13 Şubat 2007 01:00

DURUM


Münih Uluslararası Güvenlik Konferansı Almanya’da yapılıyor. Münih’te yapılan konferansa Türkiye’den katılanlar arasında CHP lideri Deniz Baykal’da bulunuyor. Konferansta yapılan konuşmalar, özellikle Rusya Devlet Başkanı Putin’in konuşması, uluslararası durumdaki gerginlik ve olası gelişmelere ışık tutması bakımından dikkat çekiciydi. Ancak bu yazının konusu bütünüyle farklı olacak. Uluslararası politik gelişmeleri değil, ülkede olup bitenleri ele alacağız. CHP lideri Deniz Baykal Münih yakınlarındaki Dachau toplama kampını ziyaret etmiş ve basına yansıdığı -Yetkin’in Radikal’deki yazısına bakılabilir- kadarı ile orada şöyle demiş: “İnanılacak gibi değil. Bunlar benim yaşam sürem içinde oldu.”
Hatırlanacağı gibi Dachau ve diğer pek çok toplama kampı, Alman faşistleri tarafından başta komünistler olmak üzere tüm muhalifleri, Alman işçi ve emekçilerinin ileri evlatlarını ve Yahudileri imha etmek üzere kurulmuştu. Hitler Alman milliyetçiliğini bayrak yaparak yola çıkmış, sonunda büyük Alman şirketlerinin desteği ile faşist bir diktatörlük kurmuş, İkinci Dünya Savaşı’nı başlatarak tüm dünyayı kana bulamaktan kaçınmamıştı. Alman faşizmi, başta sosyalist Sovyetler Birliği olmak üzere demokratik ve faşizm karşıtı devletlerin ittifakı ile yıkılmıştı. Ama geride büyük bir insani trajedi ve inanılmaz bir tahribat bıraktı.
CHP lideri Baykal “inanılacak şey değil. Bunlar benim yaşam sürem içinde oldu” derken, herhalde tarihin o zamanda donup kaldığını sanmıyordu. Daha sonra da dünya, yeni bir dünya savaşını değilse de, kanlı milliyetçi diktatörlükler, soykırımları, halkların trajedilerini gördü. Daha da önemlisi bugün Türkiye’de milliyetçilik oldukça etkin ve Deniz Baykal da milliyetçi sulara yelken açmış durumda. Baykal’ın tarihten ve yaşananlardan ders alması için Dachau’yu görmesi gerekmiyordu. Kendisi siyaset bilimci ve politikacı! Bir ülkede gerici milliyetçi kışkırtmalar başladığında ve bu akım ülkenin genel politik havasını zehirlediğinde, işlerin nereye varacağını az çok tahmin etmesi ve bilmesi gerekiyor. Kuşkusuz Baykal o gerici cephenin tek, ya da baş aktörü değil. Ama demokrasiyi, insan haklarını savunma iddiasındaki bir partinin genel başkanı ve halka karşı büyük sorumluluğu bulunuyor.
Bugün milliyetçiliği savunanlar geniş bir cepheyi tutuyor ve vatanı korumak, milletin birliğini savunmak vb. gibi pek çok konuyu demagoji ve halkın kafasını bulundurma aracı olarak kullanıyorlar. Zaman zaman kafatasçılık ve ırkçılıkla suçlansalar da, bu suçlamalara karşı, işi saçmalık derecesine vardırarak mevzilerini savunmanın ve mazur göstermenin yollarını arıyorlar, kendilerine umulmadık yerlerden destek geliyor. Neymiş, bugünün milliyetçileri kafatası ölçmüyorlarmış, Türk milliyetçiliğinde ırkçılık yokmuş vb. vb... Yani ülkede yaşayan diğer milliyetleri her fırsatta aşağılamak, onlara Türklüğü dayatmak ırkçılık olmuyor. Irkçı olunmadığına canlı bir kanıt, delil mi istiyorsunuz; hangi milliyetten olursan ol Türklüğü kabul ediyorsan Türksün, Türk milleti seni kucaklıyor denen ve diğerlerine yaşama hakkı tanımayan bu gerici, faşist tutum ırkçılık olmuyor! Diğerlerini Türklüğe kabul etmek ne büyük bir yüce gönüllülük!
Baykal’ın yaşadığı ülkede bunlar oluyor ve Baykal sanki bunlar hiç yaşanmıyormuş gibi tarihin derinliklerinden konuşuyor, ülkede bugün olup bitenlerle bunlar arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu düşünmüyor. Ne denebilir, umarız Baykal için Dachau’da gördükleri bir nevi şok tedavisi olur. Baykal milliyetçiliğin ırkçı, şoven arabasına binildiği, faşist gelişmelere taviz verildiği takdirde nerelere sürükleneceği konusunda bir öngörüye sahip olur.
Ahmet Yaşaroğlu

Evrensel'i Takip Et