07 Temmuz 2015 00:06

Kadınların ve gençlerin ‘baharı’

Che’nin öldürülmesinden 44 yıl sonra, aynı günde ölen Daniel’i, ablası Mary Daniel’in gözünden izlediğimiz Kelebeğin İzi belgeseli, yönetmen Amal Ramsis’in de katıldığı bir gösterimle Documentarist 2015 kapsamında İstanbul’da gösterildi.

Paylaş

Ezgi GÖRGÜ
İstanbul

Ortadoğu’da halk ayaklanmaları adeta bir yangın gibi yayılmıştı. Mısır’da 2011 yılında gerçekleşen halk ayaklanmasının ardından tüm ülke Tahrir Meydanı’nı boş bırakmamış, tüm dünya Mısır sokaklarında özellikle kadınların ve gençlerin olduğu bir dönemi izlemişti. Bu süreçte de Maspero adı verilen TV binası önünde yapılan gösteride Mina Daniel de vardı. Tahrir’in en tanınmış yüzlerinden biri olan Daniel’in de dahil olduğu grup üzerine tanklar ve tüfeklerle yürünmüş, 27 kişi öldürülmüştü. “Mısır Devriminin Che Guevara”sı olarak da anılan Mina, Che’nin ölüm yıldönümünde, Maspero’da hayatını kaybedenler arasındaydı.
Che’nin öldürülmesinden 44 yıl sonra, aynı günde ölen Daniel’i, ablası Mary Daniel’in gözünden izlediğimiz Kelebeğin İzi belgeseli, yönetmen Amal Ramsis’in de katıldığı bir gösterimle Documentarist 2015 kapsamında İstanbul’da gösterildi.
Ölümünden sonra Kahire’nin sokaklarında neredeyse her duvarda graffitilerine rastlanabileceği görülen filmde Daniel’in ablası Mary Daniel’in değişen hayatını da izliyoruz belgeselde.  
Yönetmen Amal Ramsis ve görüntü yönetmeni ve yapımcısı Necati Sönmez ile film üzerine konuştuk.

‘GENÇLER İLK KEZ SOKAĞA ÇIKTI’
Mısır’da yaşanan ayaklanmada hayatını kaybetmiş bir genç olan Mina Daniel’in hayatını, Kahire sokaklarını, abla Mary’nin değişen hayatını izliyoruz Kelebeğin İzi’nde. Sizce bu değişen hayatlar nasıl bu noktaya geldi, bunu tetikleyen koşullar neydi?

Devrimin hemen öncesinde tam bir diktatörlük anlayışı vardı, ifade özgürlüğü yoktu, sendikal özgürlükler yoktu, örgütlenme özgürlüğü yoktu, her bakımdan bir yasaklar ülkesiydi. Fakat böyle bir ortamda devrimi hazırlayan önemli şeyler oldu. Birincisi Mahalla denilen bölgede, Mısır’ın en büyük tekstil endüstrisinin olduğu dolayısıyla da işçi sınıfının olduğu bir mahalledeki grevlerdi, bu grevleri hükümet kanlı bir biçimde bastırdı. Bir sürü insan öldürüldü, bir sürü insanı da hapse attılar. Yaşanan olaydan ve baskıdan sonra başka bir sürü sektörde yüzlerce hatta binlerce grev oldu.Yani bir grev zincirini tetiklemiş oldu.
İkincisi de devrimin patlamasından 6 ay önce Halid Said adında bir gencin internet kafede otururken polisler tarafından öldüresiye dövülmesi ve ölmesiydi. Bir arkadaşı cep telefonuyla olanları filme çekti. Said’i vahşi bir şekilde döve döve öldürmeleri ve bunun kaydolması çok önemliydi. Karakollarda işkencelerin yapıldığı biliniyordu ama bunun kanıtları yoktu, görüntülenmemişti. Bu vahşet görüntüsü çekilip paylaşıldı. Halk arasında çok büyük bir tepki yarattı. İlk defa genç insanlar sokağa çıktı. Daha önce işçiler arasında grev ve eylem oluyordu ama gençler arasında böylesi bir politik eylemlilik yoktu. Said’in 20-21 yaşında bir genç olması, gençlik arasında bir patlama yarattı ve bu sefer gençler sokağa çıktı.

‘MARY, DEĞİŞTİRME POTANSİYELİNİ GÖSTERİYOR’
Mary Daniel’in filmini çekmek, bir yandan devrimden ve kayıplardan en çok etkilenen bir ismi de filme almak demek. Daniel’i bir devrimcinin yakını olmaktan başka nasıl görebiliriz?

Mary’nin hikayesi çok kişisel bir hikaye yani kardeşini kaybetmiş olması, kocasından ayrılması, Hristiyan Kıpti bir aileye mensup olması. Ama yaşadığı değişim tüm kadınların başına gelenlere benziyor. Devrim hemen hemen bütün kadınlara radikal kararlar alma cesareti aşıladı, kendi başına karar alma cesareti aşıladı. Bu sadece kadınlar için değil, erkekliği de dönüştürdü. Yani devrimin insanların karakterini değiştirme potansiyelini gösteriyor Mary. Bir yandan bu kadar özel bir şey yaşamış öte yandan ‘yeni geleni’ de temsil ediyor.

‘HRİSTİYANLAR VE MÜSLÜMANLAR ‘ORTAK DÜŞMANIMIZ’ VAR DEDİLER’
Belgesel filmde halkın yaşadığı değişimler de görülebiliyor Mary sokakları dolaşırken. Peki kadınların da erkeklerin de hayatlarında yaşanan değişmeler neler oldu?

Kadınlar başlarını açma kararı verdi, kendi ailesiyle yaşıyorken eve çıkan genç kızların sayısı arttı. Özellikle Müslüman Kardeşler döneminde başını açma ve tanrıya inanmadıklarını açıklama gençler arasında yaygınlaştı. Müslüman Kardeşler, sistemi değiştirip yeni bir sistemi kurmaktan ziyade kendi çıkarlarını ön plana aldılar. Bu çıkarlar üzerinden politika sürdürmeye başladılar. İnsanlar buna ciddi bir tepki gösterdi. Hüsnü Mübarek, Müslümanlarla Hristiyanların çatışmasını hep kullanmıştır, onları provoke edip, daha kolay kontrol edebilmek ve aradaki gerilimi canlı tutmak için çalışmıştı. Bu bilinen bir şeydi. Genel olarak Müslümanlar Hristiyanlara, Hristiyanlar Müslümanlara önyargılıydı. Devrimle beraber artık bizim ortak bir düşmanımız var dediler.

‘SOKAĞIN DEĞİŞTİRİCİ GÜCÜNÜN FARKINDALAR’
Dünyada genç nüfusun kendi geleceği için etkin bir şekilde söz aldığı bir dönemdeyiz, Mısır’da da durum böyle. Nitekim Mina Daniel, Mısır’ın Gueverası olarak simge isimlerden oldu. Şimdi durum nasıl?

Genelde büyük bir üzüntü var, çünkü bu gençler öldüler ve hiçbir şey değişmedi. Sadece Mina değil, binlerce genç öldü. Bizim bilmediğimiz ama sadece ailelerin bilebildiği bir durum var. Onlarda da kanları boşuna aktı gibi bir düşünce var, üzüntü var maalesef. Çok vahim, sistemin geri gelmesi, tüm canını verenler için, ‘Boşuna mı öldüler?’ gibi bir duygu var maalesef şimdi. Ancak bu hüzünlü hava mutsuz oldukları anlamına gelmiyor, sokağa çıktıkları anda bir şeyi değiştireceklerini biliyorlar. Sokağın değiştirici gücünün farkındalar. Filmde Tarık karakterinin söylediği gibi durum; ‘Devrim volkan gibi, dururken de korkarsın, patladığında da tehlikelidir’. Ama her an patlayabilir korkusu var.
Devrim de ha deyince 1-2 yılda olacak bir şey değil, Fransız Devrimi de 70 yıl sürdü, devrimin başarıya ulaşması için yıllar gerekecek.

‘MARY’NİN HİKAYESİ MISIR’IN HİKAYESİ OLDU’
Belgeseli çekim süreciniz bir halk hareketini konu edindiği için tam bir belirsizlik içinde geçiyor aslında. Bu belirsizliğin kattıkları neler?
Necati Sönmez:
Bu tür belgeselleri yapmak başta zor değil, bir insanın hikayesini anlatıyoruz, yaşadığı ortamda çekiyoruz. O ortamın ne olacağı, sürecin nereye gideceğini tahmin edemezsek de bir yandan akıyor hikaye haliyle. Bir tarafı kontrollü ama büyük bir kısmı kontrolsüz. Belgeselde her şeyi kontrol edemezsin, sonu başı anlamak mümkün değil. Biz sonunu bilmeden çekiyorduk. Her halükarda bu Mary’nin hikayesi olacaktı ama bir şekilde Mısır’ın da hikayesi oldu.

ÖNCEKİ HABER

Eski RTÜK üyesi HDP'li Yıldırım’dan ‘d’Hondt sistemi’ eleştirisi

SONRAKİ HABER

‘IRA’nın beyni’ Martin McGuinness: Çözüm isteniyorsa sorumluluk hükümetindir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...