Afganistan: Ölüler birikmeye devam ediyor
ABD Başkanı Barack Obama’nın olay karşısında şok olması ve saldırıyı kınayan ifadeler kullanması artık klişeleşmiş bir ritüel. İyimser olduğu söylenen operasyonların son kurbanlarının üzerindeki işgal gücünün kıdemli liderleri tarafından ailelere sunulan başsağlığı dilekleri de bu klişenin bir parçası.
Bir dahakine kadar, rahatlıkla öncekini unuttuğumuz olayların sonuncusu, Afganistan halkına duyduğumuz saygıyı ve ordumuzun olağanüstü karakterini tabii ki temsil etmiyor. Bunu “biz” yapmıyoruz. Bunu, Afganistan’ı, Irak’ı, Pakistan’ı, Yemen’i işgal eden, yakıp yıkmak için oralara asker gönderenler yapıyor. Tıpkı Bush’un dokunaklı bir şekilde belirttiği gibi “Onlar, bizim değerlerimizden dolayı ‘bizden’ nefret eden barbarlar”.
Soğukkanlılığa zorlanıyor ve soruşturmaya teşvik ediliyoruz. Tıpkı Kur’an kopyalarının yakılmasını, öldürdükleri askerlerin üzerine işemelerini, ölü çocukların kesilmesini ya da Afganların, Pakistanlıların, Iraklıların ve diğer karanlıkta kalmış halklara yapılan tüm aşağılama ve yaralamaları soruşturduğumuz gibi. Bu ölümlerin sorumluları adaletle, ya da adalet dediğimiz şey neyse, onunla yüzleşecekler; askeri mahkeme adaleti, size anlattığımızdan farklı bir şekilde tarif etmedikçe bu, adalet sistemimizin ne kadar adil olduğunun bir başka örneği olacak.
Ölü ve yaralıların ailelerine, çok fazla telafi edemese de, tazminat ödenecek. Bu tazminat, 1 ya da 2 füzenin maliyetinden veya bir askerin maaşından 3-4 kat daha fazla para ödediğimiz bir paralı askerin ücretinden daha fazla değil. Böylece ülkenizdeki “birliklerimizin” sayısını düşürdüğümüzü söyleyebiliyoruz. Aslında, mümkün olabildiğince az, kişi başına 100 dolar kadar ödeme yapacağız, eğer alırsanız.
EMPERYAL RİYAKARLIK
Herşeyden önce İsrail için ne istediğinizi söyleyin, en azından Filistinlilere “saygı” duyuyor numarası yapmayın. Bu “vurma ve ağlama” oyununun modası, El-Aksa intifadası patlak verdiğinde geçti. Ama İsrail-Filistin zaten eski moda bir etnik-bölgesel çatışma. Zorla el koyup, sonra kendi insanlarınızı yerleştirdiğiniz bölgenin asıl sahibine saygı duyarmışçasına davranmak zor. Çok sayıda militanla birlikte 55 yaşında yaşlı bir adam ve okula giden bir çocuğu da öldürdükleri Gazze’deki son İsrail saldırılarından sonra Başbakan Netanyahu açık açık “Onlar bize yüksek bir bedele mal oldu” dedi.
“Kuşkusuz, gerektiği gibi hareket ederiz” diyerek korunan savaşın hesaplanmayan zayiatları, herhangi bir özür gerektirmiyor. Ancak Obama yönetimi, saldırgan bir tutumun uzağında. Fazla emperyalist görünmekten geri duruyor; çünkü Müslüman dünyasına karşı bir dizi askeri yükümlülüklerle sarmalanmış durumda. Afganistan’daki Amerikan karşıtlığı yüzde 50’lerde olmasına rağmen, hatta başkan savaşçı güçlerini mümkün olduğunca Afganistan’dan çekme konusundaki arzusunu açıklamış olsa bile, bölgedeki devasa Amerikan varlığı kolay azaltılabilecek gibi değil.
Düzinelerce askeri üs, daha önce İngiltere ve Fransa için yapıldığı gibi şimdi de ABD emperyalizminin devamlılığına hizmet ediyor. Üslerin yanında 100 bin civarında askeri birlik, en azından iki nakliye şirketi, açıklanmayan milyon dolarlar değerinde silah ve yerel rejimlerle yapılan güvenlik anlaşmaları da bulunuyor.
Nitekim önemli olan da, ABD’nin anlaşmak zorunda olduğu rejimlerin çürümüş ve otoriter doğasının -dürüst ve demokratik olmalarına zaten ABD’nin kendisi müsaade etmeyecektir- durumu daha da kötüleştiriyor olması. Bu yönetimler kendi çıkarlarını savunuyor olsalar, ABD’nin, topraklarından çekilmesini istemeliler.
Özellikle Afganistan’da, ABD’nin kontrolü altına aldığı hükümetteki yaygın çürüme, Afgan halkının çoğunluğundaki Amerikan düşmanlığını sadece alevlendirmeye yarıyor.
Ne Afganistan’ın iç problemleri ne de Taliban’ın yoğun şiddeti; neden, Amerikan birliklerinin işgal altındaki halka rutin bir şekilde insanlık dışı davrandığı sorusuna açıklama getirebiliyor.
STRATEJİK UNUTMA
Bu yılın başlarında, Washington Post’un görüş sayfasında yer alan, büyüleyici ama maalesef gözden kaçırılan makalede, Profesör John Tirman, Amerikalıların, kendileri uğruna diğer ülkelerde sivil insanların ölümüne bu kadar az ilgi göstermelerinin sebeplerini açıklamaya girişiyor. Amerikan ahlaki değerlerinin dışında kalan davranışların sadece bir sapıklık olabileceği düşüncesi gibi ‘kendini algılama teorisi’ ya da savaş hakkındaki film, roman ve belgesellerde sivillerin yer almaması dahil birçok nedene dikkat çekiyor.
Eğlence sektörü daima Amerikalılara odaklanıyor. Ordu-sinema endüstrisi birleşiminden oluşan filmlerden “Act of Valor”, video oyun tarzı dövüş için aktörlerle ordunun en kıdemli katillerini derinlikli bir şekilde iç içe geçirmiştir. Benzer şekilde, çoğu Amerikalı da şiddetin gerçekliğini dikkate almanın bir gereğini görmüyor. Belki de en önemlisi, Tirman’ın işaret ettiği gibi, ABD gibi yayılmacı ülkelerin, uzun bir fetih, öldürme ve yerli halka kendi yurtlarında baskı uygulama tarihine sahip olmasıdır.
Wall Street Journal’da yer alan Robert Kaplan makalesinden alıntı yaparsak; Kaplan, “kırmızı yerli” metaforu, liberal politik adlandırmayla birlikte rahatsız edici olabilir ama Kara ve Deniz kuvvetlerindeki saha görevlileri, bunu memnuniyetle karşılamışlardır çünkü 21. yüzyılın ilk dönem düellolarını kusursuzca içerir.
Amerikalılar, ülkelerindeki yerli halka soykırım yaptıklarını itiraf etmeye yeni yeni başlamışken, 15 bin kilometre uzaktaki “uygarlaşmamış” ve “yabani” insanların ölümünü ya da yok oluşunu eleştirmelerini nasıl umut edebiliriz?
Özellikle, makalenin açıklık getirdiği şey şu; sahadaki komutanlardan Washington’daki yorumculara kadar - birkaç kilometre ötede, Virginia’daki insansız hava araçlarının operatörlerinden bahsetmeden -bu insanların 19. yüzyılın ilk dönemleriyle 21. yüzyılın ilk dönemlerini karıştırdıkları yer neresidir? Batının ABD’yi fethi sırasında öldürülen yerlilerin sayısının Irak’ta hayatını kaybettiği düşünülen Iraklı sivillerin sayısından- yaklaşık 10 bin - daha fazla olmadığını tahmin edebiliriz.
Ama, geçen yıl Afganistan-Pakistan tiyatrosunda, insansız hava uçaklarından kaynaklı “Tek bir savaş zayiatı olmamıştır” diyen Obama’nın Terörizm Danışmanı John O Brennan gibi liderler, “vücut hesabı” yapmayı ya da bunu açıklamayı reddederek toplumu ölü sayısı hakkında yanlış bilgilendirirken ortalama bir Amerikalıyı kınamak da zorlaşıyor. Üstelik ana akım medya da liderlerin delillerini çürütme çabası göstermiyor.
TARİHİ YENİDEN YAZMAK
Son olarak, birkaç istisna dışında -2. Dünya Savaşı sonrasında ABD’ye tamamen yenilen, halkı Amerikan işgalini kabul eden ve ülkelerini Batılı çizgilerle yeniden inşa eden Almanya ile Japonya- emperyal işgaller, işgalcinin yüz kızartıcı bir çekilmeye zorlanmasıyla, arkalarında ölüm, öfke ve kırık kalpler bırakarak kaçınılmaz bir şekilde biter.
Ancak nadiren ders alınır. Bu savaşlarda görev yapan askerin yaşadığı psikolojik travmaları tedavi etmek yerine, Chuck Norris ve Sylvester Stallone, savaşı kazanmaları için onlara gerekli araçları sağlamayan zayıf liderlerin ihanet ettiği cesur askerlerin çektikleri acıyı vurgulayan bir tarihin yeniden yazılmasını garantilerler.
Bu arada, fiziksel ve ruhsal travmaların her türlüsüne maruz kalmış askerlerin açıklanmayan gerçek rakamları, ABD’ye şiddeti yeniden getirir. Afganistan’a, Pakistan’a, Yemen’e, ve belki de senin ülkene... Fakir ve gaddarlaştırılmış insanlar, bir umut parıltısı bile olmadan bir kez daha kendi yaşamlarından kazınacaklar. Batılı liderler ve şirket yöneticilerinden yerel politikacılara, diktatörlere ve dini fanatiklere kadar bu acıların baş sorumlusu olanlar, sebep oldukları tüm bu zararı ödeyecekler. Ve Şam’da, Beşar Esad ve askeri komandoları, insanoğlunun insafsızlığının etnik, dini ve ulusal sınırlar tanımadığını dünyaya hatırlatan dengesiz Amerikan askerlerine şükranlarını sunuyor.
Çeviren: Derya Kuş
Evrensel'i Takip Et