04 Temmuz 2015 00:50

Caz Festivali’nde Vocca ile A Capella

Paylaş

Ezgi GÖRGÜ
İstanbul

Mimar, avukat, veri analisti, ses mühendisi, piyanist ve öğrenci… Üyelerinin arasında farklı alanlardan, ağırlıklı olarak beyaz yakalıların yer aldığı Vocca, bir a capella grubu. Türkiye’de şimdilik sayısı az olan a capella gruplarından biri ama geçtiğimiz aylarda Türkiye’den davet alan ilk Türk grup olarak Londra A Capella Festivali’ne katıldılar. Bugün 22. İstanbul Caz Festivali kapsamında Fenerbahçe Parkı’nda konser verecekler. Vocca ile provaları sürerken buluştuk. 

Vocca kimdir, nasıl bir araya geldiniz?
Ozan Zencir:  Biz çok yakın arkadaşız, bir çok platformda, konserlerde yer aldık, koro olimpiyatlarına katıldık. Vocca’dan önce Boğaziçi Caz Korosundaydık, İki tane koro var; Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü var, onun içinde üç tane koro var; caz, rock ve klasik müzik. 2011’de okuldan ayrıldık. 

Vocca A Capella grubunu kurmak, a capellanın ‘90’ların sonundan denenmeye başlanan bir tür olduğunu düşünürsek yeni bir alan, yeni bir müzik, bu tüle ilişkiniz nasıl başladı?
Bizim tamamen a capellayla tanışmamız caz korosuyla oldu, koro da 40 kişilik bir ekip, herkesle aynı samimiyette olamıyorsunuz, ayrıldık ama müziği de özlüyorduk. Devam ettirelim dedik, en büyük teşvik bu oldu. 

‘BİR POP MÜZİK DEĞİL’

Kilise müziği olarak çıkan bir müzik türü a capella en başta...
İ.Y: Bu topraklar zaten medeniyetin beşiği, Bizans kilise ezgilerini açıp dinlerseniz Türk nağmelerinden, melodilerinden ve makamlarından çok da farklı olmadığını göreceksiniz. Bu toprağın müziği. A capella kilisenin içinden çıkıyor, kiliselerdeki korolar müziğin öncülü olarak var oluyor. Müziğin temel taşlarından armoninin kurulumu, Johann Sebastian Bach’ın öncülüğünde oluyor, bunu kiliselerde çalışmış bir adam. Sonrasında dini müzik, din dışı müzik diye ayrıma gidiyorlar, birbirlerine olan o tahammülsüzlük aslında, bir opera çıkıyor hemen kilisede yansıyor, oratoryo olarak. Yani kiliseden çıkması garip olarak görülmeyebilir. Türkiye’de de yaygın olmamasının en büyük sebebi eğitimin içinde yer almaması, bir pop müzik gibi değil haliyle.

Neye göre repertuvarı seçiyorsunuz, yeniden düzenleme gerektiren, söyleyişe uygun adapte edilmesi gereken durumlar vardır muhakkak...
Dinlerken hoşuma giden şeyleri, bizi biraz zorlayıcı müzikleri seçiyorum, caz korosunda geçmişimizin olmasından da etkilenmiş olabiliriz, biraz caza yakın eserleri seçiyorum, böyle bir parça var diye sunuyorum gruba, kabul ederlerse notalarını çıkartıyorum, bulamazsak da parçayı dinleyip kendimiz ortaya çıkartıyoruz.

Parklarda Caz konserlerinde şarkı söyleyeceksiniz, parkta caz yapmak, dinleyiciyle karşılıklı olmak, buna nasıl bakıyorsunuz?
Gezi Parkı’ndan sonra parklara olan ilginin arttığının farkındayız. Parklara olan ilgi, İKSV’nin yaptığı bu etkinlik kayda değer, üstelik ücretsiz, halka açık. Bu açıdan parklar iyi bir iletişim alanı. A capellada enstrüman yok, vokaller, bas, ritim geliyor ama enstrüman yok, insanlar başta ne oluyor diye geliyorlar. İnsan vücuduyla yapılan müziğin enstrümanla yapılandan farkları var, çok daha ilgi çekici ve çok daha yapılabilir görünüyor ama aynı zamanda zor da. Ortada komplike bir iş olduğu belli, insanlar da seviyor. 

ELİMİZDE DAVETİYE VAR, UÇAK BİLETİ YOK

DÜNYA’da bu durum nasıl işliyor?
İ.Y: Yurt dışında şöyle bir şey var, 4 senelik koristlik eğitimi veriliyor. O yüzden dünyayla yarışmak zor. Türkiye’de koro müziği, ortaokuldaki beden eğitimi dersi hissiyatını hatırlıyorsunuzdur, Türkiye’de onun gibi. Yurt dışında geçmişin dayattığı müzik bu. Viyanalısın, Mozart, Beethoven, Haydn sizin oralı yani, elbette iyi olacak. Ama benim memleketimde Müslüm Gürses, Orhan Gencebay var, onları yadırgadığım için demiyorum. Ama biz de bu kültürle yoğrulduğumuz için batı müziğine eğilimimiz az. Ama yaptığımız çalışmalardan biri var, onda Aşık Veysel, Tarkan, Mazhar Alanson’un şarkılarından bir potpori yaptık, Yanlış Anlaşılan Şarkılar diye. 

İtalya’da düzenlenen bir festivale de davet aldınız, Vocalmente Festivali. Sizin gibi böyle küçük grupların bu tür festivallere katılımı ne durumda? 
Festivale davet aldık ancak sponsorluk gerekiyor. Londra A Capella Festivali’ne davet alan ilk Türk grup olduk. Batıda oryantal müziğe karşı büyük bir ilgi var, geçen günlerde Tigran Hamasyan çıktı, etnik caz yapan bir müzisyen. Biz de Londra’daki festivalde sahneden iner inmez bir beyefendi gelip bizi İtalya Vocalmente Festivali’ne davet etti. Real Group orada olacak ki Real Group dünyada en iyi iki gruptan biridir, a capella camiasında. Aslında grubumuz küçük olduğu için çok büyük masraf olmayacak ama elimizde davetiye var, uçak bileti yok.

ÖNCEKİ HABER

Divan işçileri işe iade davasını kazandı

SONRAKİ HABER

Dubai Port karara rağmen durmuyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...