26 Ocak 2007 06:00

Ruhumun tedirgin Ermeni yanı


Bir ocak öğle sonrası. Adamın biri uzanmış soğuk kaldırımlara, öylesine yatıyor. Üzerine örtülmüş gazete kağıtlarıyla oynaşan rüzgar, belli ki çok uzak diyarlardan taşıyor hasreti. Yorgun bir rüzgar gezinip duruyor adamın bedeninde. İstanbul sessiz... Vapurlar, trenler, otobüsler yolcu taşıyor. Adımlar korkak, adımlar tedirgin; tıpkı ruhumun Ermeni tedirginliği gibi. Sokaklar boştur aslında. Devasa alışveriş merkezleri yalnız. Kılıcını yitirmiş bir hükümdar ağlar çaresizliğine İstanbul’un.
Öğle sonralarının tuhaf sessizliğine bürünmüş her yan. Bir karanfil yatıyor yerde. Üzerine gazeteler örtülmüş. Öteki bir rüzgar sızıyor adamın yırtık ayakkabılarından içeri. Tüm bedenini dolaştıktan sonra kendini rıhtımdan denize savuruyor.
Bembeyaz martılar, vapurlardan atılan simitleri kapmanın telaşında. Yerde uzanan adam yanılmıştı. En çok bu coğrafyada kıyarlardı martılara, güvercinlere. Belki bir Turna hasreti taşımalıydı. O, tellerine türküler, hasretler yazılan cinsinden. Turnalar ötekidir. Oysa Sultanahmet’te herkes satın alıp yemi, verirdi güvercinlere. Güvercinlerin ürkekliği bile sahteydi. Oysa turnalar hiç ihanet etmemişti. Hiçbir turna ölüm dışında, hasretlikleri taşımaktan vazgeçmezdi.
Adam öldükten sonra, herkesler yırtık ayakkabısından söz etmişti. Yerde yatan adamın yırtık ayakkabısı, vatanseverliğinin kanıtı olmuştu adeta. Boşuna değildi takılıp kalmak yırtık bir ayakkabıya. Çünkü biz, hayatın kopan, yırtılan yerinde duruyorduk. Çünkü biz, söküğünü dikemeyen bir terzi gibiydik karşısında bu hayatın. Sürekli bir şeyler yırtılıp kopuyordu içimizden. Oysa kaçımız farkındaydı bu yırtılmışlığın?.. Belki farkına varsaydık yerde yatan adamın yırtık ayakkabısının, değişecekti her şey.
Kolaydır yerde yatan bir karanfili kahraman ilan etmek, kolaydır ölü kahramanlara övgüler dizmek. Şimdi ruhum, bütün coğrafyaların sancısı kadar tedirgin. Ruhum Erivan, ruhum Bağdat, ruhum dünya kadar tedirgin şimdi.
Sana, tedirgin öteki coğrafyalardan güvercinler yolluyoruz şimdi. Terli kanatlarıyla bütün ötekilerin hasretini taşıyacak güvercinler. Yalnız bir coğrafyanın İstanbul özlemini taşıyacaklar sana. Tedirgin olmasın ruhun. Bizim güvercinlerimiz de en az turnalar kadar sadık.
Hoşçakal ruhumun tedirgin Ermeni yanı. Hoşçakal beyaz güvercinlerin saflığına, masumluğuna kanarak bir kaldırımın soğukluğundan sonsuza yürüyen öteki. Hoşçakal bütün coğrafyalarımın, ışıkları erken sönen şehirlerimin, kasabalarımın, köylerimin tedirgin yanı.
Bunları sadece sana değil öteki olan soğuk kaldırımlara, gecelerinde Rumların, Ermenilerin, Kürtlerin, Türklerin raks ettiği, sıcak İstanbul günlerine yazıyorum.
Varsın şimdi bir kemancı, ayakkabımızın yırtılan yerine değil kalbimizin yırtılan yerine çalsın bütün melodilerini. Tuhaf değil mi seni ayakkabılarının yırtılan yeriyle yad etmek?.. Daha doğalı var mıydı? Biz değil miydik yan yana yürüyen? Bu ayaklar değil miydi taşıyan bizleri sevdalara? Yolculuklara bu ayaklarla çıkmadık mı? Bunlar değil miydi bizi mutluluğa ya da mutsuzluğa taşıyan?
Siz, asıl ayakkabımın yırtılan yeriyle değil kalbimin yırtılan; bir çocuk gibi küskün yanıyla yad edin!..
Kusuruma bakmayın! Ayaklarım yol, ayaklarım hasret yorgunuydu... *NTV Tunceli Muhabiri
Ercan Topaç*

Evrensel'i Takip Et