23 Mart 2007 00:00
Mavi Gözlü Devin yolu
Nâzımla ilgili çok kitap yazıldı, oyunlar sahnelendi. Neredeyse bunların tamamını okuma ve izleme olanağı buldum. Fakat okuduklarımın ve izlediklerimin içinde Bursanın gerektiği gibi verilmeyişi beni hep hayal kırıklığına uğratmıştır.
Nâzımla ilgili çok kitap yazıldı, oyunlar sahnelendi. Neredeyse bunların tamamını okuma ve izleme olanağı buldum. Fakat okuduklarımın ve izlediklerimin içinde Bursanın gerektiği gibi verilmeyişi beni hep hayal kırıklığına uğratmıştır. Ve düşümde hep, sanatın hangi dalında olursa olsun Nâzımı ve Bursayı kent ve şairin bütünselleştiği bir biçimde anlatma ya da anlatıldığını görme isteği varlığını hep korumuştur. Bursa ve Nâzım Hikmet mutlaka anlatılmalıydı diye uzun yıllar düşünmüş ve bunun sonucunda eksik de olsa bir araştırma yapmayı önüme koymuştum.
Bursa notları
Aradan geçen zaman içinde Nâzım Hikmet ve Bursanın anlatılacağı bir film hazırlandığını öğrendiğimde bir hayli heyecanlandım ve merak içinde filmin gösterime gireceği günü bekledim.
Kuşkusuz böyle bir projeyi sırf bu alanda ilk olduğu ve reyting kaygısını düşünmeyen bir konu seçildiği için de olsa alkışlamak gerektiğine inanıyorum. Başta filmin yönetmeni olmak üzere emeği geçen herkesin eline sağlık.
Ancak bununla birlikte Bursada geçen bir yaşamı yine Bursada izlediğimde beklentilerimin filme yansımadığını görmek bende hayal kırıklığı yarattı. Hayal kırıklığı yarattı çünkü böyle bir projeye başlanmışken buna belli bir bütçe ayrılıp film hazırlıkları yapılmışken önemli detaylar, niyetten bağımsız olsa da atlanmamalıydı. Çünkü olaylar örgüsü Bursada geçiyorsa Bursaya ilişkin önemli anekdotlar alelacele değil büyük bir sabırla derlenebilmeliydi. Örneğin İznikli İsmail Başaranın, cezaevinde Nâzımla yattıktan sonra Müşküle köyü gençlerine Nâzımın şiirlerini okuması ve yıllar sonra bu köyde, vasiyetine uyularak bir çınar dikilmesi; yine Nâzımla cezaevinde yatıp çıkan adli tutsakların daha sonraki günlerde Bursa kahvehanelerinde komünizm propagandası yaptıkları iddiasıyla tekrar cezaevine konmaları. 1940lı yıllarda onun ziyaretine gelen öğretmenlerin kovuşturmaya uğramaları. Nâzımın en güzel şiirlerini Bursa Cezaevindeyken yazdığı. Bursaya İstanbuldan Akşam gazetesinin bir muhabiri olarak karikatürist Cemal Nadirle ilgili haberi yapmaya geldiği tek kelepçesiz günün anlatılması. Yine Bursada açlık grevine başladığı günlerde o zamanlar genç bir şair olan Kemal Sadık Gökçelinin (Yaşar Kemal) Nâzıma destek verdiği gerekçesiyle tutuklanması. O yıllardaki Bursa basınının Nâzımla ilgili haberlere sansür uygulaması gibi daha nice önemli anekdot daha usta bir teknikle birlikte işlenebilirdi.
Nâzımın Münevver ve filmdeki diğer karakterlerle olan ilişkilerinin doygun verilmemesi de önemli bir eksiklik diye düşünüyorum. Yine sahneler arası geçişler bir filmden daha çok bir tiyatro izlediğimiz hissini güçlendiriyor.
İzleyici gözüyle filmde gördüğüm teknik eksikliklerin başında Balabanın saf, bir şeyler öğrenme isteği gözlerinden okunan, öğrenmeye muhtaç karakteri, filmin başında da sonunda da (aradan yıllar geçmesine rağmen) değişim göstermiyor. Balaban aradan geçen bunca zamana rağmen aynı Balaban. Oysa hepimizin bildiği gibi Balaban, Nâzımdan resim tekniğinin yanı sıra felsefi konularda da dersler alıyor ve henüz cezaevindeyken hakkında gazetelerde, cezaevinde yetişen ressam diye haberler çıkmaya başlıyor.
Yine Nâzımın şiir okuma sahneleri son derece samimiyetsiz. Şiirler yürekten okunmuyor, bir yerlerden aniden çıkıveriyor.
Filmdeki Nâzım karakteri, onu bu filmle tanıyacak genç izleyici kitlesi için oldukça yetersiz ve bütünü yansıtmaktan uzak. Burada yetersiz derken olandan daha güçlü gösterilmesini kastetmiyorum. Onun değişik zamanlarda içine düştüğü çıkmazların yansıtılması elbette ki gereklidir. Yaşamda en güçlü karakterlerin bile -insan oldukları gerçeğiyle- zaman zaman zayıflıklar gösterebileceği aşikardır. Fakat bütünün bırakılıp daha çok parça üzerinde yoğunlaşılması filmi izleyen ve onu henüz tanıyacak izleyicinin Nâzımın derinliğini algılamasına engel olmaktadır.
Son söz olarak denebilir ki bu film, elleri öyle büyük işler için hazırlanan Mavi Gözlü Devin o büyük yolunu daha iyi tarif edebilirdi...
Güney Özkılınç