25 Temmuz 2015 00:54

Suriye Türkiye’ye giriyor!

Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

Mayıs ayının ilk haftasıydı. CHP Milletvekili Gürsel Tekin “Ordu iki gün içinde Suriye’ye girecek” demişti. Ordu, Cumhurbaşkanı ve AKP Hükümeti bu yönde bir karar almıştı. Tekin ekliyordu, “Bu bir çılgınlık olur. Sayın Başbakana sesleniyorum. Çıkın ‘Böyle bir çılgınlık yok. O iddia yanlış’ deyin. Beni yalanlayın”...

İki ay geçmeden, Türkiye, bir biçimde Suriye’ye girdi. Ancak geçen günler boyunca yaşanan olaylar yüzünden, şimdi bunun bir çılgınlık olarak algılanması artık o günkü kadar kolay değil.

HDP’nin Mersin ve Adana parti binalarını yapılan saldırılardan başlayarak, Diyarbakır mitingindeki bombalı cinayet tertibiyle devam eden ve nihayet Suruç’ta 31 insanın hunharca öldürülmesiyle zirveye çıkan şiddet olayları, HPG’nin üstlendiği söylenen “intikam eylemleriyle” devam etti ve nihayet sınırda TSK mensubu bir astsubay uzaktan ateş edilerek öldürüldü, 4 asker yaralandı. Şimdi artık Türkiye Suriye’ye girmiştir, ve bu bir çılgınlıktır diyen kimse yoktur!

Çünkü IŞİD eylemleriyle ve varlığıyla gerçeğin önünde kalın bir sis perdesi yaratmıştır ve yaklaşık kırk gün önce çılgınlık olarak görünen bir olay, bugün haklı ve gerekli bir müdahale düzeyine çıkarılmıştır.

Uzun zamandır, gerek mezhep esaslı çatışmalara yol açan politikaların iç iktidar kavgasının parçası olması, tek adam diktatörlüğüne dayanan rejimiyle Suriye’yi felakete götüren bütün politikalar, Türkiye’deki rejimin karakteri haline gelmeye başlamıştı. Şimdi silahlı kuvvetlerin resmen sınırı geçmesiyle artık Suriye’deki felaket de bu tarafa geçmeye başlamıştır. Türkiye’nin Suriye’ye girmesi demek, Suriye’nin sorunlarının aynen ve gittikçe şiddetlenen bir biçimde Türkiye’ye girmesi için bir başlangıç olma tehlikesini içinde taşıyor. Evet, dünden itibaren, Suriye’ye hakim olan bütün vahşet ve karanlık artık Türkiye’ye boylu boyunca giriyor.

İÇ POLİTİKADA BELİRSİZLİK YOK, SAVAŞ PLANI VAR!

Koalisyona ilişkin çalışmaların sürekli yokuşa sürülmesi ve belirlenmiş takvimin son dakikasına kadar kullanılacağının belli olması, mevcut hükümetten başka bir hükümetin bu süreçte savaş planlarına ayak bağı olacağı düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Bu politika, yeni bir hükümet ve parlamentonun çalışır vaziyette olmasını kaldıramaz! İte kaka kurulacak bir AKP-CHP hükümeti gerçekleşse bile, bu mevcut şiddet sarmalı tarafından teslim alınmış bir CHP ile olacak, ortada 14 ilke falan bulunmayacaktır. “Ülkenin ve bölgenin içinde bulunduğu zor koşullar dolayısıyla” diye başlayan bir açıklamayla, AKP’nin bütün politikalarının gerçekleşmesinde koltuk değneği hizmeti görecek bir CHP bu süreçte şekillenmiş olacaktır. TSK’nin sınırda sıcak çatışma koşullarında olduğu bir ortamda, ilke falan tartışılamaz!

HEDEF MUHALEFET VE KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİDİR!

Diğer yandan aynı “savaş koşulları” argümanı, iç muhalefetin ciddi ve dinamik unsurlarının bastırılması için de fırsat yaratacaktır. Başta HDP olmak üzere, her bakımdan sesi kısılması gerekenler listesinin başında bulananlar, “teröre bulaşmış” olma gerekçesiyle savaş politikasının hedefi haline gelecektir. Dün başlayan geniş çaplı operasyonlar, ev baskınları tutuklamalar, savaş politikasının gereği olarak sunulacaktır ve artarak süreceğinden kimse kuşku duymamalıdır.

İçerideki baskı ve susturma siyasetinin bir ucunda Rojava vardır! “Her ne pahasına olursa olsun” önleneceği söylenen Suriye’deki Kürt siyasal bölgesine yönelik herhangi bir müdahalenin, Türkiye’deki Kürt halkı tarafından büyük tepkiyle karşılanacağı geçmiş tecrübelerle biliniyor. Geçen yılın 6-8 Ekim olayları, Rojava’nın “dış olay” olmadığını göstermiştir ve bu yüzden, oradaki herhangi bir operasyon, burada bir ön hazırlık olmadan gerçekleştirilemez.

DEMOKRASİ FAZLA GELİYOR!

“Terörle mücadele” gerekçesi, her zaman olduğu gibi bugün de demokrasi ve hak mücadelelerinin önüne örülmüş bir duvar olacaktır. Suriyeleşme sürecinin en önemli parçası demokrasinin tümüyle iptal edilmesidir!

Dün cuma namazı çıkışında bir açıklama yapan Cumhurbaşkanı, “koalisyon kurulursa kurulur, kurulmazsa, “GEÇİCİ HÜKÜMET ile seçime gidilir, bu da 4-5 ay sürer” demiştir. Geçici hükümet demek, Cumhurbaşkanı tarafından atanmış ve parlamentonun denetimi dışında, tümüyle saraya bağlı bir hükümet yeni bir AKP hükümeti demektir.

Böylece, parlamentonun büyük rahatsızlık yaratan son bileşimi tamamen devre dışı bırakılmış olacak, hükümeti denetleyebilecek, işlemlerini yönlendirebilecek her hangi bir kurum kalmayacaktır.

Bu savaş politikası için ideal bir durumdur.

Öyleyse, durumu şöyle özetleyebiliriz:

Uzun zamandır, gazetemiz bu hükümetin bir savaşa ihtiyacı olduğunu gerekçeleriyle açıklıyor ve tehlikeye dikkat çekiyordu. Savaş, özellikle hükümeti ve cumhurbaşkanlığını tümüyle denetim dışına çekecek ortamı sağlayacak ve demokratik muhalefetin bütün hamlelerini suç olarak gösterme gerekçelerini yaratacaktır.

Davutoğlu, şu andaki operasyonunun “savaş anlamına gelmediğini” söylüyor. Bu teknik olarak doğrudur, ancak politik olarak getireceği bütün sonuçlarla bu bir savaştır ve demokrasi güçlerinin üzerine düşen görev, içeride ve dışarıda savaş politikalarına karşı barış haykırışını yükseltmektir.

ÖNCEKİ HABER

Erhan Keleşoğlu: AKP Hükümeti makas değiştirdi

SONRAKİ HABER

İngiltere, askeri müdahaleyi Irak'la sınırlamamakta kararlı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa