07 Nisan 2007 00:00
EMEK DÜNYASI
Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça; egemen güç odaklarının, gündemi kendi lehlerine döndürme gayretleri de çeşitleniyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça; egemen güç odaklarının, gündemi kendi lehlerine döndürme gayretleri de çeşitleniyor. Başbakan Tayyip Erdoğan sivil toplum örgütü dediği kimi örgütlerin yöneticileriyle ve AKP milletvekilleriyle görüşme turlarını başlattı. Böylece Erdoğanın kendi aklındaki neyse onu; AKPli vekillerin ve sivil toplumun genel görüş olarak sunacağı bir tiyatro da başladı. Sanki Erdoğan bir karar vermemiş de sivil toplum örgütleri ve milletvekilleriyle konuşarak bir fikir oluşturup kararını ondan sonra verecekmiş gibi!
Böylece; Uzlaşarak cumhurbaşkanı seçilsin diyen Baykal ve arkasındakilere de Bakın işte milyonlarca üyesi olan sivil toplum kuruluşları ve Meclisteki milletvekillerinin yüzde 60ıyla uzlaşarak cumhurbaşkanı adayını belirledik. Şimdiye kadar hiç bu kadar geniş bir uzlaşmayla aday belirlenmemiştir Türkiyede. Bizim yaptığımız Cumhurbaşkanlığı adayı seçiminde bir devrimidir... diyecektir.
Erdoğan, sivil toplum temsilcileriyle görüşmeye Türk-İş Başkanı ve heyetiyle başladı. Görüşmeden sonra Başbakanla neler görüştüklerini ve ne önerdiklerini Türk-İşin Başkanı Salih Kılıç açıkladı. Ama ne konuşulduğunu anlayana aşk olsun! Çünkü Kılıç; işçilerin açık ve dolambaçsız konuşma geleneğinden değil sermayenin kaypak diplomatlarından öğrendiği bir üslupla konuştuğu için Erdoğana ne dediği belli olmadı. Peki o zaman fikrinizi nasıl belirttiniz? diye sorası geliyor insanın.
Efendim gerginlik yaratmayacak bir kişi seçilmeliymiş!
Kimse gerginlik yaratacak birisini seçelim şuraya demiyor zaten; ama herkes, Benim adayım seçilmezse gerginlik olur diyor. Türk-İşin Başkanı da işçilerin, emekçilerin çıkarının nasıl bir aday ve seçimde olduğunu tarif edeceğine; üstünde uzlaşılacak bir aday diye hem Başbakana hem Baykala yeşil ışık yakan ama emekçilerin, halkın sorunlarının çözümünde bir anlam ifade edecek bir cumhurbaşkanı tarif etmeyi önemsemiyor.
Aslına bakılırsa Erdoğanın sivil toplum temsilcilerinin çoğu; böyle ne şiş yansın ne kebap sivilleri olduğu için birkaç edepsizin Erdoğanın önermesiyle bile, Tayyip Erdoğan; Valla ben herkesle görüştüm; sivil toplum kuruluşları benin seçeceğim kişiyi destekliyor dese başı ağrımayacak! O da onun için şimdi nabız yokluyor. AKP grubundan ise Siz bilirsiniz efendim görüşünün tulum çıkacağını söylemek kehanet olmaz.
Tayyip Erdoğanı ya da onun işaret edeceği birisini kabul etmeyeceğini açıklayan CHP ve kendisine Kemalist diyen çevreler ise ellerindeki kozları öne sürerek Tayyip Erdoğan ya da onun göstereceği adaya karşı toplumsal bir infial olduğu, dolayısıyla uzlaşma olmadan seçilecek bir cumhurbaşkanını Türkiyenin kaldıramayacağını iddia ediyorlar. Onlar da yandaşları aracılığı ile bunu göstermeye çalışıyorlar. Önümüzdeki günlerde ADDnin öncülüğünde yapılacak bir mitingle de Ankarayı kuşatacaklarını söylüyorlar. Aslında CHP-ADD cenahından gelen tepkilere bakınca da bunların elbirliği ile Tayyip Erdoğanın Çankayaya çıkması için uğraştıklarını söyleyebiliriz. Çünkü bu cenahın sorunu ortaya koyuşu ve dayandığı referansların kimseyi ikna etmediğini, dolayısıyla da Tayyip Erdoğanı güçlendirdiğini görüyoruz.
Süreç, Tayyip Erdoğan ya da onun işaret edeceği birisinin Çankayaya çıkmasına doğru ilerliyor. Ancak Erdoğanın köşke çıkacak olması, onun orada rahatça oturacağı, meşruiyetini çeşitli devlet katlarında kolayca kabul ettireceği anlamına da gelmez. Önceki gün rektörlerin çıkışı; seçimin büyük olasılıkla Anayasa Mahkemesine götürülmesi, Çankaya savaşlarının Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında da süreceğinin işaretidir. Emekçilere, halka, demokrasi güçlerine düşen de bu çatışmadan yararlanarak kendi talepleri doğrultusundaki mücadeleye hız vermektir. Çatışan klikler arasında yan tutarak politika yapmak ise oyuna gelmekten de öte, kuyrukçuluktur.
İhsan Çaralan