8 Mart 2007 01:00

televizyon programı

Cumhuriyet gazetesinin “Tehlikenin Farkında mısınız?” şeklinde reklamlarının yayınlandığı, Şebnem Şefır adlı mankenin DYP’ye üye olduğu, Nazım Hikmet’in filminin çekildiği, Hıncal Uluç’un abuk subuk konuştuğu günlerdi. Çocuk sırtındaki çantayla bir hamal gibi görünüyordu uzaktan. Dereleri tepeleri aşaraktan evine vardı. Demir kapının gövdesinde ritim tutmaya başladı. Annesi boynunda bulaşık önlüğü olduğu halde kapıyı açıp çocuğu içeri aldı. Her günkü alışkanlıkla arkasını dönüp annesinin, çantasını sırtından çıkarmasını beklemeye başladı çocuk. Arkasını döndüğünde annesi yoktu. Mutfağa gitti. Annesi ocağın başındaydı. Çantasını çıkarmadan ne pişirdiğini sordu annesine. “Kabak” yanıtını aldı. Ama o hiç sevmiyordu ki kabağı. “Okul nasıldı bugün?” diye sordu annesi. Yüzünde güller açtı çocuğun, belli ki anlatacakları vardı. “Bugün din dersinde peygamberleri anlatıyordu öğretmen. Özge ‘Neden hiç kadın peygamber yok öğretmenim?’ diye sordu. Öğretmen de erkekler kadınlara göre daha dayanıklıdır da o yüzden dedi. Peygamberler çok acı çekmişler. Kadınlar bu acılara dayanamazmış. O yüzden hiç kadın peygamber yokmuş.” dedi çocuk. “Hı hı” deyip geçiştirdi kadın. Ne desindi? Çocuk odasına gidip çantasını çıkardı, üzerini değişip sokağa çıktı. Ne annesinin elmacık kemiğindeki morluğu, ne de dudağının kıyısındaki çatlağı fark etmişti. Kadın ocağı kapatıp televizyonu açtı. Televizyonda bir akşamüstü kadın programı vardı. Oturup izlemeye başladı. Kadınlar, karısına dayak attığı iddia edilen bir adama hakaretler yağdırıyorlardı. Sunucu kadınları sakinleştirmeye çalıştıkça onlar daha bir coşuyor, adamın üstüne yürümeye çalışıyor, bağrışıyorlardı. Kadın stüdyodaki kadınları izledi, izledi... “Tüüüü senin Allah belanı versin...” dedi sessizce. “Tüüüü Allah müstehakını vere...” diye tekrarladı birazcık sesini yükselterek. “Ellerin kırılsın inşallah!” diye bağırdı sonra. Artık sesi sokağa taşıyordu: “Senin gibi herif olmaz olsun! Tüüü rezil köpek!” Televizyonun sesini daha da açtı. Televizyondakilerle birlikte bağırıyor, hatta onlarla yarışıyordu: “Anandan emdiğin süt burnundan gelsin emi it soyu seniiii!” Bir anda ensesinde soğuk bir şey hissetti. İrkilerek döndü, kocası arkasında durmuş, ensesini tutuyordu.
M. Öner

Evrensel'i Takip Et