20 Mart 2007 01:00
RAMP IŞIKLARI
GÜNÜN YAZILARI
İrlanda geleneksel halk tiyatrosunun masalsı izlerini taşıyan ve Kuzey Denizinde üç adadan biri olan İnishmaanda, yaşamlarını ilkel koşullarda ve kendi küçük dünyalarında geçiren halkın yalnızlıkla yoğrulmuş gündelik hayatının kara güldürüsü olan Inishmaanın Sakatı, İstanbul Devlet Tiyatrosunda sahnelenmeye devam ediyor.
Türkiyede tiyatro seyircisinin ilkin İstanbul Devlet Tiyatrolarının sahnelediği ve yaklaşık beş yıldır gösterimde olan Leananein Güzellik Kraliçesi ve Kent Oyuncularının sahnelediği İnishmoreli Yüzbaşı oyununuyla tanıdığı Martin Mc Donagh, İrlanda asıllı bir ailenin oğlu olarak Londrada doğmuş ve bu kentte büyümüş.
İnishmaanın Sakatı, uzun yıllar Devlet Tiyatrolarından uzak yaşayan, deneyimli tiyatro yönetmeni ve oyuncu Ahmet Levendoğlu tarafından çevrilmiş ve sahneye aktarılmış. Sahne ve giysi tasarımını Ali Cem Köroğlounun gerçekleştirdiği oyunun, ışık tasarımı ise Önder Arıka ait.
Yaşadıkları adaya film yapmak üzere gelen Amerikalı ekibe dahil olmak için birbirleri ile yarışan üç gencin içinde en şanslı olanı, doğuştan ayaklarından sakat olan Billydir. Bulunduğu ortamdan ve yaşadığı ilişkilerden hoşnutsuzluğunu her defasında dile getiren, öksüz ve yetim büyümüş teyzesinin yanında bir sığıntı gibi yaşayan Biily, filmde rol alır ve Amerikaya gider; ancak burada da hayatını istediği gibi düzenleyemez, çünkü hem sakattır hem de çevresi ve ilişkileri buna olanak tanımaz. Ayrıca o döneme kadar (1934) insanlara umut ve gelecek tasarımı sunan meşhur Amerikan Rüyası artık sona ermiştir. (Mc Donagh, Biilydeki bu hayal kırıklığı ile Amerikalı oyun yazarı Sam Shepaardin yalnızlıktan kaçış ve yeni bir yaşam arayışı imgesine gönderme yapar.) Tekrar adaya dönen Biily, kendini yeniden gündelik yaşamın rutinliğinde ve hep yaşamaktan sıkıldığı yoz bir döngüde bulur; hâlâ yalnızdır, tek umudu yalnızlığını giderecek bir kız arkadaş edinmektir. Yanındaki Helene duygularını açar ve kabül görmez, Biilynin son umudu da yıkılmıştır ve yavaş yavaş trajik bir sona yaklaşmaktadır artık. Kendisini mutlu bir yaşamdan alıkoyan bu bedeninden hesap soracaktır.
Gerçekçi ve eleştirel İrlanda tiyatrosunda Synge, Landy Gregory, W.B. Yeats ve Sean OCaseyden sonra hayatın gerçek görüntüsünü kendi doğallığı içinde bir masal tadıyla aktaran Martin Mc Donagh, kendinden önceki yazarların izleklerini kullanarak İrlanda halk tiyatrosunun geleneksel motiflerini, modern anlatım biçemi ve gösterim üslubuyla harmanlayarak özgün bir dil ve kurgu yaratıyor.
Ahmet Levendoğlu, bu zor ve çetrefilli dil ve anlatım kurgusunun çevirisini büyük bir özen ve hünerle yapıyor; masal tadını koruyarak deyimler, argolar, uzun konuşma örnekleri, ağdalı deyimler, kaba şakayla biten söz oyunları ve tekerlemeleri, gerek İrlanda halk kültürü bağlamında gerekse de yazarın özgün kurgusu anlamında başarı ile Türkçeye uyduruyor.
Gösterim yorumunda Levendoğlu, başlangıçta açılış müziği ile seyirciyi egosantrik bir kültürle buluşturmanın sinyalini veriyor, ardından büyük yalnızlığın görsel imgesini oluşturan ada biçiminde tasarlanmış dekorla büyülüyor seyirciyi. Yorumu ile hem teatral olanı öne çıkarıyor hem de ada da yaşayanların gündelik dramlarını; sıradan yaşamlarını ve yalnızlık duygusu ile üzerlerine abanmış hayatı, gerçekçi ve yalın bir dille aktarma becerisi gösteriyor Levendoğlu. Özellikle geçişlerde kullandığı ezgilerle her sahnede oluşan dram ve kara mizahı olabildiğince açığa çıkarıyor ve yarattığı duygusal derinlikle izleyeni büyülüyor. Her sahnede görsel ve imgesel olanı özel bir denge ile tartıma vurarak anlatımı eşitliyor; sözlü anlatıma dayalı İrlanda halk kültüründen motiflerle birlikte, yazarın metninden zekice damıttığı anlatım olanaklarını oyuncu üzerinden seyirciye serpiştiryor.
Bu anlatımın en önemli araçlarını, diğer sahne etmenlerinin yanında hiç kuşkusuz oyuncular oluşturuyor. Ahmet Levendoğlu, öykünün oluştuğu tarihsel ve kültürel birikimin zorunlu sonucu olarak, gerek dil gerekse de kurgu anlamında masalsı anlatıma yaslanan oyunu, yerinde bir tercihle oyuncular üzerinden anlatmayı uygun görmüş. Her bir oyuncunun üzerine ciddi sorumluluklar yükleyerek kolektif bir anlatımın yolunu açmış. Her bir oyuncu, üzerine düşen görevi özenli bir çabayla yerine getiriyor.
Eileende Gılman Kahyaoğlu Peremeci, Katede Hanife Şahin ikilisi, dul ve yaşlı teyze rollerini yorumlarken gerçeğe en yatkın bir fotoğraf çıkarıyorlar; tavır ve seslerinde, uzak bir kültürün içselleşmiş bir yansımasını başarı ile yansılıyorlar. Peremeci ve Şahin, rollerini seyirciye sunarken oyunculuğun bir sanat olduğu gerçeğini günümüz Türkiyesinin pop kültüründe boğulmuş yönetmen ve yapımcılara ders veriyorlar adeta. Johnny Pateenmikede izlediğimiz Atsız Karaduman, kimi sahnelerde abartılı bir oyunculuk örneği sergilese de başarılı bir performans sergiliyor. Sakat Biilyde izlediğimiz genç oyuncu Deniz Gönenç Sümer, genç yaşına rağmen ciddi ve temiz bir oyunculuk örneği sunarak seyirciyi şaşırtıyor ve geleceğe ilişkin, oyunculukta önemli görevler üstlenebilceğinin izlerini bırakıyor sahneye. Diğer oyuncular; farklı ses tonu ve tavırları ile oyunda önemli bir görev üstlenen balıkçı Seda Yıldız, adanın aşiftesi konumunda farklı bir profil yaratan Pelin Gülmez, ayyaş anne rolünde izlediğimiz deneyimli oyuncu Sema Çeyrekbaşıoğlu, kendi rolleri ile bütünleşerek halk kültürünün birer parçası konumunda oyunda yer alarak ciddi görevler üstleniyorlar. Oyunda, dekor ve giysi tarasımını gerçekleştiren Ali Cem Köroğlunun anlatıma katkısından da söz edilmeli. Köroğlnun dekor yaratımı, döner sahne biçiminde tasarlanarak hem sahne değişiminde zamandan kazanılmış hem de aynı zamanda İnishmaandaki gündelik yaşamın sıradan döngüsü vurgulanmış. İrlanda adalarındaki zaman ve yoksulluk vurgulanırken giysilerde gerçeğe yatkın bir stil tercih edilmiş.
Yıllardan sonra Devlet Tiyatrolarında farklı bir yazar, çeviri ve reji ile yönetmenlik yapan Ahmet Levendoğlu; özenli bir çalışma ile samimi, içten ve iddalı bir yapımla Devlet Tiyatroları seyircisine, teatral bir şölenle yeniden merhaba diyor.
Metin Boran
Evrensel'i Takip Et