01 Nisan 2007 00:00

evrensel olmak

nesin vakfı’nın sessiz çığlığı

Paylaş

“…ama insanlık ölürse bize yer kalmaz ki!
İlla ki insanlığı kurtarmak gerekiyor.”
Önce Nesin Vakfı ile ilgili bilgilerimizi tazeleyelim.
Büyük yazarımız Aziz Nesin, İstanbul’un Çatalca ilçesinde satın aldığı 15 dönümlük arsa üzerinde, 1972 yılında kendi adını taşıyan bir vakıf kurdu. 35 yıl içinde, üstünde vakfın bulunduğu arazi yemyeşil bir bahçeye dönüştü. Ana binada her çocuğun ayrı bir odası var. İlk ve ortaöğretimdeki çocuklar Çatalca’daki devlet okullarında okuyor. Yüksek eğitimdeki gençler bulundukları kentlerde, varsa Nesin Vakfı’nın evlerinde, yoksa kiralanan bir evde ya da yurtlarda kalıyor.
İlkokul çağına girmeden vakfa giren çocuklar bir meslek edininceye, daha doğrusu kendi ayakları üstünde duruncaya dek, vakfın koruması altında.
Nesin Vakfı, Ağustos 2006 itibariyle, 40 çocuğu ve 20 çalışanıyla, gönüllüleri de sayılırsa 70 kişilik cıvıl cıvıl bir ailedir. Nesin Vakfı’nda neredeyse yok yoktur. Yirmi beş bin kitaptan oluşan kütüphanenin yanı sıra tiyatro salonu, yüzme havuzu, spor ve oyun alanları, seramik atölyesi, müzesi, bilgisayar odası, hayvanları (inek, koyun, keçi, tavuk, güvercin, tavşan, hindi, ördek, tavuskuşu…) çeşit çeşit meyve ağaçları, sebze bahçeleri, marangozhanesi…
Ve elbette Aziz Nesin her zaman onlarla birliktedir. Nesin Vakfı’nın geliri, Aziz Nesin’in yapıtlarının telif haklarından, Nesin Vakfı’nın konutlarının kiralarından ve bağışlardan oluşmaktadır. Yurtiçinde olduğu gibi, yurtdışında da Nesin Vakfı’nın çalışmasına inanan; gönül ve destek veren kişi ve kuruluşlar var. Bunlardan biri de Almanya’da Nesin Vakfı Destekleme Derneği’ni (Förderverein de Nesin-Stiftung) kuran; Türkçe okuyup yazan, değerli aydın ve kültür adamı Prof. Dr. Klaus Liebe-Harkort’dur. Nesin Vakfı’nın Almanya’daki üyeleri 2004’te 550’ye ulaştı. Vakıfla ilgili haber ve bilgileri derneğin yılda birkaç kez çıkardığı In Fönes adlı dergi Türkçe/Almanca olarak duyuruyor.
***
Kaç yıl önce 12 Eylül’ün antidemokratik eserlerinden biri olan SHÇEK (Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu) Nesin Vakfı’nın işletmesini devralmak istedi. Çünkü kendisini var eden bu yasaya göre TC’den başkası çocuk bakamazmış… Akıl, mantık ve sağduyuyla, insan haklarıyla, anayasayla, Türkiye’nin gerçeği ve dünyanın gidişatıyla, her şeyle, hatta kendi kendisiyle bile çelişen böyle bir yasa nedeniyle dava açıldı, yargılamalar uzadı gitti. Tabii sonunda bu istek yargı kararıyla reddedildi. Sevgili Ali Nesin son duruşmadan sonra yanındaki arkadaşlarına şöyle demiş: “Yargıçlar daha kararlarını kâğıda dökmediler. Ama rahat olun, SHÇEK işletmesini Nesin Vakfı’na devredebilirler de tersini yapamazlar.”
***
Ne Nesin Vakfı SHÇEK’e devredildi ne de SHÇEK Nesin Vakfı’na… Ama ülkemizin ve insanımızın düşmanları boş durmadı o günden sonra. Bugün Nesin Vakfı’na yönelik saldırıların benzeri, bir zaman Köy Enstitüleri için de yapıldı; hatırlayanlar vardır herhalde. Bu olayla bir daha inandım ki, namuslu insanların mutlaka sakınması gereken zorlu iki düşmanı vardır: Biri müfteri, öbürü demagogdur.
Buraya kadar büyük insan, büyük yazar Aziz Nesin’in, örneği pek duyulmamış eserinden, kurduğu vakıftan kısaca söz ettim. Ne yazık ki, 35 yıl sonra ortaya çıkan, Aziz Nesin’in adına yaraşır bu görkemli kuruluş için başlatılan iftira kampanyası tek kelimeyle insanlık dışıdır. Ayağa kalkması gerekenlerin tembelliği, korkusu, aymazlığı, elbette örgütsüzlüğü karşı tarafın cüretini artırıyor. Giderek bütün sözler gücünü yitiriyor.
Ülkemizdeki demokrat kişi ve kuruluşlara, Nesin Vakfı’nın Başkanı Ali Nesin imzasıyla gönderilen Mart 2007 tarihli duyuruyu büyük hüzünle sansürsüz okurlara özetleyeceğim. Nesin Vakfı adlı sevgi ve sevecen ocağının nasıl karalandığını, nasıl batırılmak istendiğini bir çığlıkla, ama dimdik ve ağırbaşlı bir sesle duyuruyor cümle âleme…
***
“Dehşetengiz bir karalama kampanyasıyla karşı karşıyayız. Bunun sonunu hiç hayırlı görmüyorum. Sadece Nesin Vakfı açısından değil, Türkiye ve insanlık açısından da…
Eğer bunca özveriyle kurulan ve yaşatılmaya çalışılan bir çocuk kurumuna böylesine alçakça ve acımasızca çamur atılabiliyorsa, gerisi benim hayal gücümü aşıyor.
Sonuçta çocuk bakıyoruz… Yemiyoruz yediriyoruz, ısınmıyoruz ısıtıyoruz. Nesin Vakfı’na ve kimsesiz çocuklara bakan diğer kurumlara hayasızca saldıranlar, sokak çocuklarından, tinercilerden, kapkaççılardan, sokakta yaşanan vahşetten yakınma haklarını kaybettiklerini biliyorlar mı acaba?
Çocuk kurumlarında çalışanlar büyük bir özveriyle, yokluk ve zorluklarla boğuşurlar. Üç kuruş maaşa, kimi zaman da gönüllü… Tek mutlulukları yüzleri gülen çocuklardır. Onlar bu toplumun isimsiz kahramanlarındandır, bu toplumu toplum yapan değerleri yaşatan kişilerdir.
Nesin Vakfı’nda bir ‘anne’ 4 çocuğa bakar. Geçenlerde bir TV kanalında izlediğiniz devlet kurumunda çocukları döven ‘anne’ kaç çocuğa bakıyordu? Saydınız mı? 30 muydu? Herhalde. Siz hiç 30 çocuğa baktınız mı? 30 çocuğa bakmanın ne demek olduğunu bilir misiniz? Üstelik hangi çocuklara, hangi ortamda, hangi koşullarda… O ‘anne’nin kendisi de dayakla büyümüştür büyük olasılıkla; kendi çocuklarını da dayakla büyütmüştür. Şimdi de 30 kimsesiz çocuğun sorumluluğu verilmiş… Bunun ne demek olduğunu tahmin etmeye çalışın. Dövmesin de ne yapsın? O maaşa ancak böyle bir ‘anne’ bulunur. O eğitimde ve o düzeyde biri o koşullarda ancak öyle davranabilir. Düşmanı iyi belirlemek gerekir. Düşman ne o kurum ne de ‘anne’dir. Düşman, içinde yaşadığımız koşullardır.
Çocuk bakan kurumlara saldırmak mıdır çözüm?
Nesin Vakfı aleyhine sürdürülen kampanyayı sıcacık evlerinde rahat koltuklarına gömülmüş, cıkcıklayarak izleyenler o sırada bizim ne yaptığımızı düşündüler mi acaba? Ben söyleyeyim ne yaptığımızı. Tuvalet temizlemekten, gelecek ayı nasıl çıkaracağımızı hesaplamaya kadar olağan tüm işleri yaptığımız gibi, bir yandan da bakirelik kontrolünden geçen kızlarımızı teselli ediyorduk, yuvalarından alınacağını düşünen çocuklarımızı yatıştırıyorduk. En çaresiz kaldığımız zaman da hıçkırıklarımızı hapsedip onlara sarılıp susuyorduk.
Gazetelerde çarşaf çarşaf yayımladılar, televizyonlarda bangır bangır bağırdılar: Nesin Vakfı’nda tecavüz! Anüste yırtık var! Üç kıza daha tecavüz edilmiş! Vakıfta bakire kalmamış!
Oysa hiçbir şey yok! Adlî tıp raporları tertemiz. Ama gene de haber yapıldı ve hakkımızda dava açıldı! Pes! Diyecek laf bulamıyorum.
Her şey doğru olsa bile, böylesine trajik bir olay böyle mi haber edilir? Toplumsal sorumluluktan vazgeçtim, hiç mi utanma arlanma yok?
Tutuklanan gençlerimiz cezaevinde işkenceden geçtiler, aşağılandılar, korkutuldular, ölüm ve tecavüz tehditleri aldılar. Biri tabanlarına basamaz ve çenesi kenetlendiğinden konuşamaz bir halde ve beş parasız gecenin bir yarısında sefil bir durumda Bayrampaşa sokaklarının karanlığına terk edildi. On yedi yaşında bir çocuktan bahsediyoruz! Bu çocuk bir hafta boyunca katı yiyecek yiyemedi ve tuvalete gidemedi. İki gün kaldığı cezaevinden çıkıp 36 saat sonra vakfa döndüğünde (önce annesine gitmiş) donuk gözlerle bakıyor ve iki kelimeyi yan yana zor getiriyordu.
‘İnanıyorum’ demesine karşın, ‘seni Allahsız!’ diye dövmüşler. Önce jandarmalar, sonra gardiyanlar, daha sonra da mahkûmlar. Aslında dövmek istedikleri Aziz Nesin ve düşünceleri elbet. Çocuk yurdunda çocukları döven anneye olduğu gibi, düşmanını karıştırıp çocuklarımı döven bu cahillere de acıyorum.
Suçsuz çocuklarımı işkenceci devlete ihbar etmedim suçlamasıyla mahkemeye verildim. Bırakın çocuklarımı, karşımda canavar olsa bu işkenceci devlete ihbar etmem! Bu böyle biline. Hiçbir suçun cezası işkence olamaz diye düşünenlerdenim.
Bir buçuk yıl hapsim isteniyormuş. Sanki umurumdaydı! Temsil ettiğim ruha dokunamazlar ki…
Üstelik çocuk baktım diye hapse atacaklarsa, bir buçuk yıl ne ki! Yüz elli yıl atsalar ıslah olmam!
Sözlerim öncelikle bize düşman olmaması gereken ama beni çok şaşırtan basına ve medyaya (onlar bilirler kim olduklarını): Çocuk bakan kurumlara saldırmayın. Onlara sahip çıkın ve destekleyin.
Dostlar: Toplumun Nesin Vakfı’na ihtiyacı olduğu sürece dimdik ayaktayız ve bu vakfı yaşatacağız, ama insanlık ölürse bize yer kalmaz ki! İlla ki insanlığı kurtarmak gerekiyor.”
www.nesinvakfi.org
Remzi İnanç
ÖNCEKİ HABER

cızırtı

SONRAKİ HABER

nisan 1 geleneği nasıl doğdu?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...