27 Mart 2007 00:00

GÖZLEMEVİ

Sadri Alışık Tiyatrosu, Şubat ayından bu yana "Güllü"nün yanı sıra, tiyatroda fars türünü en iyi bilenlerden Çetin Akcan'ın yazıp yönettiği "Bu Aşkta Bi'şey Var" farsını da sahnelemeye başladı.

Paylaş

Sadri Alışık Tiyatrosu, Şubat ayından bu yana "Güllü"nün yanı sıra, tiyatroda fars türünü en iyi bilenlerden Çetin Akcan'ın yazıp yönettiği "Bu Aşkta Bi'şey Var" farsını da sahnelemeye başladı.
Fars, hiç kuşkum yok ki oynanması çok zor bir tür. Farklı bir oyunculuk, güçlü bir sahne performansı istiyor. Oyuncunun her hangi biri, bir an bile oyundan kopsa, tempo gıdım aksasa oyun çöküyor. Dolayısıyla, ülkemizde fars yazan pek bulunmadığı gibi, yöneten de, (iyi) oynayan da parmakla sayılmakta. Bu açıdan bakarak ve oyundan, oyuncudan, ışıkçıdan, dekor tasarımcısından önce Çetin Akcan'ın cesaretini alkışlamak gerek diye düşünerek gittim Çetin Akcan'ın oyununa. Farsın, Türk izleyicisinin en sevdiği komedi türü olduğunu da biliyordum, oyunu izlerken aklımdan hiç çıkarmadım.

Farsa doydum artık
Benim Saygın Okurum, size yalan söylemeye hakkım yok… O halde, doğrusunu deyivereyim: Seyirci ne kadar severse sevsin, doğrusu beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Belki de doydum, doyuruldum, bilemiyorum, fars türü oyunlar artık beni pek gıdıklamıyor. Ama doğrusu keyifli bir oyun seyrettiğimi söyleyebilirim.

Çetin Akcan'ın yakaladığı konu
Çetin Akcan, 10'uncu evlilik yıldönümlerinde birbirlerine sürpriz yapmak isteyen evli bir çiftin başından geçen komik olayları kendine konu edinmiş. Hakan (Özgür Özgülgün), karısı Selin'in (Sibel Turnagöl) kendisini aldattığı "zehabına" kapılır, esasında kendi başına çözebileceği basit kuşkusunu arkadaşı armatör Harun (Atilla Sarıhan) ile paylaşır, mahallenin sivri akıllı dedikoducusu Abidin'i (Cengiz Küçükayvaz) de dedektif olarak görevlendirir. İşler de türün gereği bundan sonra karışır, içinden çıkılmaz olur, finalde çözülür.
Sahneleniş
Çetin Akcan, türü iyi bilmesinin de katkısıyla metni tıkır tıkır kurgulamış. Karakterlerin tuhaf durumlarla savaşını işlemekte olan konuyu sahnelerken, oyuncuların oyun biçimlerinde mantıklı, doğal ve gerçekçi olmalarını, abartıdan kesinlikle kaçınmalarını da istemiş. Sağlamış mı, işin o tarafını sonraya bırakayım. Metinde kullandığı Türkçe'ye sözüm yok, bu nedenle Abidin'in: "… çok büyük dolar" demesini Cengiz Küçükayvaz'ın dil sürçmesine bağlıyorum. Bu arada, aynı Küçükayvaz rapor tutarken madem ki not defterinde saati belirtirken: "… 17.09.17" diyor, o halde koluna bir saat takmasını öneriyorum. Tiplerden çok durumlar üzerinde durarak, gülünçlüğü sağlamak adına olay dizisinin sağlamlığından doğal olarak feragat ettiğini söylüyorum, ama oyun temposunu yüksek tutmayı başardığının da altını çiziyorum. Hakan'ın Selin'den kuşkulanmasında, hatta en yakın arkadaşının karısını ayartmasında kocanın duygularını değil, seyircinin duygusunu esas alarak fars rituelini "bihakkın" yerine getirdiğini ise görmezden gelmiyorum.

Işığın aydınlatmaya dönüşümü
Çolpan İlhan'ın kimonoları, Faruk Saraç'ın Levent Ünsal'a giydirdiği kostüm zevkli ve güzel. Özkan Koçyiğit-Harun Özden-Murat Özer üçlüsünün ışık tasarımı kötü. Üçü bir olmuşlar da, sahne gerisindeki panoya düşen kocaman üçgen gölgeyi nasıl olmuş da görememişler, hayret! Kullanılan spotların açıları ve tipleri en az yerleşim açıları kadar önemli değil midir açıkça sormak isterim. Açılar, sahnedeki oyuncunun oturmasına, ayakta durmasına, seyirciye göre ayarlanmamış. Dolayısıyla ışık tasarımı yok, sahneyi aydınlatma var.

Oyunun dekor olmayan dekoru
Oyunun dekorunu Pierre Cornemau yapmış. Bana sorarsanız keşke yapmasaymış. Gördüğüm en başarısız sahne dekorlarının ön sırasında yer alacak bir tasarım. Dekorun amacı salt olayın geçtiği mekânı yansıtmak mıdır Monsieur Cornemau? Oyuncunun kabullendiği, kavrayabildiği, yabancılık çekmeyip hareketlerini kısıtlamadığı yer değil midir dekor? Cengiz Küçükayvaz'ı yer darlığından olsa gerek, çitin üzerinden zıp zıp atlatmak mıdır? Ortam yaratıp oyunculuk ve tekst uyumunu yansıtmak değil midir dekor?

Acaba Monsieur Cornemau yanıtlar mı?
Bilmiyorum Monsieur Cornemau bu soruları yanıtlar mı. Ama bana sorarsanız, dekorun oyunla bağlantısı yok. Kendi içinde de bağlantısı yok. Arka plana gerilen, her tarafı kırış kırış, sol tarafı büklüm yapmış muşamba poster ne öyle? Hizmetçi Ayşe, terliğini Abidin'in arkasından fırlatıyor, terlik muşamba panoya değiyor, muşamba üzerindeki panoramik "manzara" dalgalanıyor… Oyuncu, dekoru asla kontrolü altına alamıyor, olayların bağlantısını ve kendi arasındaki uyumunu saptayıp uygulayamıyor.

Oyuncuların başarıları ve de başarısızlıkları
Başak Koyuncuoğlu-Ömer Yiğitoğlu ikilisi, jandarma komutanı ve eri olarak görevlerini yapıyorlar. Dinler mi bilmem, ama Koyuncuoğlu'na bağırırken tonlamasına dikkat etmesini söylüyorum. Ortans Kıvanç, gerek Romen Falcı Kadın'da, gerekse Japon Kızı Sato'nun anasında komedyenin görevinin sadece karakteri ortaya koymak olmadığının altını çiziyor. Atilla Sarıhan, Harun'da lehçesiyle, dengeli oyunuyla göz doldurmakta. Özgür Özgülgün, farsın karşıtlıklar arasındaki bağlantının vurucu olarak kullanılması olayı olduğunu bilmediğinden, Hakan'a can üfleyemiyor. Melda Gür, "dizi dizi inciler"den eksik olmasın zaman ayırmış, hizmetçi Ayşe Kadın'ı yaratmış. Yaratımında, zihnindeki karakteri kontrol altında tutarak oyunculuğunu konuşturmuş. Levent Ünsal, Hakan'ın yardımcısı "yalaka" Murat'ı mükemmel canlandırıyor. Komedide birincil koşulun gerçekçilik olduğunun bilincinde Ünsal. Bu açıdan kendisini kutlamam gerekiyor, kutluyorum. Ancak, "bi'teviye"yi "biteviye olarak, "çalışacak" sözcüğünü de "çalışecek" olarak "telaffuz" etmemeli derim ben. Tiyatromuzun "plastik yüz"lerinden Melih Ekener başarılı mizahi anlatım ve anlayışını bu kere de rahatlıkla sergiliyor.

Turnagöl ses tonundan mı kaybediyor?
Sibel Turnagöl, hiç düşünmeden ifade etmek istiyorum güzel bir kadın. Sahnede onu fiziksel mükemmelliğiyle seyretmek, doğrusu estetik açıdan seyirciyi kıvandırıyor. Yıllar önce sinemaya başladığında: "İşte Türk sinemasına Avrupai bir yüz" geldi diye içimden geçirmiştim. Ama tiyatro başka. Tiyatroda ses ve sözcük vurguları çok önemli. Tiyatroda, oyun kişisinin sesi, oyun içindeki kimliğinden çok daha fazla bilgi aktarıyor. Ses, bir ileti taşımak ya da kurgusal bir kişinin durumunu belirtmekle kalmıyor, rolün bazı bedensel ve/ya da karaktere özgü özelliklerinin göstergesi gibi işliyor. Birilerinin tiyatro sevdasına karışmak ne haddime! Ama Turnagöl kızım, tiyatro yapmakta direnecekse, söylediklerimi mutlaka dikkate almalı ve bana darılmamalı, kırılmamalı, çalışmalı.

Cengiz Küçükayvaz denilince
Abidin'i canlandıran Cengiz Küçükayvaz'ın hiç kuşkusuz tanrı vergisi bir sahne sempatisi var. "Plastik yüzlü". Seyirciyle çok sıcak bir diyalog kuruyor. Hiç düşmeyen sahne performansıyla gerçekten övülmeyi hak ediyor. Doğru ve iyi oyunculuk peşinde olduğu da belli. Ama kulağına fısıldamak istediğim bir nokta var: "N'olur abartıyı abartma…"
(Sadri Alışık Tiyatrosu - Beyoğlu / Telefonlar: 0212 292 39 19, 0212 292 39 20)
Üstün Akmen
ÖNCEKİ HABER

AKM değil AKP yıkılacak

SONRAKİ HABER

Kütüphaneler haftası başladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...