05 Nisan 2007 00:00
JİN û JîN
Geçen hafta, KA-DER (Kadın Adayları Destekleme Derneği) tarafından bir etkinlik düzenlendi. 4 ünlü kadın bıyık takarak siyasette temsil edilmek isteğini basına ve kamuoyuna duyurdu.
Geçen hafta, KA-DER (Kadın Adayları Destekleme Derneği) tarafından bir etkinlik düzenlendi. 4 ünlü kadın bıyık takarak siyasette temsil edilmek isteğini basına ve kamuoyuna duyurdu.
Bu basın toplantısı medyada ve başbakanlık katında yankı uyandırdı, çeşitli yanıtlar geldi. Hatta, bu toplantıdan sonra Nazlı Ilıcak ve birkaç ünlü kadın, başörtüsü yasağına dikkat çekmek için türban takarak eylem yaptılar. Bazı köşe yazarları, bu eylemi KA-DERin bıyıklı eyleminin kötü bir taklidi olarak değerlendirdi.
Hülasa, eylem doğrudan ve dolaylı çok konuşuldu. KA-DER temsilcileri ise, yıllardır kadınlar olarak konuşuyorduk, kimse bizi dinlemedi, bıyık taktık medya bizi dinledi diyerek eylemin başarılı olduğunu vurgulayıp bıyık altından gülüyorlar...
Başbakan; AKP Kadın Şûrasında yaptığı konuşmada bazı dernekler çıkıyor, efendim işte kota verin diyorlar, kusura bakmayın, mal mı ki bu kota vereceksin, öyle şey olur mu, böyle saçmalık olmaz, erkeklerin ianesine teslim edeceğiz hanım kardeşlerimizi diyerek KA-DERi eleştirmişti.
Başbakanın kota talebine verdiği yanıt, tam anlamıyla eğlencelik! Mal benzetmesinin cehaletten mi, kadınları cahil yerine koyma uyanıklığından mı, yoksa bilinçaltına saklanmış geleneksel-gerici-ataerkil yaklaşımın denetimden sıyrılıp kendini zamansız açığa vurması azizliğinden mi kaynaklandığını bilemiyoruz.
Başbakan için talihsiz bir açıklama. Kusura bakmasın ama, Başbakan kadınları aptal yerine koyup, ne söylesen, yerler(!) kabilinden ağzına geleni sarf edebileceğini düşünüyorsa çok yanılıyor. Siyasette kadın kotası talebinin, ticari ilişkilerdeki kota sistemiyle hiçbir ilgisinin olmadığını herkes biliyor; en başta da, kadınlar. Hatta, kadınları ne kadar saygın bir yere koyduğunu gösteren cümleler olarak niteleyip Başbakanı beyhude yere kurtarmaya çalışan AKPli kadın vekiller bile durumun farkında.
KA-DERden alınan verilerde, kadın kotası, dünyada 81 ülkede uygulanıyor. Bu 81 ülkeden 16sı kotayı anayasa ile 27si seçim yasası ile düzenliyor. 43 ülkede ise kota, siyasi parti tüzüklerine konulan hükümler çerçevesinde ve milletvekili adaylarını kapsayacak biçimde hayata geçiriliyor. Yani, dünya yüzünde hiçbir devlet kota meselesini, aziz Başbakanımızın anladığı gibi anlamıyor.
Burjuva demokrasisisin en son sınırları siyasal eşitliktir. Eşit hakların yasalarda tanımlanması, gerçek eşitliği sağlamaz. Sosyal ve ekonomik planda eşitlik sağlanamadığı takdirde, kağıt üzerindeki eşit haklar, sadece eşitsizliğin en yalın biçimde görülmesini sağlar.
Ülkemizde de 72 yıl önce kadınlar, erkeklerle eşit olarak seçme ve seçilme hakkını kazandı. Ancak, 72 yılda TBMMye 8294 erkek vekilin yanında sadece 186 kadın girebildi. 72 yıldaki toplam kadın milletvekili sayısı, şu anki 550 kişilik Meclisin yarısı kadar bile olamadı. Türkiye, kadınların parlamentoda temsil niceliği bakımından, bugün 167 ülke arasında 163üncü sırada yer alabiliyor. 2002 seçimlerinde Meclise giren siyasi partilerin aday listelerinin ilk 3 sırasında sadece 7 kadının adı vardı.
Kuşkusuz; siyasette burjuva öz aynı kaldığı müddetçe, kadınlara olumlu destek politikalarının uygulanması ve kadın kotası; sadece CHP ve AKP, bilemediniz DYP, MHP gibi milliyetçi, gerici, tümü birden IMFci-ABDci burjuva partilerinin, yoksul-emekçi-ezilen kadınları aldatmak üzere vitrin süslemesinden öteye gidemeyecek. Kota, halkın vekilleri arasında işçi kadının, demokrat Kürt kadınının, köylü kadının yer almasını sağlamayacak. Buna seçim barajı bir yandan, Hazine yardımı bir yandan, seçim yasakları bir yandan, TCK, TMY gibi yasalar bir yandan, sosyal eşitsizlik bir yandan engel olmaya devam edecek.
Ama yine de, sayılar, Türkiye parlamentosu ve siyasetinin iç karartacak kadar bıyıklı ve erkek siyaseti olduğunu, sınıfsal ve ulusal olarak demokratik olmayan bu siyasetin kadınlar karşısında da tahammülsüz ve hazımsız olduğunu çarpıcı biçimde gösteriyor.
Yıldız İmrek Koluaçık