28 Haziran 2015 00:29

‘Onlar öldüler ama acıları hâlâ diri’

Murat Kocaman, ilk toplu mezar olan Newala Qesaba’nın (Kasaplar Deresi) hikayesini “Ölü ve de Diri” belgeselinde anlatıyor. Cenazesi Kasaplar Deresi’ne atılan gerilla Kasım Kocaman’ın yeğeni olan, Murat Kocaman’la Newala Qesaba’nın hikayesini konuştuk.

Paylaş

Emine UYAR
İzmir

“Derelerden kan akar burda nicedir
Analar ağıt yakar, her doğan gün
Gelinler yola bakar çaresiz
Oyyy Newala Qesaba oyyy…”

Bizler “Newala Qesaba”yı Grup Kızılırmak’ın solisti İlkay Akkaya’nın ‘90’lı yılların başlarında söylediği bu ağıttan biliriz.
İzmir’de yaşayan elektrik mühendisi Murat Kocaman, 1984-89 yılları arasında öldürülen Kürt gençlerinin, köylülerin ve PKK gerillalarının cenazelerinin ailelerine verilmek yerine atıldığı ilk toplu mezar olan Newala Qesaba’nın (Kasaplar Deresi) hikayesini “Ölü ve de Diri” belgeselinde anlatıyor.  Murat Kocaman aynı zamanda öldürülüp Kasaplar Deresi’ne atılan PKK gerillalarından Kasım Kocaman’ın yeğeni. Kocaman’la “Ölü ve de Diri” ile birlikte Newala Qesaba’nın hikayesini konuştuk.   

Belgesel fikri nasıl doğdu, ekibinizi nasıl oluşturdunuz?
Ben bu hikayenin 1988’den beri bir parçasıyım. Filmin sadece bir Kürt filmi, kahramanlık filmi ya da bir vahşet filmi olmasından kaçındım, bir umut, bir yüzleşme filmi olmasını istedim. Siirtli bir Kürt genci olarak bunun İzmirli dostlarla yapılması gerektiğini düşündüm. İlk olarak konuyu Alaçatılı bir öğretim üyesi olan Osman Şişman’a açtım. Sadece Siirtlilerin, Kürtlerin yani o acıyı yaşayanların değil, İzmirlilerin de aslında yüzleşebilmesi için bunu beraber yapmanın anlamlı olacağını söylediğimde kendisi de onur ve mutluluk duyacağını söyledi. Yola çıktık, İzmir’den Can Gündüz ve Bilge Demirtaş, Eskişehir’den de Alper Elitok aramıza katıldı. Bu ekibin “evet” dediği şeyler konuldu belgesele. Dolayısıyla ortak duygunun bir filmi oldu.

‘EN AZINDAN ANALARIN SARILMA HAKKI VARDI’

Bu konu hâlâ çok bilinmiyor? Neye bağlıyorsunuz?
Bölgede, özellikle Siirt ve çevresinde hâlâ yaşanan baskı ortamına bağlıyorum. Günay Aslan’ın kitabında tarih ve sayısı ile belediyenin silahlı kuvvetlere yazdığı bir belge var. O belgede amcamın ve dört arkadaşının oraya atıldığı kesin. Buna rağmen bizlere cenazenin verilmesi yerine maalesef ölümle tehdit edilme, “Siirt’ten çıkın gidin” denilmesi gibi şeylerle yüz yüze kaldık. Barış süreci de olsa aslında gizliden gizliye oraya karşı bir sansür vardı. Amcam işkenceyle katledilen babasının acısı üzerine dağa çıkmıştı. Ağır işkenceler gören babası, serbest bırakıldıktan kısa süre sonra vefat etti. “Korucu ol” baskısı vardı o dönemlerde. Siirt, Arap’ın, Kürt’ün, Türk’ün bir arada yaşadığı kozmopolit bir yer ve nedense baskıyı eksik etmiyorlar. Ölen kim olursa olsun cenazelerin ailelere teslim edilmesi gerekiyordu. En azından anaların sarılıp ağlama hakkı vardı. İnsanlar bundan alıkonuldu. Oraya ilk cenazenin atılmasının üzerinden 31 sene geçti. Artık bir yüzleşme olmalı.  

‘GÖMÜLME RİTÜELİNE VERİLEN DEĞERİ İŞLEDİK’

Bu toplum gömülme ritüeline çok değer veriyor biz de filmimizde de bunu işlemeye çalıştık “Kim yaptı, kim etti” sorgulamasından önce.
Kasaplar Deresi’ne atılanlarla ilgili yüzlerce başvuru var insan hakları savunucularına. İHD Siirt Şube Başkanı Evin Çiçek’in bir askere dayandırarak verdiği bir belgede 80’in üzerinde kişinin bulunduğu diğer başvurularla birlikte en az 100 kişi olduğu tahmin ediliyor. Biz de 10-15 aile ile görüştük. Bunların arasında hâlâ konuşmaya, bu acıyla yüzleşmeye hazır olmayan aileler vardı. Aralarında eşini kaybetmiş bir belediye başkanı da var.
Filmimizin isminden de anlaşılabileceği gibi onlar ölmüşler ama acıları hâlâ diri. Çünkü hâlâ son görevlerini yapamamış, iç rahatlaması yaşayamamışlar.

NEWALA QESABA İLE YÜZLEŞİLİRSE ERMENİLERİN ACISI İLE YÜZLEŞİLEBİLİR

Orada bir arama çalışması yapıldı mı?

Hayır, zaten orası askeri bölge içinde olduğu için yasak bölge. İnsanlar uzun süre oranın etrafından geçmeye bile korkuyordu. Bir arama çalışması olmadı ama yakın zamanda gazeteciler gitti, kemikler, kanlı gerilla elbiseleri buldular.
Belgeselimizde 36 kişinin cesedini oraya atan bir belediye işçisinin tanıklığı var. Kendi yaşadıklarını anlatıyor, o da başka bir travma. Askeri erkan, öldürdüğü, katlettiği kişileri götürmeden önce belediyeye haber veriyor. Belediye, ‘getirin’ diyor, temizlik ve fen işçileri yeri üstünkörü bir şekilde kazıyor. Kimi zaman, iş makinesi ile kimi zaman kazma kürekle. Maalesef bu belediye işçisi de benim akrabam. Ölen kişi de amcam. Bölgede yaşanan travmanın boyutunu gözler önüne sermesi açısından çarpıcı.
Bir de bölgede bütün ötekileri gömen, gerillaları, işkencede öldürülen gençleri gömdüğü için köyü yakılıp boşaltılan bir imamımız var. Mele Muhammed diye bilinen İmam Mehmet Polat, gömülme ritüeli açısından görüşlerini belirtti belgeselde.
Biz çok içtenlikle bu olaylarla yüzleşilsin istiyoruz. İnsanların talepleri kabul edilsin, bu insanlara bir mezar yeri yapılsın. Kemikleri belki bulunamaz ama devlet kimleri attığını kabul etsin istiyor aileler. Oradaki isimlerin adına birer mezarlık istiyorlar. Bu şekilde de olsa yüzleşilmesi onlara bir umut aşılayacak. Belgeselde hep kadınlarımızı konuşturduk, “inadına barış” diyorlar. Bu sese de artık bunca acıdan sonra kulak vermek çok zor olmasa gerek.
Newala Qeasaba ile yüzleşilirse Dersim’le yüzleşilebilir. Sürgüne gönderilen, katledilen Ermenilerin acısı ile yüzleşilebilir, belki Mutki ile diğer toplu mezarlarla yüzleşilebilir, yola çıkarken bir umudumuz da buydu.   

HABERİNİ YAPTIĞI İÇİN HAPSE GİRDİ

“Newala Qesaba’da yaşananları tüm dünyaya duyuran Gazeteci Günay Aslan’ın emeğini yabana atamayız. Burada bir yönetmenden ziyade bir kayıp yakını olarak şunu söylemeliyim: İnsanların kendi çocuğunu gidip sahiplenemediği bir dönemdi. Öz kardeşiniz cenazenin üzerine geliyor ve ‘Bu benim kardeşim değil’ diyor yüreğine taş basarak. Çünkü kendisinin de öldürülme korkusu var. Böylesi koşullarda Günay Aslan bunun haberini yaptı ve kitaplaştırdı. Bu yüzden hapse girdi, 20 yıl sürgünde kaldı. Geçtiğimiz yıl gelebildi. Ben de yıllar boyunca babaannemin, ‘Ah Kasım’ sözleriyle büyüdüm. Sebep ne olursa olsun babaannem ona son görevini yapmak istiyor”.

GRUP KIZILIRMAK’IN KONSERLERİ YASAKLANDI

“Evet biz hep bir acıyla büyüdük, bir şekilde travma yaşadık ama, buna da takılmadan bir kenara bırakıp özellikle İzmirli dostların refakati ile duygudan olabildiğince arındırarak en temel, insani boyutta nasıl aktarabiliriz diye düşündük. İnsanların kendi evlatları için ağıt yakmaya korktukları bir dönemde İlkay Akkaya bunun ağıdını yaptı. Bundan dolayı da Kızılırmak’ın, kendisinin 12 yıl boyunca konserleri yasaklandı. Filmimize de değerli katkıları oldu”.

ÖNCEKİ HABER

Arçelik Beylikdüzü çalışanları: Aynı suda iki kez yıkanmaz

SONRAKİ HABER

Rojava'daki Önder Çakar: Tek sorunumuz sinekler ve DAİŞ

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...