06 Nisan 2007 00:00

DURUM

Türkçe sözlük diplomasiyi, “uluslararası ilişkileri düzenleyen anlaşmalar bütünü” olarak tanımlıyor.

Paylaş

Türkçe sözlük diplomasiyi, “uluslararası ilişkileri düzenleyen anlaşmalar bütünü” olarak tanımlıyor. Politika sözlükleri ise, “yabancı devletlerle ilişkilerde benimsenen metot ve davranış biçimlerinin tümü, geniş anlamda devlet organlarının dış politika alanındaki faaliyetlerinin tümü” gibi daha kapsamlı ve gerçekçi bir tanımlama yapıyorlar. Neden daha gerçekçi ve kapsamlı? Çünkü bugün uluslararası ilişkilerde her türlü metot ve yöntem -ilişkileri düzenleyen anlaşmalar dışında da- diplomasi yöntemi olarak kullanılıyor. Örneğin Kerkük’te Özel Timlerin başına çuval geçirilmesi de bir diplomasi türü ve vermek istediği bir mesaj var vb.... Diplomasi işini yürütenlere diplomat deniliyor. Ama örnekte görüldüğü gibi bu “görevin” de “kapsama alanı’ epeyce genişlemiş durumda.
İngiliz askerlerin İran tarafından, sınırlarının ihlal edilmesi gerekçesi ile yakalanmalarını ve ardından gelen diplomatik süreci hep birlikte takip ettik. Burada İran’ın hakkını kesinlikle teslim etmek gerekiyor. İran sadece ülke sınırlarının büyük bir devlet tarafından keyfince ihlal edilemeyeceğini göstermekle kalmadı, bunun da ötesinde, bölgede süren açık ve gizli mücadelede de hafife alınamayacak bir güç olduğunu gösterdi. Başka bir ifade ile başına çuval geçirtmedi ve buna teşebbüs edenleri de güçlü bir biçimde uyardı. Sadece sınır ihlali ve askerlerin yakalanması olayında değil, diplomatların kaçırılması vb. olaylarda da uluslararası hukuka bağlı kalan ve adımları meşru olan İran’dı. Korsanlık yapan ve uluslararası hukuku da paçavraya çeviren ise ABD ve İngiltere oldu ve anlaşılıyor ki öyle davranmaya da devam edecekler.
Bütün bu yaşanan süreçten ve İran yönetiminin tutumundan Türkiye’yi yönetenlerin öğreneceği çok şey var. Ulusal gurur, milliyetçilik, bağımsızlık gibi kavramları sadece halkı kandırmak için kullananlar, iş gerçek ilişkilere, büyük devletlerle yürütülen diplomasiye, bunların karşısında “milli çıkarları” koruma işine geldiğinde kül yutmuş kediye dönüyorlar. Ulusal çıkarları savunacağız diye öne çıktıklarında da savundukları ulusal çıkarlar değil, başka halkların haklarının tecavüz edilmesi, faşistçe yöntemlerle yapılan işler ve gerici politikalar oluyor. Bunlar da ulusal çıkarların savunulması değil, saldırganlık, despotça yöntemler, katliamcılık gibi diğer uluslar nezdinde de lanetlenen işler oluyorlar.
Bütün bunlar neden önemli ve giderek daha da önem kazanıyor? Çünkü Türkiye’nin bulunduğu bölgede ABD gibi büyük devletler işgaller, müdahaleler ve çatışmaların kışkırtılması gibi yöntemleri yoğun olarak kullanıyorlar ve içine girilen süreç bu yöndeki gerici gelişmelerin daha da tırmanarak artacağını açık seçik ortaya koyuyor. ABD’nin ununla birlikte hareket eden bazı diğer büyük devletlerin Türkiye’ye dayattıkları rol, bu büyük devletlerin çıkarlarına kayıtsız şartsız bağlı kalınması, bölge halklarına ve ülkelerine karşı bu gerici, emperyalist çıkarların savunulmasıdır. İran’a karşı yürütülen saldırgan politikaların desteklenmesi, Irak’ta işgale karşı direnişin kırılması için yardım, Filistin sorununun İsrail lehine çözülmesine katkıda bulunmak gibi bazı sorunlar bunların başlıcalarıdır.
Hükümet bir süredir “çok yönlü bir dış politika” uyguladığını iddia etmektedir. İlk bakışta bu doğru gibi görünmektedir. Örneğin ABD’nin, İsrail’in karşı çıktığı kişi ve kurumlarla ilişkiler sürdürülmekte, bu durum Türkiye’nin bölgede etkinliğinin artması, “etkin ve çok yönlü dış politika” olarak takdim edilmektedir. Hükümet gerçekten bu kişi ve kurumlarla görüşmektedir! Bunda yalan yoktur. Ama hükümet bu kişi, kurum ve ülkelere ne demektedir? Denilen, “ABD’nin büyük bir güç olduğu, işin ciddi olduğu, sorunun ABD çıkarları temelinde çözümüne” yanaşmaları vb...vb..dir. yani uygulanan ulusal diplomasi değil, ABD’nin dış politikasına eklenme, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bir dairesi gibi çalışmaktır. Bu ulusal politika, diplomasi, ülkenin ve halkın çıkarlarının korunması değildir.
Öyle anlaşılıyor ki, ülkedeki yaygın Amerikan karşıtlığı, hükümeti daha ağdalı ve dolambaçlı bir dil kullanmaya zorlamaktadır. Ancak halk bütün bunları görmekte ve anlamaktadır. Halk, ülkenin çıkarının içte ve dışta diğer halklarla ve ülkelerle barış içinde yaşamaktan geçtiğini, bölgeye yapılan dış müdahalelerin kargaşa ve kaosu artırdığını çok iyi görmektedir. Dersim halkı “Dersim’e sefer olur, zafer olmaz” der. Şimdi bu Dersim tutumunu, tüm bölgeye, bütün halklara yaymak gerekiyor, bölgeye emperyalist sefer olur ama zafer olmaz, batarsınız, boğulursunuz!
Ahmet Yaşaroğlu
ÖNCEKİ HABER

Anter cinayetinde yeni soruşturma

SONRAKİ HABER

Erdoğan’dan ‘yeşil sermaye’ sorusuna ilginç yanıt

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...