8 Nisan 2007 00:00

‘Asıl uygunsuz gerçek kapitalizmin tahribatı’


Davis Guggenheim’ın yönettiği, ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore’un küresel ısınma konusunda yaptığı çalışmaları ve küresel ısınma sorununu konu alan “Uygunsuz Gerçek” filmi beyazperdede gösterilmeye devam ediyor. 79’uncu Oscar Ödül Töreni’nde En İyi Belgesel Ödülü’nü alan film, bir yandan soruna dikkat çektiği için övgüye değer görülürken, bir yandan da “bazı gerçekleri” gizlediği için eleştirilere maruz kaldı.
Filmi gazetemize değerlendiren Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Yılmaz Kilim, filmin küresel ısınmanın asıl nedenini göstermediğini ve fakir ülkeleri sorumlu tuttuğunu belirterek, “Film kapitalizmin bütün doğal kaynakları hızla tüketmesine değinmiyor. Asıl uygunsuz gerçek kapitalizmin yarattığı tahribattır” dedi.

Filme ilişkin genel değerlendirmeniz nedir?
Al Gore’un iklim değişikliği ile ilgili sunumları ve çalışmaları filmde anlatılıyor. Al Gore başkanlık seçimini kaybetmesiyle birlikte bu siyasi girişimlerden vazgeçiyor ve bir bilinçlendirme kampanyası başlatıyor. Filmin iklim değişikliği ile ilgili veriler sunması, bu soruna dikkat çekmesi önemli ama filmde katılmadığımız noktalar var. Al Gore, Amerikalılara sunumu yaparken, “Doğal kaynaklarımızı fakir ülkeler hoyratça kullanıyor” gibi bir ifade kullanıyor. Dünyadaki doğal varlıkları dünyaya hakim olduğunu sanan Amerikalıların değil. İkincisi fakir ülkeler bu doğal varlıkları onların ifadesiyle “hoyratça kullanırken” bunu kendi ihtiyaçlarından ziyade dış borçlarını ödemek için yapıyorlar ya da dış borçlarını ödemek için kendi kaynaklarını uluslararası şirketlere açmak zorunda kalıyorlar.
Filmin ana teması küresel ısınma sorununu insanların bir türlü kabul etmek istememesi ve bu yüzden de film “Uygunsuz Gerçek” ismini taşıyor. Film kabul edilmek istenmeyen bir gerçeği anlatmaya çalışıyor ama diğer taraftan bütün çevre sorunlarının temelinde yatan kapitalizmin bütün doğal varlıkları hızla tüketmesine, sömürü ve güç ilişkilerine değinmiyor. Zengin ülkeler ve yoksul ülkeler arasındaki eşitsiz ilişkiler, doğanın bizzat zengin ülkelerce daha fazla tahrip edilmesi, en zengin yüzde 20’nin dünya kaynaklarının yüzde 85’ini kullanması gibi gerçekleri filmde bulmak mümkün değil. Filmde anlatılmasa da asıl uygunsuz gerçek kapitalizmin yarattığı tahribattır.

Küresel ısınma, filmde de iddia edildiği gibi bireylerin çabalarıyla çözülecek bir sorun mudur?
Al Gore, insanların bireysel çabalarıyla iklim değişikliğini durdurulabileceğini, değiştirilebileceğini iddia ediyor. Bunun temelinde de şöyle bir mantık var: “Küresel ısınmanın sorumlusu biziz”. Evet insanlık olarak biziz ama tek tek bireyler olarak değil. Asıl sorumlu emeği sömürülen bir yandan da daha çok tüketime yönlendirilen insanlar değil, tüketimi pompalayan sermaye çevreleridir. Bu yüzden de insanlara bir yük daha bindirip “Küresel ısınmanın sorumlusu sizsiniz ve karbon diyeti yapın, her birinizin tek tek etkinlikleri yüzünden atmosfere salınan karbondioksit miktarını azaltın” gibi bir yaklaşım aslında doğru değil.
İnsanlar küresel ısınmaya duyarlı olduklarında, evleri ve işleri arasında ya da birkaç kilometrelik yolları araba yerine yürüyerek gittikleri, tasarruflu ampul kullanıldıkları, ya da televizyonları stand-by konumunda bırakmayıp kapattıkları zaman, sorun çözülecekmiş gibi gösteriliyor ama bu bir kandırmaca. Bu şekilde bir yaklaşımın çözüm getirmeyeceğini, siyasi bir değişim gerektiğini, anlayış değişikliğine ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
Filmde üretim-tüketim ilişkisinin, kâr maksimizasyonunun sonuçlarına vurgu yapılmıyor. İnsanların günlük yaşamlarında birkaç küçük değişiklikle küresel iklim değişikliğine katkılarının azaltılabileceği anlatılıyor. Bu yetersiz bir çabadır. Kampanya döneminde bir gün 19.55-20.00 saatleri arasında tüm dünyada elektriklerin söndürülmesi ve araçların kapatılması gibi bir eylem planlanmıştı ama sonuç alınamadı. Filmin belki insanların bakış açılarının değişmesine katkısı olmuştur, azımsamamak lazım ama film başarılı olsa bütün insanlar küresel ısınmaya karşı duyarlı olsa bile bu tür eylemlerle, önlemlerle sonuca ulaşılmaz, sembolik eylemler olarak kalır.

“Çevreye duyarlı kredi kartları” piyasaya sürüldü. Yeni bir pazar yaratılması söz konusu olabilir mi?
Film, Oscar ödülünü aldıktan sonra benim de kafamda belirginleşen bir soru işareti bu. Çevrecilik bir sektör haline mi geliyor? “Küçük motorlu araçlar kullanın, yeni teknoloji araçlar kullanın” gibi bazı öneriler söz konusu. Daha çok üretim ve daha çok tüketime dayalı bir anlayış ve daha çok kâr elde etmeye çalışan bir sermaye söz konusu. Çark hep böyle işliyor. İklim değişikliğini bir fırsat olarak bilip buradan da bir sektör yaratmaya çalışıyorlar diye düşünüyorum. Sorunların kaynağında üretim tüketim ilişkisi ve kâr hırsı yatıyor. Bu çözümlenmediği sürece de çevre sorunlarına çözüm getirmek mümkün değil. Çevreye duyarlı kredi kartı kullanarak ancak kendimizi rahatlatırız ama hiçbir kredi kartı dünyayı kurtarmaz. Dünyayı kurtarmak istiyorsak kredi kartı kullanmamamız lazım. Kredi kartları bir bakıma kazanmadan harcamamıza vesile oluyor. Daha çok tüketime dayalı yaşam anlayışının değişmesi gerekiyor. (Ankara/EVRENSEL)
Onur Bakır

Evrensel'i Takip Et