21 Şubat 2007 01:00
Neydi o taş plaklar...
Geçenlerde, İzmir Demokrat Radyodaki Palmiyealtı programım için ara müzikleri seçiyordum, 50-60 yıllık plaklarımın içinden. Aralarından bir gazete kupürü düştü. 5 yıl öncesine aitti. Eski 45likler açık artırmada başlığını taşıyordu, haber. Şöyle bir baktım, plaklarıma. Müzayedeciler balıklama atlarlardı... Bir başka yazı çıktı aralarından. Sevgili Tarık Dursun K.nın, geçen yıl yazdığı, Yaşasın Hamiyet Yüceses! başlıklı yazısı. Arkasından bir yazı daha: Taş Plakta anasonlu nağmeler. Onu da Hakan Dirik yazmış. Ve sonuncu düşen kupür de, Güngör Urasın, Bu yılın başlarında yazdığı, Eski alaturka şarkılara ve şarkıcılara nur yağıyor başlıklı yazısı...
Sonra tümünü harmanladım ve önüme binlerce anı yığıldı... Örneğin 10 yaşımda başlamıştım, müziğe yakınlık duymaya. Tosca, Madam Butterfly ve diğerleri... Tabii, dünya çapında eleştirmenlerin seçtiği Dünyanın en kötü 10 klasik müzik yapıtı listesinde ilk sıralara oturan Carmen...
Sonra, babamın görevi dolayısıyla Adanaya gidince, bir plak tutkusu başladı bende. Pazar günleri, kışlık Erciyes Sinemasının önünde 5 kuruşa aldığım okunmuş Pekosbilleri I5 kuruşa satarak para topluyordum. Sonra da hafta içinde o paraları kitaba ve plağa veriyordum.
Evimiz, Eski Belediyede, Alsaray Sinemasının karşısındaydı. Her cumartesi, 16.30da alt yazılı, orijinal filmler oynatırdı Alsaray. Ben de film başlamadan arkadaşım Akın Korkutanla, Adana kızlarına hava atmak için yeni aldığım plakları çalardık, bangır bangır... 14 yaşındayım, kusura bakmayın...
Akın la yaşamım boyunca ilk ve son kez, bir Adana Barına gittik.. 23 Nisandı, Çocuk Bayramı Akın bir bayanı dansa kaldırdı. Ben dans bilmeyen biri olarak masada oturdum. Bayana içki bile ısmarladık. Soğuk çayı Bol diye yutturdular, eminim. Ve hesap geldi, 75 lira. Bizde o kadar para yoktu. Ben kadına döndüm: Teyze, bize borç verir misin? dedim. Teyze vermedi, biz de kaçtık... Yıl 1954
İstanbulda, Bakanlar Kurulunun Komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yasakladığı, ama aynı Bakanlar Kurulunun Kültür Bakanlığının Türk kültürüne hizmet etmesi için izin verdiği SSCBnin MK plaklarını alırdım, Harbiyedeki bir plakçıdan.
Bir yandan taş plaklar, bakalit 45lik ya da 33lükler alıyordum. Özellikle Beyazıttaki Bit Pazarı, benim her pazar sabahı uğradığım bir yerdi. Bana plak satanlar, belki de acıdıklarından olacak, iki 33lük alınca, bir de 45lik armağan ederlerdi.
O sırada Çarşıkapıda bir yer vardı. 10 lira verince, size bir 78lik taş plak dolduruyordu. Hâlâ bildiğim, Nâsır dönemi Mısırın iki ünlü şarkıcısı Ümmü Gülsümle Ferit Atraşın bir şarkısı vardı. Onu plağa okuyayım, diye düşündüm. 10 liram da vardı. Ama işyerinin kapısından döndüm. Utanmıştım...
Kısa bir süre sonra çalıştığım dergi için Suzan Yakar Rutkayın film şirketine gitmiştim, söyleşi için. Suzan Yakarın imâ sırasında konuşmasını kesmeseydim, belki de şarkıcı olmuştum... Ama benim amacım gazeteci ve yayıncı olmaktı...
Hamiyet Yücesesle, 1960ların başında, başarısı yıllarca dillerden düşmeyen Uluslararası Gençlik Festivalinde karşılaşmıştım... 10-15 gün içinde onbinlerce İstanbulluya seslenmişti, o festival. Ama İçişleri Bakanı Faruk Sükan, ikincisine izin vermemişti... Hamiyet Yüceses, mikrofonsuz olarak 10 bin kişiye Her yer karanlıkı okumuştu... Unutamam o günü...
Yıllar sonra, İzmirde, sanırım Pınarbaşında, bir kulübede, binlerce taş plağın içinde, hem Münir Nurettinleri, hem Perihan Altındağları, hem Mualla Mukadderleri ya da Safiye Aylaları, Müzeyyen Senarları dinleyip bira içtik, bir arkadaşımla. O kulübe, müşteri olarak ancak 4 kişiyi alıyordu, öylesine küçüktü...
Ve bir-iki kez de, Akif Babanın İzmirdeki ilk meyhanesine gittik, yine aynı arkadaşla.
Belki kızacaksınız bana ama, o Taş plak dönemini arıyorum. İnsanlar daha insandı, solcular daha dönmemişti, tek-tük araba vardı sokaklarda ve ağaçlarda kuşlar ötüyordu...
Haksız mıyım?..
Bülent Habora
Evrensel'i Takip Et