14 Mart 2007 01:00

GERÇEK


Hekimler, sağlık emekçileri, “Herkese nitelikli ve parasız sağlık hizmeti” için mücadelelerini sürdürüyor.
Bugün sağlıkçılar, Türkiye çapında iş bırakıyorlar. Sözcüğün literatürdeki anlamıyla, bugün sağlıkçıların grev günü!
Bugün aynı zamanda 14 Mart, literatürdeki adıyla “Tıp Bayramı”. Ama hekiminden hizmetlisine sağlıkçılar, gerçekte “Tıp Bayramı”nın öteki bayramlar gibi bir sembol, bir seremoniden ibaret olduğunu fark ettiklerinden beri; artık “Tıp Bayramı” değil “halka kaliteli sağlık hizmeti için, daha iyi hizmet koşullarında bir hizmet için mücadele günü” ilan etmişlerdi. Ve diyebiliriz ki “14 Mart Tıp Bayramı”, bir kapitalist ülkede kutlanabileceği en ileri biçimiyle; tüm sağlıkçılar tarafından “piyasanın değil halkın ihtiyaçlarına uygun sağlık politikası” için greve gidilerek kutlanıyor. “Bu aynı zamanda ülkemizde 14 Mart’ın ilk kez gerçek bir ‘Tıp Bayramı’ olarak kutlanmasıdır” dersek yanılmış olmayız. Herhalde, Türkiye’de sınıflar mücadelesini yazan tarihçiler de bugün greve giden onbinlerce sağlıkçının eylemini; “Türkiye’de hekimler ve her kategoriden sağlıkçılar, 14 Mart’ı ilk kez Tıp Bayramı olarak, adına layık bir biçimde 2007’nin 14 Martı’nda kutladı” diye yazacaktır.
Kuşkusuz ki hekimler ve sağlıkçılar, tarihsel öneme sahip ve son derce onurlu bir iş yapıyorlar. Sermaye güçleri tarafından halkın sağlığının piyasalaştırılması ve sağlık hizmetinin, parayla alınıp satılan basit bir ticari mal derekesine düşürülmek istenmesine karşı sağlıkçılar, bütün halkın yüzyıllık kazanımlarını savunuyorlar.
Burada iki şeyi anımsarsak, sağlıkçıların eyleminin önemi yerli yerine oturur. Bunlardan birincisi; ortada sadece bir sağlık sorunu olmadığı tersine, halk sağlığına yönelik saldırının, tüm emek mücadelesinin kazanımlarına yönelik uluslararası ve ulusal düzeyde yoğunlaşan saldırının bir parçası olduğu gerçeğidir. İkincisi; sağlığa yönelik saldırı sadece hekimlerin, sağlıkçıların kazanılmış haklarına yönelik ya da sağlık hizmetinin üretilmesinin koşullarının piyasalaştırılması amaçlı değildir. Saldırı asıl olarak, bu hizmetten yararlanacak olan 70 milyonun yani halkın haklarına, kaliteli ve parasız olarak bu hizmetten yararlanmasına karşıdır.
Bu saptamalar da işaret etmektedir ki bu mücadele hepimizin, 70 milyon insanın mücadelesidir. Ancak şu da bir gerçektir ki sağlık hakkı yok edilen geniş halk yığınları bu mücadelenin dışındadır; en azından bu mücadeleyi hekimlerin, sağlık emekçilerinin kendi mücadelesi (bu köşede defalarca yazıldı ve sorun ortadan kalkıncaya kadar da yazılacak) olarak görüp izlemektedir. Elbette ki burada örgütsüz, birer birer insanları sorumlu tutmak, gerçekçi olmadığı gibi topu taca atmak anlamına da gelir. Burada soruna asıl sahip çıkması gereken; sendikalar ve öteki emekçi kesimlerin çeşitli türden örgütleri, onların yöneticileridir. Çünkü onlar harekete geçmediği için üyeleri de “Beyaz Eylemler’in seyircisi” olarak kalmaktadır.
Bu yüzden de hekimler, sağlıkçılar ne kadar övgüye değer bir eylemin içindeyse bu eylemlere fiilen katılmayan emek örgütü yöneticileri de o ölçüde sermayenin saldırısı karşısında yığınların önüne engel konumdadırlar.
Geleneksel sendikacılığın çarkları içinde bunun farkında olup olmamaları önemli değildir. Bu yüzden sınıflar mücadelesinin tarihini yazanlar, herhalde onlar için; hekimler ve sağlıkçılar için yazdığının tersini, “Sağlıkçıların eylemini sadece izlemekle ya da protokol icabı ‘destekliyoruz’ açıklamalarıyla geçiştiren sendika yöneticileri ve çeşitli emek örgütlerinin sözcüleri; sermaye güçlerinin, hükümetin ve neo-liberal çevrelerin politikalarını destekler bir konuma sürüklenmişlerdir” diye yazacaktır.
Hekimlerin, tüm sağlık görevlilerinin grevlerini kutluyorum!
“14 Mart Tıp Bayramı”nı kutluyorum!
İ. Sabri Durmaz

Evrensel'i Takip Et