3 Ocak 2007 00:00

Sermayenin ‘İstanbul planı’ - 3 -


Yürürlükte olan İstanbul Çevre Düzeni Planı’nın esası İstanbul’un, finans ve ticaret merkezi olarak uluslararası sermaye yararına dönüştürülmesi.
Bu sürecin yeni adı olan “Kentsel Dönüşüm” ile ilgili gelişmeler, gazetemizde sık sık yer buldu.
Ancak 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı; emekçi mahallelerindeki yıkımlar ya da Galataport gibi noktasal gelişmelerin, aslında nasıl da düzenli ve büyük bir planın parçası olduğunu gözler önüne seriyor.
Kent değil ‘yatırım alanı’
Plan Raporu’nda, “ İstanbul’un küresel düzeydeki metropoller arası yarışta hak ettiği yeri alması ve uluslararası pazarda daha rekabetçi olabilmesi” temel hedef olarak tanımlanıyor.
Yani kentin planlamasının hedefi, kentli İstanbul halkı değil yatırımcı.
Halbuki amaç, “insanca yaşanabilecek bir kent yaratabilmek” olmalı diye özetliyor planı inceleyen meslek odaları. Ortaya çıkan plan ise “kenti her ne pahasına olursa olsun pazarlamak, yerli ve yabancı sermayenin hizmetine ve kullanımına sunmak hedefinin damgasını” taşıyor. Bu planla kent, bir “yatırım alanı”na dönüştürülüyor.
Sermaye projeleri
Haydarpaşa-Zeytinburnu kıyı ve liman alanlarında, Küçükçekmece ve Kartal’da, bir üst plana dayanmaksızın gündeme getirilen birçok sakıncalı kentsel dönüşüm projesi, bir “veri” kabul edilerek plana aynen işlenmiş. Yine usulsüz ihalesiyle haftalarca gündemde kalan Galataport gibi yatırımlara da bir engel getirilmiyor.
Meslek odalarının raporuna göre plan, bu tür projeleri yasallaştırmanın bir aracı gibi kurgulanmış. Yine bu projelere dayanak oluşturmak amacıyla doğru olmayan tespit ve değerlendirmeler içeriyor. Örneğin Zeytinburnu Kentsel Dönüşüm Projesi’ne dayanak oluşturmak amacıyla Zeytinburnu’nun, İstanbul’un mevcut Merkezi İş Alanı (MİA) içerisinde kaldığı tespiti yapılıyor. Ancak mevcut durumda, Zeytinburnu’nun böyle bir özelliği yok.
Paylaşım ve pazarlama belgesi
TMMOB raporu bu durumu, “Herhangi bir araştırmaya, bir üst plana dayanmayan, sadece İstanbul’un pazarlanmasına yönelik bir yaklaşımın eseri olan ve kentin tarihi ve doğal değerlerini yok sayan bu kentsel projelerin; hiçbir analiz ve sentez çalışmasına ve değerlendirmesine dayanmaksızın kabul edilerek plana dahil edilmesi, olması gerekli planlama ciddiyetiyle asla uyuşmamaktadır. Bu planlama yaklaşımı, sonuçta ortaya çıkan planı bir ‘paylaşım ve pazarlama’ belgesine dönüştürmüştür” olarak yorumluyor.
Diğer tespitler ise şöyle: Plan kararları ve lejant; birçok belirsiz, çelişkili ve korunması gerekli alanların alt ölçekte yapılaşmaya açılabilmesinin kapısını aralayan bir yaklaşımın ürünü olarak görülmektedir. Bu yaklaşım, planlamaya aykırıdır ve plan kararlarının geçerliliğini tartışmaya açmaktadır. Bir planın, bir yandan plan kararları getirirken bir yandan da o kararları geçersiz kılacak kararlar üretmesi, “plansızlığı planla empoze etmek”ten başka bir şey değildir.
Karayolu ve 3. Köprü ısrarı
Çevre Düzeni Plan Raporu’nda; kuzeye doğru gelişmeyi engellemek, yolcu ve yük taşımacılığında raylı sistem kullanmak öncelikli hedeflerden sayılırken planda, Batı yakasında TEM’in kuzeyinden geçen yeni bir otoyolun yer alması ilgi çekiyor. Bu otoyolun ne amaçla planlandığı konusunda bir açıklama yok. Ancak yolun, şu anda planda yer almayan 3. Köprü’nün bağlantı yoluna dönüştürülmek üzere getirildiği açık.
Planda, Anadolu Yakası için geliştirilen diğer bir fiziki gelişme konusu ise TEM ve E-5 arası bağlantı yollarının çeşitlenmesi ile Maltepe-Kurtköy arasında sürekliliği olan bir ara yol... Ulaşım yatırımlarının raylı sistem ve metro üzerinde yoğunlaşması genel kabul görmüşken Çevre Düzeni Planı, iki yakada da büyük karayolu projelerini gündeme getiriyor.
Bir başka bölümdeki öneride ise raylı sistem ve karayolu güzergahları kastedilerek “Hazırlanmakta olan ulaşım ana planı verileri ışığında, hatlarda değişiklikler olabilecektir” deniyor. Karayolunu ayrıntıları ile tespit eden planın, raylı sistemler için kısaca “duruma göre değişir” diyebilmesi düşündürücü.
2B rahatlığı
Çoğunlukla kaçak yapılaşma nedeniyle “orman alanı statüsünden çıkarılan” alanlar yani 2B alanlarına da “Yasal Statüsü Netleşince 1/25 000 ve/veya 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planlarında Kullanım Kararları Belirlenecek 2B Alanları” başlığı altında yer veriliyor. Plan, 2B’leri hükümet kararlarına bırakıyor ve konuyla ilgili yasalar, “ileride değişecek” ön kabulüyle değerlendiriliyor. Halbuki bugüne kadar 2B’ler, rant alanı görülerek orman tahribatını artıracak yasal değişiklik girişimleri; çevre, meslek ve çeşitli kitle örgütlerinin mücadelesiyle önlenmişti.
Meslek odaları bunu, “Bu plan kararının, orman alanlarının pazarlanması ve işgallerinin yasallaştırılması uygulamalarında bir araç olduğu açık olan 2B uygulamasının planla desteklenmesi anlamına geleceği açıktır. Kesin korunması gereken bu alanların hiçbir şekilde yapılaşmaya açılmaması gerektiği halde, bu alanlarda dahi ‘yasal statüsü netleşince’ biçimindeki plan hükmünün geçerli olması, bu alanları imara açarak orman ve içme suyu havzalarını tahrip edici sonuçlar doğuracak son derece sakıncalı bir planlama yaklaşımıdır” ifadeleriyle değerlendiriyor.
Tam burada; Formula 1, Koç Üniversitesi, Acarkentler, Çavuşbaşı ve Beykoz’daki onlarca orman talanını ve bu talan nedeniyle 2B’ye dönüşüp belde ve ilçe olan bölgeleri hatırlatmak gerekiyor.
Su havzalarındaki tehlike
Su sıkıntısının tartışıldığı bugünlerde planın, “Su Toplama Havza Alanları” ile ilgili olarak da koruyucu kararlar üretmediğinin altını çizmek önemli. Planda, İstanbul’un temel sorunlarından biri olan havza alanlarındaki kirletici yerleşimler için çözüm oluşturacak ilkesel kararlar yok. Havza yerleşimlerindeki büyük miktardaki nüfus, çevre düzeni planında yok sayılmış, sadece “Rehabilite edilecek” demekle yetinilmiş. Ayrıca içme suyu havzalarındaki konut alanlarına ilişkin yapılan hesaplarda, konut alanlarına 2B alanları da ilave edilmiş. Böylece 2B alanlarının yerleşime açılması durumunda gelebilecek ilave nüfuslar da hesaplanmış.
2000 yılı DİE nüfus sayımına göre havzalarda, 888 bin 934 kişi yaşıyor. İSKİ Yönetmeliği’ne göre ise havzalarda yerleşebilecek nüfus, azami 91 bin 400 kişi. Buna göre yaklaşık 800 bin kişinin havza dışına gitmesi gerekiyor. Ancak Çevre Düzeni Planı’nda, bu nüfusun nereye ve nasıl gideceği hususunda bir bilgi yok. Plan, bu alanları da potansiyel yerleşim alanı olarak hesaplıyor.
Küçükçekmece gözden çıkartıldı
Yabancı bir mimara, üst sınıflar için turizm ve ticaret merkezi projesi çizdirilen Küçükçekmece Gölü’ne ise özel bir ilgi var. Planda, diğer havzalardan farklı olarak gölün yapı yasağı olması gereken alanlarında dahi “konut” fonksiyonu verilmiş, havza içinde “Gelişme Konut Alanları”, “Sıhhileştirilecek Sanayi Alanları”, “Kültür Endüstrileri Gelişme Yoğunlaşma Alanı”, “Kentsel Hizmet Alanı” gibi fonksiyonlar getirilmiş. Bu, içme suyu havzası olmasının yanı sıra yaklaşık 400 endemik (bu bölgeye özgü) türe de sahip olan Küçükçekmece havzasının, gözden çıkarıldığı anlamına geliyor.
YARIN: Kentin geleceği ayrıntılarda gizli
Hazırlayan: Elif Görgü

Evrensel'i Takip Et