9 Mart 2007 01:00

GÜNCEL


Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştirilemeyecek denilen maddelerinden birinde Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik bir sosyal hukuk devleti olduğu yazılıdır. Yani, devlet yasalar ve hukukun genel kurallarına uygun olarak yönetilecektir. Yasalara sadece vatandaşlar değil, yargı, idare ve yasama da uyacaktır. Her türlü idari işlem hukuk denetimine tabi olacaktır. Son sözü hukuk söyleyecektir.
Ama, Anayasa’nın değiştirilmesi dahi teklif edilemez denilen bu maddesi Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hiçbir zaman uygulanmamıştır.
T.C. ne bir sosyal devlet, ne laik, ne de hukuk devletidir.
Sosyal devlet değildir. Çünkü işçi sınıfının ve emekçileri kazanılmış üç beş sosyal hakkı bile hızla yok edilmektedir.
Laik değildir. Çünkü, devlet işleri ile din işleri birbirinden ayrılmamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bütçeden büyük bir para ayrılmıştır. Başkanlığın bütçesinde yüz binden fazla dini personel istihdam edilir. Üstelik bu personel sunni/Hanefi mezhebi için çalışır. Başka din, mezhep ve ateistlerden de alınan vergilerle, Hanefi mezhebi yayılmaya çalışılır. Okullarda dini eğitim verilir. Üstelik tek bir mezhebin eğitimi verilir.
Hukuk devleti değildir. Çünkü, sadece vatandaşların yasalara uyması istenir. Yasama, yargı ve idare yasalara uymamakta direnir. Ya da her zaman uymaz.
Örneğin yasalarla düzenlenmiş trafik kuralları trafik polisleri de dahil polis için geçerli değildir. Her gün defalarca izleriz. Polis dönülmez işareti olan yerden döner. Girilmez levhası olan sokağa girer, park edilmez yazan yerde park eder.
Cumhurbaşkanı Özal “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” diyebilir.
Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman TBMM Araştırma Komisyonu’nun çağrısına rağmen gidip ifade vermez.
Veli Küçük, hakkındaki pek çok şikayete ve delile rağmen yargılanmaz.
Başbakan Erdoğan pek çok kişiye hakaret eder, vatandaşın birine “Ananı da al da git” der. Dokunulmazlığı olduğu için yargılanmaz.
Askerlerin ayrı bir yargı sistemi vardır. Askeri ceza ve idare mahkemeleri kurulmuştur. Bir general zamanın başbakanı Necmettin Erbakan’a açıkça küfür eder. Askeri Şura kararları yargı denetimine tabi değildir. Askerlerin bütçesi sivil denetime tabi değildir. Askerler yasalara aykırı olmasına rağmen sık sık siyasi demeçler verir. Dünyanın tamamına yakın ülkesinde genelkurmay başkanı milli savunma bakanlarına bağlı iken bizde başbakana bağlıdır. Yasalarda böyledir ama genelkurmay başkanları bizde başbakan ile eşit pozisyonda gibi işleyiş egemendir. Genelkurmay başkanları sık sık amiri olması gereken başbakanlara ters açıklamalar yapar.
Yasalara aykırılıklara örnekleri çoğaltsak bu köşeye değil, gazeteye dahi sığmaz.
Şimdi de yeni andıç ortaya çıktı. Nokta Dergisi’nin bu haftaki sayısında Genelkurmay Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü’nce bir andıç hazırlandığı yazıyor. Habere göre gazeteler ve gazeteciler akretide olanlar ve olmayanlar olarak ayrılıyor. Bazı gazeteciler TSK yanlısı, bazıları ise karşıtı olarak kategorize ediliyor. TSK’ya karşı olarak tanımlanan gazetecilerin TSK’yı eleştirdiği belirtiliyor ve bu gazetecilerin ve akretide olmayan gazetelerin askeri bölge, birlik ve tesislerine sokulmaması gerektiği bildiriliyor. Andıç’a uygun uygulama ise senelerdir sürdürülüyor. Hatta, bazı gazetelerin muhabirleri Anıtkabir’e dahi sokulmuyor. Tabii böyle bir uygulama, Anayasa’nın eşitlik ilkesine, basın özgürlüğüne aykırı olduğu gibi çalışma hakkının da ihlali anlamına geliyor.
“TSK’yı eleştirmek suçtur” diye bir yasa maddesi olmadığı halde, TSK’yı eleştirmek uygulamada suç kabul ediliyor ve cezai müeyyide uygulanıyor. Hem de yargı kararı olmadan.
“Bunların askeri bölge, birlik ve tesislere girerek istihbarat elde etmeleri ve bunu bölücü-yıkıcı unsurlara iletmeleri ve askeri birlik, tesis, malzeme ve personele zarar vermelerinin engellenmesi amaçlanmıştır” denilerek, örneğin milletvekilliği de yapmış Çetin Atlan, Nazlı Ilıcak gibi gazetecilerin istihbarat elde edeceği, yani casusluk yapacağı, casusluk vatan hainliği kapsamında ele alındığından vatan hainliği yapacakları, elde ettikleri istihbaratı bölücü ve yıkıcı örgütlere ileterek suç işleyecekleri, örgütlere yardım edecekleri ve hatta askeri malzeme ve personele zarar verebilecekleri iddia ediliyor.
Bu andıçı ve uygulamayı hukuk devleti içinde açıklayabilir miyiz? Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti midir, yoksa askeri vesayet rejimi midir?
Kamil Tekin Sürek

Evrensel'i Takip Et