09 Nisan 2007 00:00

İnternet günah keçisi olmasın

İnternet haftası, bugün başlıyor. Ocak 1998’de ana işlevi Ulaştırma Bakanlığına danışmanlık yapmak olan İnternet Üst Kurulu kurulmuş ve bu kurul Nisan ayının ikinci ve üçüncü haftaları arasını “İnternet Haftası” olarak belirlemişti.

Paylaş

İnternet haftası, bugün başlıyor. Ocak 1998’de ana işlevi Ulaştırma Bakanlığına danışmanlık yapmak olan İnternet Üst Kurulu kurulmuş ve bu kurul Nisan ayının ikinci ve üçüncü haftaları arasını “İnternet Haftası” olarak belirlemişti.
İnternet Haftası’nın amacını Bilişim STK Platformu Koordinatörü Prof. Dr. Mustafa Akgül şu şekilde aktarıyor: “İnternet kültürünü geniş kitlelere yaymak, haberdar etmek, toplumun interneti düşünmesi, tartışması, tanımasına yönelik her tür etkinliği yapıyoruz. Özellikle, ulusal boyutta sorunların tartışılmasına, toplumun gündemine internetin oturmasına yönelik çabalar yoğun. Haftayı ülkenin her köşesinde, her okulda, her kütüphanede, Üniversitede, kaymakamlıkta, büyükçe iş yerinde, ticaret/sanayi odasında, baroda, tabip odasında, esnaf odasında yapmak istiyoruz. İnsanların internetle tanışması, kullanması, öğrenmesi, yatırım yapmasında bir ivme vermeye çalışıyoruz.”
Bu sene 9-22 Nisan arasında internet haftası bu kez Ulaştırma Bakanlığı’nın katılımı ile değil, Bilişim STK Platformu tarafından gerçekleştirilecek. Bu gelişme, aslında yakın zamanlarda ortaya çıkan internet ve internet erişim mekânlarının düzenlenmesi ve denetlenmesi hakkında hükümetin ve medyanın gündemiyle ilişkili.
İnternet suçlu mu?
Medyada internet ortamı ve kullanım pratiklerine ilişkin temsiller, Stuart Hall’un deyişiyle “aşırı, eksik ve yanlış temsil” şeklinde gerçekleşiyor. Örneğin, internet sıklıkla “şer odağı”, “suç ve suçlu üretim merkezi”, “gençlik kültürünün yozlaşmasının müsebbibi”, “pornografinin, özellikle de çocuk pornografisinin dağıtım aracı” olarak betimleniyor. Bu çerçevede, kamu politikalarını yönlendiren ve yasal düzenlemeleri yapan siyasi irade internet ortamının “temizlenmesi” ile “çocukların güvenliğinin sağlanması”nı ön plana alan bir söylemi meşru zeminde dillendirebiliyor.
Bu noktada özellikle Başbakan’ın medyada yer alan demeçleri yukarıdaki temsillerin zihinlerde sabitlenmesinde etkili. Gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesi olayında zanlı O.S.’nin sürekli gittiği internet kafeye emniyet güçlerince baskın düzenlenmesi, kafede bulunan bilgisayarlara el konulması, bu el koyma işleminin televizyon kanallarında suçlu sanki bilgisayarlarmış gibi gösterilmesi bir yanlı(ş) temsil örneğidir.
Bu olayın ardından Başbakan Erdoğan’ın da internet kafe sahiplerine yönelik olarak söylediği “Bu işletmeler kendilerine çekidüzen versin, gereği ne ise sonuna kadar yapacağız, biz gençliği birilerinin çıkarı için feda edemeyiz” açıklaması ise, internet ortamının “temizlenmesi” ve kullanım pratiklerinin “güvenli hale getirilmesi” için gerekli temel yasal girişimlere ivme kazandırdı. Böylece, internet ortamının denetlenmesi yoluyla, kullanıcıların kamusal otoritenin sakıncalı gördüğü web sitelerinden ve hizmetlerinden korunmasına yönelik yasal düzenlemenin meşru zemini hazırlandı.
* Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi (Bağımsız İletişim Ağı’ndan kısaltılarak alınmıştır.)
Kısıtlayıcı yasalar geliyor
Yasal düzenleme iki farklı merci tarafından birbiriyle ilişkisiz bir şekilde tasarlanıyor. İlki Adalet Bakanlığı’nın “Bilişim Ağ Hizmetlerinin Düzenlenmesi ve Bilişim Suçları Kanun Tasarısı, Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı”; ikincis Ulaştırma Bakanlığı’nın “Elektronik Ortamda İşlenen Suçların Önlenmesi ile 2559 ve 2937 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”.
Her iki kanun taslağı birlikte değerlendirildiğinde ortaya şu tablo çıkıyor: Telekomünikasyon Kurumu’na bağlı olarak Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kurulmakta ve bu organ İnternet ortamının gerektiği şekilde düzenlenmesinde (İnternet ortamında yapılan yayınların içeriğini izlemek; filtreleme ve bloke etmede kullanılacak sistemleri ve yapılacak düzenlemelere yönelik usul ve esasları belirlemek vd.) görevli ve yetkili kılınıyor.
Bu başkanlığın görev ve yetkileri değerlendirildiğindeyse, siyasi iradenin devletin “görünen eli” aracığıyla içerik denetimi ve yasaklaması üzerine yoğunlaştığı görülüyor. Bu içeriğe erişime yönelik yasaklayıcı düzenlemeler iletişim özgürlüğünü sınırlayacak nitelikte.
İkinci olarak, yeni medya ortamı ve kullanım pratiklerine (filtreleme, perdeleme ve mekanların denetimi vb.) yönelik bu düzenlemelerin gündelik yaşamın içinde doğallaşan yeni muhafazakâr söylemin egemenlik alanını genişletmeye dönük bir uygulaması olarak yorumlanıyor. Kamusal alanda tezahür eden siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel sorunların ve çatışmaların çözümüne yönelik politika üretilmesi yerine, yeni medya ortamının haksız bir şekilde “toplumun tüm günahlarının keçisi” olarak etiketlendiği ve yurttaş iradesi ile katılımını geliştirecek politikaların önünün bu şekilde kesildiği görülebilir.
Üçüncü olarak da, birey internet ortamında ancak ve ancak “müşteri” olarak konumlandırılıyor, internet yalnızca e-ticaretin ve e-devletin aracı olarak görülüyor.
Bilişim STK Platformu ise “İnternet’ine Sahip Çık, İnternet Yaşamdır” Kampanyası başlatarak hazırlanan Bilişim Yasa Tasarıları ile bireyin ifade özgürlüğünün sınırlandığını, katılımcı demokrasinin engellediğini, sansürcü anlayışın yerleştirildiğini, modern dünyanın bir parçası olmak isteyen bir ülkenin imgesi ile ters uygulamaların dayatıldığını, bu düzenlemelerin de hem vatandaşa hem de Türkiye’deki internet sektörüne ekonomik bir külfet getireceğini belirtiyor.
Mutlu BinarkGünseli Bayraktutan Sütçü*
ÖNCEKİ HABER

Tigana: Sıkıntılı oldu

SONRAKİ HABER

YAŞAMA KÜLTÜRÜ

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...