24 Haziran 2015 15:16

İstanbul’un ayakta kalabilmeyi başarmış en eski bağımsız sinemalarından birinde, Büyükada’nın Çınar Caddesi’nde 1952’den bu yana varlığını sürdüren açık hava sineması Lale’de, eskimeyen bir klasik izlenecek. Michael Curtiz’in yönettiği; başrollerinde Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın oynadığı; gizemli / egzotik atmosferi, II. Dünya Savaşı’nın kaosunu romantik bir hikayenin içinde yorumlayan yoğun duygusal tonu, unutulmaz replikleri ve usta oyuncu kadrosu kadar “As Time Goes By” parçasıyla da zihinlere kazınmış “Kazablanka / Casablanca” (1942).

Sinema Yazarları Derneği ve Adalar Belediyesinin ortak düzenlediği gösterim öncesinde, Sinema Yazarı Fatih Özgüven, kendine özgü cazibesini on yıllardır kaybetmeyen bu Hollywood klasiği üzerine bir konuşma yapacak. Gösterim, halka açık ve ücretsiz olarak gerçekleşecek.

‘KAZABLANKA’DA KADERLE RANDEVULARI VARDI!’

Filmin orijinal afişinde yer alan bu cümle, sadece baş kahramanlarının dramatik karşılaşmasına işaret etmiyor. Kadraja giren herkes, kaderin keskin bir virajında duruyor: Dünya tarihinin en büyük savaşının, elli milyona yakın insanın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanacak II. Dünya Savaşı’nın (1939-1945) tam ortası. ABD, savaşa katılmak üzere. Kazablanka ise, Nazi Almanyası’nın işgali altındaki Avrupa’dan kaçmaya çalışan göçmenler için Lizbon’a, oradan Amerika’ya ulaşmak adına önemli bir durak. Şansı yaver gidenler, sahte ya da gerçek bir vize edinmeyi başarıp yoluna devam ediyor. “Diğerleri ise Kazablanka’da bekliyor, ve bekliyor, ve bekliyor...”

Rick Blaine (Bogart) ise, her gün mümkün olduğunca alkol tüketmek suretiyle, sadece ölmeyi bekliyor. İşlettiği Rick’s Café Americaine, şehirdeki göçmen trafiğinin ve kumar hilelerinden sahte pasaport edinmeye varan pek çok yasa dışı eylemin, ayrıca bölgedeki farklı askeri / siyasi güçlerin temsilcilerinin kesişme noktası. Karamsar bir belirsizliğin hakim olduğu bu tehlikeli karmaşanın üzerini, Sam’in (Dooley Wilson) piyano eşliğinde söylediği neşeli şarkılar ve mekanı saran sigara dumanı örtüyor. Alaycı ve bireyci bir zırh kuşanmış yalnız kahramanımız Rick ise, etrafını saran çürümüşlüğe karşı, tamamen kayıtsız. Ta ki, eski aşkı Ilsa (Bergman), Avrupa’daki yeraltı direniş örgütlenmesinin başlıca figürlerinden biri olan kocası Victor Laszlo (Paul Henreid) ile birlikte Café Americaine’dan içeri girene, ve Sam’den eski günlerin hatırına “As Time Goes By”ı çalmasını isteyene dek...

ÜÇ OSCAR SAHİBİ

Sinema tarihi, Oscar’lar kazanmış ancak unutulup gitmiş filmler, kıymeti yıllar sonra teslim edilmiş öncü işler, seyircinin sahiplenip eleştirmenlerin burun kıvırdığı ticari başarılar ve eleştirmenlerce başyapıt ilan edilirken çoğu seyircinin uzak hissettiği yapımlarla dolu. “Kazablanka” ise, sanatsal anlamda ‘çığır açan’ bir eser olmamasına rağmen, farklı türdeki zaferlerin hepsine birden ulaşmış bir film: ABD’de vizyona girdiğinde seyircinin beğenisini kazanarak iyi bir gişe yaptı; olumlu eleştirilerle desteklendi; aday olduğu sekiz daldan üçünde (film, yönetmen, senaryo) Oscar kazandı ve aradan geçen yetmiş küsur yıl boyunca unutulmamayı, seyir zevkinden bir şey kaybetmemeyi başardı.

Peki zamanında Warner Bros stüdyosunun herhangi bir ticari film olarak tasarladığı “Kazablanka”yı, bu denli mükemmel kılan nedir? İzleyenin aklından kolay kolay çıkmayan vurucu replikleri? ‘Kara film’lerin estetiğini ve hikaye yapısını kullanırken bu türün kötümserliğinin dışına çıkarak bir çeşit umuda kapı açması? Döneminin direniş ruhunu kıskıvrak yakalayan hikayesi? Bogart’ın karizması veya Bergman’ın duru güzelliği?.. Ya da pek çoğu tıpkı filmdeki karakterler gibi Avrupa’dan göç etmek durumunda kalmış oyuncular ve teknisyenlerden oluşan ekibin kattığı gerçekçilik mi? Kahramanlarını mutlu etmeyen, ama onları ‘erdemlilik’ seviyesine yükselten ‘saf ve yüce bir aşk’ fikrine olan inancına ne dersiniz? Yoksa Umberto Eco’nun dediği gibi, eksiksiz bir ‘klişeler toplamı’ olması mı?..

“Kazablanka”yı ay ışığı altında tekrar izlemek ve onu eskimeyen bir klasik yapanın ne olduğunu yeniden keşfetmek üzere, sinemaseverler cuma akşamı Büyükada’ya bekleniyor. (KÜLTÜR SERVİSİ)

19 Temmuz 2025 04:20

Arada kalmak: Genç beyaz yakalıların sınıfsız savaşı

Güvencesizlik, yalnızlık, örgütsüzlük: Genç beyaz yakalılar sınıfsal konumlarını hissetseler de kolektif bağlardan uzak, bireysel çözümlere sıkışmış durumdalar.

Arada kalmak: Genç beyaz yakalıların sınıfsız savaşı

Murat Uysal
[email protected]


İçerik yükleniyor...

19 Temmuz 2025 04:44

Üç kuruşluk ücret, tatilde de sanayi

Çocuk yaşta işçilik, üç kuruşluk ücret… Tatil mi? Patron ‘işler yoğun’ diyerek MESEM’li Arda’yı yaz boyu haftanın 6 günü çalıştırıyor. Oysa Arda "Aslında bir genç yazın gençliğini yaşamalı" diyor.

Üç kuruşluk ücret, tatilde de sanayi

Fotoğraf: Evrensel

19 Temmuz 2025 07:45

2025-YKS sonuçları açıklandı: Doğru yanıt ortamaları yine düşük

2025 YKS sonuçları eğitimdeki vahim tabloyu ortaya koydu. Öğrencilerinin doğru yanıt ortalamaları yine düşük. TYT’de matematikte 6,64, fen bilimlerinde 4,6 doğru AYT matematikte 6,8, biyolojide 2,5

2025-YKS sonuçları açıklandı: Doğru yanıt ortamaları yine düşük

Fotoğraf: Evrensel

İçerik yükleniyor...

(AA)
19 Temmuz 2025 08:08

Ankara'da sağanak sele neden oldu: Selde evin oda duvarı yıkıldı, 1 kişi yaralandı

Ankara’da etkili olan sağanak seale neden oldu. Ankara’nın Keçiören ilçesinde sağanak yağış sonrası bazı apartmanları su bastı. Sel nedeniyle oda duvarı yıkılan bir evde ise 1 kişi yaralandı. 

Ankara'da sağanak sele neden oldu: Selde evin oda duvarı yıkıldı, 1 kişi yaralandı

Fotoğraf: DHA

İçerik yükleniyor...

(DHA)
19 Temmuz 2025 08:46

Dersim’de 23’üncü Munzur Festivali başlıyor: Festival programında neler var?

Dersim Emek ve Demokrasi Platformu tarafından düzenlenen 23. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin programı açıklandı. Festival, 24-27 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşecek.

Dersim’de 23’üncü Munzur Festivali başlıyor: Festival programında neler var?

Fotoğraf: Evrensel

Elif Ekin Saltık
[email protected]


İçerik yükleniyor...

Evrensel'i Takip Et