03 Nisan 2007 00:00

GÖZLEMEVİ

Yüzyıllar önce, ilkel komünal topluluklarda zenginlik de fakirlik de ortakmış. O dönemde her şey ama her şey, kabilenin devamı için yapılırmış.

Paylaş

Yüzyıllar önce, ilkel komünal topluluklarda zenginlik de fakirlik de ortakmış. O dönemde her şey ama her şey, kabilenin devamı için yapılırmış. Dolayısıyla birilerini sömürmeye ya da başkalarının emeği üzerinden geçinmeye gerek yokmuş. Sonracığıma, insanlık tarihindeki ilk büyük devrim, yani tarım devrimi olmuş. Ve ilk kez, çalışanların geçinmeleri için gerekli olanın kat be kat üstünde "artı ürün" ortaya çıkmış. Bu artı ürün, zamanla birilerinin elinde toplanmaya başlamaz mı? Başlamış. İşte bu başlangıç, sınıflı toplumların taşlarını döşemeye de önayaklık etmiş. Hani kitaplar, avcılıkta bir kabile vahşi hayvanla savaşırken kabilenin gereksinimi önemsenirmiş derler… Yoook, tarım daha bireysel yapılabiliyormuş. Burada kabile değil, sadece o sınırlı topluluk olurmuş. Ve daha çok çalışılıp çok, daha çok çalışılıp daha çok kazanılır olunmuş.

Kadınların yenilgisi
Tarım ile birlikte hayvanların saban sürmede kullanılması da dahil, erkeklerin kıllı kollarının gücü öne çıkmış. Kadınlar ise bu ürünleri işlemek üzere eve gönderilmişler. Fakat bu, o dönem için doğal bir iş bölümüyken sınıflı toplumlarda, bir cinsin diğer cins üzerindeki üstünlüğü sağlanmış. Soy ve miras, kadınlar üzerinden belirlenirken erkekler üzerinden belirlenir olmuş. Kadınlar toplumsal üretimde doğrudan yer alamamaya başlamışlar. Bu da kadınların tarihsel yenilgisine yol açmış.

Orhan Kemal yaratıcılığı
Orhan Kemal (15 Eylül 1914-2 Haziran 1970) Ustamız 1986 yılında yazdığı "Tersine Dünya" romanında, insanların bu rollerini ters yüz etmiş. Ancak salt gülmece amaçlamamış Usta. Emeğiyle geçinen yoksul insanların sıkıntılarını, özlemlerini, tutkularını; sözün kısası, "Orhan Kemal'in insanları"nı eşsiz yaratıcılığıyla ve de değişik bir anlatım biçimiyle sergilenmiş. Mustafa Gültekin de almış, Orhan Kemal'in karakterlerinin köklü ve yerli oluşunu gözden uzak tutmadan; Orhan Kemal gerçekçiliğini, anlatımını ve didaktik öğelerini asla savsaklamadan tiyatroya uyarlamış. Bakırköy Belediye Tiyatroları da tutmuş, Turgay Kantürk yönetiminde sahneliyor. Yanılıyorsam lütfen bağışlayın ama daha önce tiyatro için böyle bir uyarlamanın yapıldığını anımsamıyorum. Ersin Pertan 1994 yılında film yapmıştı, biliyorum. Kulağınıza fısıldayayım, pek berbattı.

Eserin konusu
Bitirim Leyla'nın, gecenin zifiri karanlığında mahalleye naralar atarak dalmasıyla başlıyor oyun. Evlerde karılarını sabırla bekleyen, bıyıklarını süpürge etmiş, ömürlerini kadınlarına adamış; çamaşır, bulaşık, yemek üçgeninde ömrünü törpüleyen erkekler var. Olur mu, demeyin. Olmaz olmaz! Olur olur!..
Hele eser Orhan Kemal'in ise her şey olur. Erkek egemen dünyanın figürleri bu kez kadınlar. Üçkağıtçılık yaparak kocası Süleyman'ın (Levent Tülek) ve oğlu Cemal'in (Alican Yücesoy) geçimini sağlayan Bitirim Leyla (Gül Onat) oyunun eksenini oluşturmakta. Süleyman, Leyla'nın dayağına, şiddetine maruz kalsa da sevgisinden gram eksiltmeyen, saf, namuslu bir ev erkeği. Mahallenin sempatik kabadayısı Sarı Leman (Nurhayat Atasoy) ve bir tekstil fabrikasının muhasebecisi Hayriye'ye (Didem Germen Aydın) kapılanmış, ev işlerinde mahir, Doğu kökenli Palabıyık Hasan (Mert Asutay) eserin önde gelen karakterleri… Bitirim Leyla'nın bir mahalle kargaşasının ardından hapse düşmesiyle her şey değişiyor. Yoklukla, yoksullukla, olanaksızlıklarla cebelleşen ama fevkalade saf bir hayat süren "eski" gidiyor, yerine kısa süreçte en kısa yoldan para kazanıp sınıf atlama telaşında, her türlü yanlışı kabullenen "yeni" geliyor. Bitirim Leyla da "yeni"ye uyacaktır çaresiz. Bu yeni zaman tiplerinin bir gece eğlencesinde olanlar olur, gecede silahlar konuşur.

Turgay Kantürk'ün rejisi
Turgay Kantürk, kenar mahallede gözlenen toplumsal hareketliliği gülmece diliyle eleştiren oyunu, müthiş bir dinamizm ve hiç aksamayan bir ritimle sahneye taşımış. Farklı kültürlerden gelen karakterleri kenar mahallede buluşturan Orhan Kemal'in bu karakterlerinin hayata bakışını da tiyatro diline aktarmayı başarmış. Oyunu, sadece kadın ve erkek rollerinin değiştirilmesi olarak sığ bakmamış. Yabancılaştırma efektinin gerisindeki fevkalade ciddi sorunu seyirciye aktarmış. Erkek egemen dünyada kadına verilen rolün tragedyasını amaçlayan Orhan Kemal'in ereğine, ibret verici güldürü öğeleriyle hizmet etmiş. Sıkıcı "black-out"lar yerine araları müzikle, dansla doldurarak tablo değiştirmiş. Müziği, oyuncuların girmek zorunda oldukları mekanda ama müziğin kendi eylem alanında kurmuş. Davuldan, açılıp kapanan makaslardan, birbirine vurulan sopalardan sözü, sözlerden jesti yakalamış. Koreograf Pınar Ataer'in de katkısıyla gerçekten dört dörtlük bir reji elde etmiş. Ama keşke oyunun bir yerlerinden hiç değilse yarım saatini kesseymiş…

Yaratıcı kadronun diğerleri
Turgay Kantürk-Emrah Eren imzalı şarkı sözleri gayet başarılı. Prosodi bozukluğu yok. Murat İpek'in ışık tasarımını oyun açılışı için eleştireceğim. Oyun açıldığında, Ayçın Tar'ın kestirmeden çözüm ürettiği dekoru bir anlamda bozuyor. Tam ışıklandırma yaptığından olsa gerek, seyirci mekanı anlayamıyor. Sarı Leyla'nın girdiği yer mahallenin meydancığımıdır, yoksa bir hapishane koğuşu mu? Hele polisler de ranzaların arasından girince… Oysa, sadece ortaya soffitto'dan ışık verse, bence meseleyi çözecek. İki yandan kullandığı mavi (kobalt) ışığa, tablo değişimlerinde oyuncuların geç girmesi ise elbette İpek'in kusuru değil. Ama bakkal sahnelerinde sahnenin sağını da aydınlatmasına ne gerek var?
Gönül Sipahioğlu'nun kostümleri iyi. Ayçın Tar'ın dekoru da süssüz püssüs, iyi çözümlenmiş. Tolga Çebi'nin müziği tek kelimeyle mükemmel.
Oyuncular
Önder Bulut'u, Esra Pamukçu'yu, Mehmet Rıza Leki'yi, Gülru Pekdemir'i, Görkem Gönülşen'i, Şirin Ç. Taşpınar'ı, Doğacan Taşpınar'ı, Tugay Mercan'ı, Muhammet Çakır'ı, Yelda Baskın'ı, Füruzan Aydın'ı, Tuğçe Kıltaç'ı, Muhsin Kurtaran'ı görevlerini heyecanla yapan adlar olarak birer birer anmalıyım. Ali Rıza Kubilay, Güneş K. Eren, Alican Yücesoy için "iyiler" diyeceğim. Gülce Uğurlu, ses tonunu, dolayısıyla diksiyonunu ayarlayamadığından söyledikleri anlaşılamıyor. Özden Çiftçi, hiç kuşkum yok ki yaratıcı imgelemi olan bir oyuncu. Zeyno Eracar, Başgardiyan'ın tutkularını seyirciye ustaca aktarmakta. Didem Germen Aydın, dikkat çemberini gene iyi yaratmış. Bu sezon, "Günün Adamı"ndan sonra "Tersine Dünya"daki Muhasebeci Hayriye canlandırmasında da dikkat çemberini, küçük bir ışık huzmesi gibi içten duygularının rahatça doğup gelişmesinde kullanıyor. Mert Asutay, mükemmel bir Palabıyık Hasan yaratmış; özel olarak kutlanması gerek. Nurhayat Atasoy, yer yer abartılı olsa da Sarı Leman'a yakışmakta. Deneyimli oyuncu Gül Onat, Bitirim Leyla'nın nasıl duyumsamak zorunda olduğunu ya da duygularının hangi biçime girmesi gerektiğini pek düşünmemiş ama gene de Gül Onat gibi oynuyor. Levent Tülek ise Süleyman'a dönük olası tüm yaklaşımları bilmiş, anlamış ve bunları mükemmel kontrol edebiliyor. Çok da dengeli… Kas sistemi de tam bir uysallık içinde.
Ne yalan söyleyeyim, Levent Tülek bu kere özel alkışı hak etmekte.
(Bakırköy Belediye Tiyatroları / Yunus Emre Sahnesi - Telefon: 0212 661 38 94 / 6-14-19-20-27-28 Nisan Saat 20.30'da; 15 Nisan'da 15.30'da)
Üstün Akmen
ÖNCEKİ HABER

Çölün tozunda kaybolan hayaller

SONRAKİ HABER

Antakya’da ‘miting alanı gibi’ bir dergi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...