24 Haziran 2015 00:51

Ekonomi hayatın iyiliklerini desteklemiyor!

Paylaş

Aysel SAĞIR 

İçinde yaşadığımız dünyanın tüm ölçütlerini ekonomi ve onun bilimi belirliyor. Ekonomi söz konusu olduğunda, -ki soluk alışverişlerimize bile sokulmuş durumda- bütün değerler geri çekiliyor. Ekonomiye indirgenen hayat, insani olan her bir durumu, umudu, özlemleri, sevinci, aşkı… kursaklarda bırakıyor. Kâr-zarar ikilemi, piyasaların yükselip alçalan trendleri… emeklerinden başka sermayeleri olmayanlara hakaret edercesine, tüm yaşam(lar)ı zehirliyor. 

Artık, tek gerçekliğin tüketim olduğu, çağın bir Tanrı’sı haline getirilen ekonominin fazlasıyla süzgeçten geçirmek gerekiyor. Zira buna şiddetli ihtiyaç var. Philip Roscoe’nın, Harcıyorum Öyleyse Varım adlı çalışması ise bu ihtiyacı -zihinsel anlamda- önemli ölçüde karşılıyor. Herkesin tükettiği ölçüde dünyada bir yer kapladığı, tüketmeyenlerin yok sayıldığı, aklın susturulup yaratılan değerlerin yaratıcılarına yabancılaştırıldığı bir ucube haline getirilen “ekonomi bilimi”ni masaya yatıran Roscoe, yabancı, tehdit eden bir yaratık gibi insanlığın karşısına çıkarılan “ekonomi bilimi”nin ne menem bir şey olduğunu da göstermiş oluyor böylelikle.

BEYAZ YAKALILAR, DÜZ İŞÇİLER…

Nedir ekonomi bilimi? Ne işe yarar? Ekonomi bilimi şimdiye kadar emekleriyle hayatlarını var kılan beyaz yakalılar, diğer renkteki yakalılar, çıraklar, ustalar, imalat işçileri, endüstri işçileri, düşün emekçileri, ev emekçileri, hizmet sektörü emekçileri, telekomünikasyoncular, tarım işçileri… nin yaşam(lar)ına nasıl bir katkı sundu? Her şeyden önce ekonomi bilim nasıl doğdu ve ardından da nasıl bir süreç izledi? Soruları çoğaltmak mümkün. Aslında tümüyle sorularla da ilerlemek mümkün. Zira adı bilim olarak emek dünyasının karşısına çıkarılan ekonomi bilimi, hiçbir işe yaramıyor. Bütün mesele de onun hiçbir işe yaramamasından kaynaklanıyor. 

Roscoe, bu işe yaramama durumunu kapitalizmi ilk evrelerinden itibaren adım adım takip ederek anlatıyor. Tabii, Roscoe anlattıkça da, kafalarımızın nasıl karıştırıldığını daha bir anlıyoruz. Aynı çıkarsamayı Roscoe’nın da yaptığını, okuyucuyla eş zamanlı olarak benzeri usa vurumları da yaşadığını anlıyoruz tabii. Örneğin şöyle diyor Roscoe, “belki ekonomi gerekli ama yeterli değil. Belki de, kitabın sonuna doğru keşfe çıktığı gibi, eğer ekonominin doğasını radikal şekilde yeniden düşünmek için kendimize müsaade edersek, hayatın erdemlerini ve iyiliklerini destekleyen ongun bir ekonomi bilimi hayal etmek bizim için mümkün olabilir. Ancak şu an için anlatmam gereken bir hikaye var; Ekonominin nasıl olup da zincirlerini kırarak laboratuvardan kaçtığı ve bunun hepimize nelere mal olduğu.”

Yaşadığımız yüzyılda karşımıza çıkarılan ekonomi biliminin bütün sırrının, ondan hiçbir şey anlamamamız olduğunu söylemeye gerek var mı (!?) Hayatı emekleriyle var edenlerin, saatler boyu çalışanların… formülleştirilmiş terimlerle karşılarına soyutlanarak çıkarılan ekonomiden bir şey anlamamaları bir yana; ekonomi bilimi de bütün varlığını bu soyutlamaya dayandırıyor. Aslında tam da burada Marx’ın “yabancılaşma” teorisi karşımıza çıkıyor. Fakat, Roscoe’nın Marx’ı referans almadığı da gözden kaçmıyor. 

İKİNCİ KEZ BOŞLUKTAN DÜŞMEK

Her ne kadar Roscoe, Marx’ın argümanlarından yola çıkmasa da, saptadığı her bir sorunsalın tümüyle Marx’ın teorilerinden açımlamalar olduğunu söylemeliyiz. Zira insanın erdem ve iyilikleriyle buluşmayan hiçbir bilimin kıymeti harbiyesi olmadığını binlerce yıllık insanlık yaşamı kanıtlamış bulunuyor. Roscoe da -aslında bunu daha bir kanıtlamak için- çalışmasında büyük ekonomik dönemeçlerden ve olaylardan yola çıkıyor. Böylelikle, “hayatın fiyatı”nın nasıl ölçüye vurulduğu, her şeyi düzleyen ekonomi biliminin iş türleri arasında hiçbir ayrım yapmayıp hepsini kâr-zarar denklemine oturtması gerçeğini olgu ve olayların izleğiyle anlaşılır kılıyor yazar. 

Şöyle ki; “Kirli, tehlikeli ve tatsız bir işti ve hepimiz bunun farkındaydık; o şantiyede irrasyonel risk körlüğü diye bir şey de yoktu. İlk hafta, yıkılan bir duvarın altında kalmaktan son anda kurtulmuştum. Jimmy adında İtalyan asıllı bir doğu  Londralı olan ustabaşı neşeli, dev gibi bir adamdı; kenara çekilmem için bağırmıştı… Bunlardan aklımdan hiç çıkmayın ise yarı tamamlanmış bir kulenin asansör boşluğundan düşen zavallı adamın hikayesiydi. Boşluğun kenarına tutunmayı başarmış ve orada asılı kalmıştı; adamı çekip çıkardıklarında ve tekrar ayağa kaldırdıklarında o kadar sarsılmış haldeymiş ki yana doğru sendelemiş ve boşluktan ikinci kez düşmüş…”

Roscoe’nın çalışması, Takas ve Trampadan Hayatın Anlamına, Ekonomi Yapar, Ekonomi Hayatın İçinde, Ekonominin Gerçek Maliyeti ana başlıklarıyla üç bölümden oluşuyor ve her bir bölümün alt başlıkları da oldukça kapsamlı. 

Kitabın asıl konusuna gelince; temasıyla biraz çelişiyor gibi gözüküyor. Elbette ki, tüketim olgusunun günümüz ekonomisinin varlık nedenini oluşturduğu temel gerçeği saklı duruyor. Sonuçta faturanın, büyük emekçi kesimin tüketerek var olması durumuna kesilmesi, yabancılaşmanın boyutlarını göstermek açısından önemli bir yerde duruyor. 

HARCIYORUM ÖYLEYSE VARIM

Philip Roscoe Çev: Aydın Çavdar  Ayrıntı Yay. 2015. 268 sayfa

ÖNCEKİ HABER

‘Bu işin fıtratında var’ dememişler

SONRAKİ HABER

Taşın altından doğa katliamı çıktı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...