1 Ocak 2007 00:00
Sermayenin İstanbul planı - 1 -
İstanbulun planlanan 20 yılı
Büyük Millet Meclisinin bütçe oturumunda Başbakanın ülkeyi bırakıp eski belediye başkanı ile İstanbul kavgasına tutuşması tesadüf değil. Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim diyen Başbakan da hükümet de pazarlamada öncelikli hedef il olan İstanbulu dillerinden düşüremiyorlar belli ki. İnsanın fikri neyse zikri de odur sözü Mecliste de doğrulanıyor.
Ancak, zaman zaman emekçi mahallelerinde yapılan yıkımlar, tartışılan birkaç gökdelen ya da villa kent projesi ipuçlarını barındırsalar; kentle ilgili alınan her imar kararının altında izlerine rastlansa da bunlar, asıl uluslararası pazarlığın bütününü anlatamıyor.
Elli yıldır üst ölçekli bir imar planı uygulanmadan plansız büyüyen İstanbulun; geçtiğimiz aylarda kavuştuğu, kentin gelecek yirmi yılını programlayan 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planına bakmak gerekiyor.
Plan, 1999 Marmara depremleri ardından güvenlik gerekçesiyle hayatımıza giren kentsel dönüşümün İstanbuldaki kilit noktası olan imar planlarının hem son halkası hem de yeni bir zincirin de başlangıcı sayılabilir.
Dönüşümün plan hali
Her ne kadar temeli; yıllar öncesinden başlayan ekonomik politikalar, uluslararası anlaşmalar ve taahhütlere kadar uzansa da bu plana bakarak sermaye için nasıl bir İstanbul istendiğini anlamak mümkün. AKP Hükümeti ürünü olan plan, kentin tüm tarihi, kültürel ve doğal değerlerini; hayat kaynaklarını tahrip ederek bir turizm ve finans merkezine dönüştürülmesinin teknik ve yasal olanaklarına yer açıyor. Hem de yürürlükteki yasaları ve yüzyılların şehircilik ilkelerini yok sayarak...
Plan iptali için geçtiğimiz günlerde dava açan TMMOBa bağlı Çevre, Elektrik, İnşaat, Harita ve Kadastro, Ziraat Mühendisleri; Mimarlar, Şehir Plancıları ve Peyzaj Mimarları Odası İstanbul şubelerinin hazırladıkları raporları, planın gündemde olmayan ayrıntılarının altını çizmek için derledik. Her maddesinin altından kent ve sosyal yaşam tahribatı çıkan Çevre Düzeni Planının, nasıl bir İstanbul ve İstanbullu profilini öngördüğünü özetledik.
1950den bugüne İstanbul planları
1950lerde sanayi odaklı gelişmesi teşvik edilen İstanbulda, 1960lara kadar kent merkezinde gelişen sanayi ve bu sanayinin yarattığı barınma sorununun çözülmemesi, plansız ve sağlıksız yerleşim alanları yarattı.
İşçi maliyetinden lojmanı çıkarmak için gecekondulaşma teşvik edildi, hatta biliniyor ki belediyeler, gecekondular yapılsın diye araç verdi, malzeme sağladı.
Ardından kent merkezindeki sanayinin E-5 Karayolu boyunca kentin dışına çıkması süreci yaşandı. Ancak denetimsiz yaşanan bu gelişme, yerleşim alanlarının merkezde çarpık büyümesine neden oldu. Bu süreçte İmar ve İskan Bakanlığı bünyesinde kurulan İstanbul Nazım Plan Bürosu da üst ölçekli plan hazırlığına başladı. Sanayinin getirdiği çarpık kentleşmenin önüne geçilmesi için 1970li yılların ikinci yarısında başlayan planlama süreci, 1980 yılında İmar ve İskan Bakanlığının 1/50 bin ölçekli İstanbul Metropoliten Alanı Planını onamasıyla sona erdi.
Hayata geçmedi
Ancak bu plan kentsel gelişimi yönlendiremedi. 1990lı yılların başında, yeni bir üst ölçekli plan için İstanbul Büyükşehir Belediyesi planlama süreci başlattı ve plan 1995 yılında onaylandı.
1/50 bin ölçekli İstanbul Metropoliten Alan Alt Bölge Nazım Planı adıyla onanan söz konusu plan, Bayındırlık Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasındaki bir yetki tartışması sonucunda idari yargı tarafından iptal edildi. İstanbul gibi ülkenin kalbi bir kent, plansız büyümesine bugüne kadar devam etti.
Planlamada orman kanunları
On yıl sonra ise AKP iktidarı ve belediye başkanlığı döneminde, Çevre ve Orman Bakanlığına çevre düzeni planı yapma yetkisi verildi. Bakanlık da bir protokol ile bu görevi İstanbul Büyükşehir Belediyesine devretti.
Bir yıllık hazırlığın sonunda, belediye başkanlığı, belediye şirketlerinden BİMTAŞ bünyesinde kurulan İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezinin (İMP) hazırladığı 1/100 bin Ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planını 1 Mayıs 2006 günü kamuoyuna sundu.
Plan, 14 Temmuz 2006da belediye meclisince, 22 Ağustosta ise belediye başkanınca onaylanarak askıya çıktı.
Bu arada farklı gelişmeler de yaşandı. Mart 2005te Büyükşehir Belediyesi, Cannes şehrinde toplanan Dünya Gayrimenkul Fuarına ilk kez katıldı. Belediye, içinde dev gökdelenlerin, iş merkezlerinin, yat limanlarının bulunduğu 20 Vizyon Projesi ile İstanbulu uluslararası emlak pazarına sundu. Başkan Kadir Topbaş, fuarda İstanbulun öncelikli yatırım bölgesi ilan edildiğini ve İstanbula 20 ila 25 milyar dolar yatırım çekmeyi düşündüklerini ilan etti. Haydarpaşa, Galataport ve Dubai Kuleleri de bu pazarlıkların ardından ortaya çıktı.
Geri dönülemez tahribat
Bu arada İMP, büyük bir reklam faaliyeti ile İstanbul halkına tanıtıldı. Bünyesinde yüzlerce kent uzmanını barındırması, kentin sağlıklı gelişmesi açısından bir fırsat olarak değerlendirildi önce. Ancak açıklanan plan, uluslararası sermayenin kurallarının geçerli olduğunu gösterdi.
Meslek odalarının raporları da İstanbulun en önemli imar planının uluslararası yatırımlara zemin hazırladığını ortaya koyuyor.
İstanbul Çevre Düzeni Planında, merkezi iş alanı gelişmeleri bağlamında Dubai Kuleleri ve benzeri gelişmeler ile turizm hedefleri bağlamında Galataport, Haydarpaşa Projesi gibi kararlara herhangi bir önlem mevcut değil. Tam tersi, bunlara yasal kolaylık getiriyor. Meslek odalarının plan için raporları özetle: Katılımcılık ve şeffaflık maskesiyle pazarlanmaya çalışılan 1/100 bin ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı, teknik olarak yeterli olmayan, planlama ciddiyetiyle hiç bağdaşmayan, ciddi sakıncalar içeren, kente insan öncelikli değil rant ve pazarlama öncelikli bakan bir yaklaşımın ürünüdür. Uygulandığı takdirde İstanbulun sorunlarını çözmek bir yana, gelişimini bugünkünden de daha tehlikeli boyutlara sürükleyecek, kentin tarihi ve doğal değerlerinde geri dönülmez tahribatlar yaratacaktır diyor
YARIN: Plan yasal olarak yok
Hazırlayan: Elif Görgü
Evrensel'i Takip Et