07 Nisan 2007 00:00

ZEUS SUNAĞI

Troya savaşları sırasında Tanrıça Tetis’in oğlu ünlü kahraman Yunanistanlı Ahilleus’la Başkral Agamemnon, savaş ganimeti güzel Briseis’in paylaşımı yüzünden birbirlerine girdiler.

Paylaş

Troya savaşları sırasında Tanrıça Tetis’in oğlu ünlü kahraman Yunanistanlı Ahilleus’la Başkral Agamemnon, savaş ganimeti güzel Briseis’in paylaşımı yüzünden birbirlerine girdiler. Krallar kralı Agamemnon, bütün ağırlığını koyarak Briseis’i alıp çadırına götürdü. Haliyle Ahilleus da onuruna yediremediği bu davranış yüzünden ağladı, dövündü. Yeminler edip bir daha savaşa katılmamak üzere barakasına kapandı.... Bu arada ağlaya ağlaya anası Tanrıça Tetis’i çağırdı. Kendisi savaşa katılmadıkça Yunanlıların Troyalılar önünde hep yenilmesi için Baştanrı Zeus’un yardım etmesini istedi. Bunun üzerine Tetis de, Olimpos’a gidip Zeus’a durumu anlattı. Haliyle eski gözağrısı ve çok sevdiği, ayağı gümüş halhallı Tetis’i dinledikten sonra Zeus; tek başına Kazdağı’nın doruklarından Troyalıların zaferi için savaşı yönlendirmeye başladı. O gün Yunan ordusu, Troyalılar önünde darmadağın oldu… Şaşkına dönen Yunanlı Başkral Agamemnon, komutanlarını çağırdı apar topar… Uzunca bir girişten sonra; “Komutanlar, bilgeler, görüyorsunuz; Baştanrı Zeus benim başıma ne işler açtı! “ dedi. “Zalim tanrı bana, Troya’yı yakıp yıktıktan, hazineleri ve güzel kadınları talanladıktan sonra, ün ve şan içinde yurdumuza döneceğimiz sözünü vermişti!.. Ne çare, durmadı sözünde! Artık Troya zaferi de bir hayal oldu. Gemilerimize binip geri dönmekten başka bir yol kalmadı bize...”
Bu sözlerden sonra bazı komutanlar ona hak verdi. Ama bir-ikisi de, Troya’da kalıp savaşa devam edeceklerini söyledi... Sonunda en sözü geçer yaşlı Nestor ayağa kalktı... Herkes kulak kesildi. Çünkü hepsi de ona saygı duyar, onun en akıllıca şeyleri söylediğine inanırdı:
“Erlerin başı Agamemnon,” diye başladı yaşlı Nestor. “Seninle başlayıp seninle bitireceğim sözümü. Krallık bastonunu ve her yasayı sana Baştanrı Zeus bağışladı. Halkları gönlünce güdüp yedesin diye... Ama sen gidip ana kuzusu güzel Briseis’i, sevgilisi Ahilleus’un çadırından çıkartıp kendi çadırına alıp götürdün! Onuru yıkılan Ahilleus da çok üzüldü; haliyle bir daha katılmamacasına savaştan çekildi. Bunun çok kötü bir şey olduğunu o zaman kaç kez söyledim sana!.. Zaten kimse de senin bu davranışına hak vermemişti! Artık tatlı sözlerle, armağanlarla Ahilleus’un gönlünü alıp yeniden savaşa dönmesini sağlamaktan başka çıkar yolun yok... İşte sana söyleyeceğim son sözüm budur...”
Bunun üzerine Başkral Agamemnon da ayağa kalkıp; “Doğru söylüyorsun, ihtiyar; benim de çok kusurum var!” diye söze başladı. “Gerçekten de tek başına birçok ordulara bedeldir o adam. Tanrı bile ondan yana çıktı; ordularımızı darmadağın etti!... Evet, ona armağanlar verip gönlünü alacağım. Örneğin birkaçını sayayım: On külçe altın, pırıl pırıl yirmi tane leğen vereceğim. En ayağı tez ve ödüller kazanmış on iki at da var sırada. Midilli adasından derlediğim, elleri her işe yatan yedi güzel kadını da çadırına göndereceğim. Tabii onun elinden zorla aldığım güzel Briseis’i de geri vereceğim! Burada ant içiyorum ki o güzel kızın yatağına çıkmadım daha! Üstelik tanrılar, Troya’yı yağma etmeyi bağışlarsa, ganimetleri pay ederken yanıma gelsin. Doldursun gemilerini altınla, tunçla… Üstelik Helena’dan sonra en güzel yirmi Troyalı kadın da onun olsun! Dönersek bir gün Yunanistan’a, benim damadım da olsun. Üç kızımdan hangisini beğenirse onu alsın. Üstüne çeyiz de vereceğim. Yedi tane de zengin il bağışlayacağım ona. Bu illerin halkları çok uysaldır; bir tanrı gibi tapacaklar ona. Bol bol vergi verecekler... İşte bu saydıklarımdan başka armağanlar da var gönlümden geçen. Hepsini yerine getireceğim. Yeter ki benimle barışıp savaşa katılsın. Tanrılardan yalnız ölüm tanrısı Hades vardır, inadı inat olan!.. Haydi baş eğsin Ahilleus; dinlesin beni. Ben hem yaşlıyım, hem de başkralım...”
Yaşlı Nestor yeniden söz aldı: “Bu vereceklerin hiç de küçümsenir şeyler değil,” dedi. “Biz şimdi en hatırı sayılır adamlarımızla bir elçiler kurulu oluşturup doğruca onun barakasına gidelim...”
Bu sözler herkesin hoşuna gitti. Sonra yemeğe oturdular... Yerlere döktükleri şarabı tanrılara adadılar... Bu sırada da Kazdağı’ndan savaşı yönlendirip Troyalılara zafer bağışlayan Baştanrı Zeus, altın yeleli atlarıyla Olimpos’taki sarayına döndü. Haliyle Yunanlıların uğradığı bozgun yüzünden, tanrıça Hera’yla kızı Atena, Zeus’a nasıl bir tuzak kursak diye kara kara düşünüyorlardı…
Ne var ki bir süre sonra, bütün Olimposlu tanrı ve tanrıçalar; sırf saltanatları uğruna insanların dünyasında tetikledikleri bütün savaşları unutup, kadim eğlencelerinin hengamesine kapılıp gittiler...
Yaşar Atan
ÖNCEKİ HABER

Ankara Barosu’ndan Halit Çelenk’e vefa

SONRAKİ HABER

Festivalin kıyıda kalanları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...