücadele etmiş, 16 yıldır tecrit altında, 16 yıldır işkence altında, barış için çözüm için mücadele iradesini ortaya koymuş çok güçlü bir liderdir. Bir partinin genel başkanı değil, seçimlere giren, seçim yarışı yapan bir partinin önderi değil. Partimizin üyesi bile değil, delegesi değil, partimize genel başkan adayı değil... Sanki aramızda siyasi bir rekabet varmış ve bu gerçekmiş gibi yansıtanlar bu anlayışı tanımıyorlar. Ben demokratik legal siyasi bir partinin eş genel başkanıyım. Kongreyle geldim, kongreyle giderim. Delegelerimiz üyelerimiz benim bu partinin başında olmamı istediği her dakika benimde buna inandığım her dakika bu partinin başındayım, yasal süreci içerisinde görev sürem bittiğinde de başka bir arkadaşıma devrederim. Ben görevi bıraktığımda Sayın Öcalan mı gelip devralacak. Bir kere ayrı kulvarlarda siyasi bir önderlik yapıyoruz. Kendisi bir halk önderi, PKK'nin kurucu lideridir. Ne benim kendisinin misyonunu, rolünü alma gibi bir tarihsel gerçekliğim vardır, ne de buna yönelebilecek kadar siyasi ahlaksızlığım vardır. Ben bu hareketin içerisinde büyümüş bir siyasetçiyim. Dolayısıyla biz asla ama asla Öcalan'sız çözüm, Öcalan'a karşı çözüm, Öcalan'ı tasfiye edecek çözüm, Öcalan'ı yok edecek çözüm ve anlayışların, kirli konseptlerin içinde asla olmadık, olmayız da. Böyle bir siyasi ahlaksızlığa bizi çekmeye çalışmadılar mı, çalıştılar. Ama her seferinde bu olmayacak yanıtını aldıkları için bizi bu kadar hedefe koyuyorlar.

Bir de şahsınıza yönelik bazı tehditler olduğunu biliyoruz. Tedbirlerinizi nasıl alıyorsunuz?
Evet, fiziki olarak da hedefe koyuyorlar, imha etmek için tehditler, saldırılar gerçekleştiriyorlar, siyasi olarak da hedefe koyuyorlar. Ama biz bütün bunların hiçbirine boyun eğmedik, eğmeyiz. Şu andaki görevimiz halkın bize emanet ettiği bir sorumluluk sözü. Makam, mevki değil. Sorumluluk, bu sorumlulukta lazım olduğunu müddetçe devam eder, görevimizi her halükarda her nerde olursak olalım halkın hizmetine halkın değerlerine bağlı bir şekilde yürütürüz. (DİHA)

ÖNCEKİ HABER

Şırnak'ta patlama: 2 asker hayatını kaybetti

SONRAKİ HABER

Mardin-Antalya seferi yapan otobüse ırkçı saldırı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...