1 Ocak 2007 00:00

EMEK DÜNYASI


Saddam Hüseyin’in idam edilmesinin hemen sonrasında bir açıklama yapan ABD Başkanı Bush; “Bu, Irak’ın demokrasiye ulaşması için bir köşe taşıdır” diye buyurmuş.
ABD’li yetkililerin demokrasi dediği her şey Irak’a bir felaket olarak çöküyor.
Irak’a demokrasi getirmenin ilk hamlesi; Irak’ın işgaliydi! Irak’ın emperyalist ordular tarafından işgalinin tamamlanması, “Irak’a demokrasinin gelmesi” olarak ilan edildi.
Bu ABD’den ithal demokrasinin ilk belirtisi ise Bağdat’ın, insanlığın en eski kültür değerlerinin bulunduğu müzelerinin yağmalanmasıydı. Anımsanırsa, bu saldırganlığın arkasındaki “doktrin”e kendi adını vermiş olan ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Bağdat’taki bu tarih ve kültür yağmalamasını; (yağmanın işgal kuvvetleri, ABD’li tarihi eser kaçakçıları ve CIA tarafından organize edildiği artık biliniyor) “Irak’ın özgürleşmesinin ifadesi”, yağmayı da “Irak halkının bu özgürlüğü kullanış biçimi” olarak övmüştü.
Kendisini, Irak’ın işgalinin kolay bir zafer olmasının sarhoşluğuna kaptıran ABD, daha işgal tamamlanır tamamlanmaz savaşın bittiğini, Irak’ın artık demokratik bir ülke olduğunu ilan etmişti. Ama şimdi Irak’ta sadece işgalcilerle direnişçiler arasında bir savaş değil ona eşlik eden ve bütün Ortadoğu’yu da tehdit eden bir Sünni-Şii savaşına dönüşme alametleri, hızla büyüyen bir “iç savaş” da vardır.
Saddam’ın idamıyla birlikte bu savaş ve iç savaş daha da kızışacaktır. ABD’nin bunu istediği anlaşılıyor. Yoksa Kurban Bayramı günü Irak direnişçilerinin büyük bir bölümü için simgesel öneme sahip bir kişinin idam edilmesinin, iç savaş yangınına benzin dökmek anlamına geldiğini herkes bilir.
Irak’ın, uzunca bir zamandan beri bir Sünni-Şii savaşı için laboratuvar olarak kullanıldığı iddiaları eklenirse; 2007’nin, Irak’ta sakin ve giderek barışa doğru evrilen bir yola girdiği yıl olmayacağı anlaşılır.
Ortadoğu’nun ve Amerika’nın bölgeye müdahalesinin amaçları göz önüne alındığında 2007’nin tehditlerle dolu olması, sadece Irak için değil diğer bölge ülkeleri ve en başta Türkiye için de böyledir. AKP Hükümeti ve Türkiye’yi yöneten öteki güç odaklarının, bu bölgeyi kaosa sürükleyecek dinamikleri kışkırtacak idam karşısında Avrupalıların (hatta Vatikan kadar bile olamamıştır. Vatikan, Saddam’ın idamına insani nedenlerle karşı çıkmıştır) ve pek çok İslam ülkesinin gösterdiği lafta tepkiyi bile gösterememiş olması elbette utanç vericidir. İdamın sessizlikle onaylaması, Türkiye’nin Amerika ve onun stratejisine bağlanmış olmasının göstergesi olduğu kadar, Türkiye’yi tehdit eden yeni gelişmeler karşısında “Amerika’dan gelen her şey kabulümüzdür” anlamına gelmesi bakımından dikkatle değerlendirilmesi gereken bir durumdur.
Meydanlara çıkınca “barış”tan, bölgedeki “İslam kardeşliği”nden söz eden Tayyip Erdoğan ve bakanları, bütün İslam dünyasında barış umutlarını iyice yok eden bir idam için ses çıkaramamaktadırlar.
Bu, Türkiye’nin egemenlerinin, AKP Hükümeti’nin ABD ile hangi uğursuz çıkarlar temelinde bir araya geldiğini de göstermektedir.
Bu, Türkiye’nin ilerici, demokrat, anti emperyalist güçleri, işçi ve emekçilerin ileri kesimleri için de dikkatle izlenmesi gereken bir süreçtir. Elbette sadece izlemek de değil egemenlerin, gerici güç odaklarının Türkiye’yi ABD’nin çıkarları uğruna cepheye sürme planlarına karşı mücadele için izlemek önemlidir.
Evet, 2007’de ABD dünyaya idamlar, şiddet ve kaos vaat etmektedir; barış ancak “tırnakla sökülüp alınırsa” elde edilebilecektir. Onun için de gerçekten barış isteyenler, gerçekten huzur ve insanlık için iyi şeyler isteyenler; 2007’de daha büyük bir cesaret ve kararlılıkla mücadele ederlerse, dünyaya, insanlığa kan ve ateş vaat edenlere karşı yeni mevziler kazanabilirler. Ötesi laftır!
İhsan Çaralan

Evrensel'i Takip Et