8 Nisan 2007 00:00
KİRVEME MEKTUPLAR
Kirvem,
Ermeni kralı Gagik Ardzuruni tarafından 915-921 yılları arasında yaptırılan, Van Gölü'ndeki Ahtamar ya da nam-ı diğer Akdamar Adasındaki tarihi Surp Haç Kilisesi onarılıp anıt müze kimliğiyle hani deyim yerindeyse yeni baştan doğdu.
Bin yılı aşkın bir zaman diliminin ardından, son yüz yılın başlarından itibaren kaderine terk edildikten sonra gerek tabiat şartlarının gerekse beleş yoldan köşeyi dönmek isteyen define arayıcılarının kazma, kürek, keski, murç, çekiç, balyoz cinsinden her türlü alet edevatla giriştikleri zulüm sonucunda giderek son nefesini vermek üzereyken, bir başka deyimle kandilindeki kutsal yağı zaten çoktan tükenmişken, vakti zamanında duvarlarına sinmiş günlük kokularından, mum islerinden veya kulesinden Çaang! Çıring! Çuung! Çıriiing! makamında dalga dalga yayılan çan seslerinin Van Gölünün mavi dalgalarıyla buluştuğu o eski görkemli günlerinin gari esamesi bile okunmazken, kısacası bu minvalde giderse eninde sonunda yer ile yeksan olup tarihin sayfalarına tümüyle gömülmeye ister istemez hazırlanırken; onun melül, mahzun hali karşısında daha fazla dayanamayıp imdadına koşanların gösterdikleri hassasiyetle sil baştan yaşamına kavuşmasına katkı sunanların karşısında şapka çıkartıp aynı zamanda da bu uğurda emeği geçenlere en azından insanlık adına kuru bir teşekkür sanırım hepimizin boynunun borcu Kirvem
Nitekim madalyonun bu tarafını es geçersek, diğer yandan kilisenin onarımı gündeme gelir gelmez önce, üzerinde bulunduğu adanın ismiyle ilgili mesele ayrı bir darbımesele dönüştü:
Ahtamar mı, yoksa Akdamar mı?
Bu konuda kimileri adanın eskiden beri bilinen tarihi adının aynen muhafaza edilmesinin daha doğru bir davranış olacağını savunurken, buna karşılık resmi ağızlar olaya doğrudan doğruya tuzlama işkembe misali damardan girip böylece yamuk ağızları bileklerinin gücüyle anında susturup Akdamar!!! deyip kestirip atarken, beri taraftan gönülleri sadece tarihten yana değil, aynı zamanda da burada yaşanmış eski bir aşk efsanesinden kaynaklanan adıyla Ahtamardan yana olanların Ah, ah, ahtamar deyip ahlayıp vahlayıp dövünmeleri bir anlamda boşuna telaş, dikine tıraşın ta kendisiydi!
Sonra?
Sonra, onarımın ardından keza açılış tarihinin ne zaman yapılması gerektiği konusunda da seksen çeşit laf edildi.
Yine kimilerine göre en uygun tarih özellikle şu son yıllarda hemen her Yirmi Dört Nisan öncesinde, özellikle ABD'nin böyük meclislerinde ısıtılıp ısıtılıp gündeme taşınan, daha da doğrusu ne idüğü pek de belli olmayan karşılıklı ikili ilişkiler kapsamında her defasında vaziyete göre ayarlanıp, gerektiğinde Aba altından gösterilen sopaya dönüştürülen bu soykırım meselesinin tartışılacağı tarih, tam da bu iş için biçilmiş kaftandı!
Öyle ya! Onlar bu meseleyi şom ağızlarınca tartışırken, bizler de bir bakıma İrfanına turp sıkayım deyiminin hakkını verircesine, bu davranışımızla onlarla sanki alay edercesine sadece Amerikan Conilerine değil, keza bu uğurda laga luga etmekle yetinmeyip kendi meclislerinden nedense, ne hikmetse illa da sözde değil özde soykırım iddiasıyla daha önceden karar alıp böylece kendilerince tescil eden diğer kefere taifesine de, bu asil davranışımızla helalinden bir ders vermiş olurduk ki, bu da az buz bir kazanç sayılmazdı alimallah!
No!
Kimilerine göre enine boyuna ince eleyip sık dokumadan bu tarihte yapılacak hesapsız kitapsız bir açılış merasimi, sadece pişmiş aşa su katmakla kalmayacak, ayrıca bize göre meşru olan bu tarihin seçilmesi zaten diasporadaki Ermeni keferelerinin hakkımızda sürdürdükleri eli belinde her an kavgaya hazır tutumlarına ilaç gibi gelecek, nitekim yıllarca sonra da olsa eninde sonunda hüsnüniyetle yola çıkıp tarihi bir eseri, özellikle de bir kiliseyi onarıp yok olmaktan kurtarmaya kalkışmışken, onların indinde de meşum olan sırf bu tarih yüzünden durduk yere başımız yine ağrıyacak, taş taş üstüne koyup kilisenin yanı sıra kırılan kalpleri onarmayı düşlerken farkında olmadan kaş yapayım derken göz çıkarma kulvarlarına sürüklenmiş oluruz ki, bu da Dimyata pirince giderken evdeki bulgur hikayesine dönüşür
Nitekim bilindiği üzere herkesin kendi kavlince, kendi akıl süzgecinden geçirip sonuç itibarıyla suya sabuna dokunmayan kazasız belasız masum bir tarihte açılış gerçekleşti ama, ardı sıra mesele bitmedi ki!
Neden?
Nedeni haftaya Kirvem
Mıgırdiç Margosyan
Evrensel'i Takip Et